Gözlerinde yaşlar birikmiş bir halde aynada ki yansımasını izledi. Üzerinde zümrüt yeşili tüm bedenini saran dizlerine kadar gelen bir elbise vardı. Kolları dirseklerinde bitiyordu. Boynu ise omuzlarına kadar açıktı. Kısacası gayet hanım hanımcık giyinmişti! Selim bey'in daha önceden emir verdiği gibi.
Hala inanamıyordu. Babasına Selim ile evleneceğini söylediği zaman hiçbir itiraz kelimesi dökülmemişti dilinden. Sadece mutlu olmanı istiyorum demişti. Bu değildi beklediği. Karşı çıkmasını beklemişti ama büyük bir hayal kırıklığı ile baş başa kalmasından öte bir şey olmamıştı. Kendisiyle baş başa kalmasına bile izin verilmemişti. Daha bir hafta geçmeden bugün için isteme ve söz kararı alınmıştı. Neyin sözüydü acaba? Daha yüzük bile seçmemişlerdi ki... Daha bir evlenme teklifi bile almamıştı.
Sarı saçlarını ensesinde topuz yapmıştı. Makyaj olarak yüzünde siyah göz kalemi ve rimeli dışında bir şey yokken gözüne çarpan kırmızı rujla bir an kararsız kaldı. Bu ruju sürdüğü anda Selim'in öfkeli bakışlarına hatta belki de daha fazlasına maruz kalacağını biliyordu ama umurunda değildi. Eline ruju alarak dudaklarına sürdü. Parlak kırmızı ruj elbisesiyle fazlasıyla yakışmıştı.
Kapısının çalınması ile kendine bakmayı bırakıp kapıya doğru yönelmişti ki hizmetçilerinden birinin "Neşe Hanım kapı çalınıyor, geldiler," sözüyle bıkkınlıkla bir nefes bıraktı dudaklarından.
Öfkeyle odadan çıkarken, merdivenlerden bilerek yavaş iniyordu. Bu da Selim Bey'in isteklerinden bir tanesiydi. Kapıyı onun açmasını istemişti. Kısacası hayatında yapmayacağı şeyleri bu adam sayesinde yapmak zorunda kalıyordu ve bu durumdan hiç memnun değildi.
Keşke bir mucize olsaydı ve tüm bu olanlar bir kâbustan ibaret olmuş olsaydı. Tek temennisiydi bu fakat kapıyı açtığında gördükleri ile her şeyin fazlasıyla gerçek olduğunu anladı. Selim'in annesi içeri girdi. Neşe zoraki olarak "Hoş geldiniz," diye mırıldandığında kadın asık bir suratla cevap vermemeyi tercih etmişti. Hizmetçi kızın yönlendirmesi ile kadın içeriye geçerken Neşe de tekrar bakışlarını kapıya çevirmişti ki Selim ile burun buruna geldiler. Öfkeli bakışlarını Selim'in alay ve öfke karışımı gözlerinden bir an bile çekmeden "Bu evlilik saçmalığından sen dışında herkes acı çekiyor," diye mırıldandı. Fakat Selim'in onu umursadığı yoktu. Elinde ki kırmızı gülleri önemsiz bir şekilde eline tutuşturduktan sonra o da annesinin peşinden gitmişti.
Neşe içeri gitmek istemediğinden mutfakta kahve yapmaya çalıştı. Ama sadece çalışmakla geldi. Mutfak işlerinden pek anladığı söylenemezdi. Evin hizmetçilerinden birinin yaptığı kahveye boş gözlerle bakıyordu. Hizmetçilerden genç olan biri "Selim Bey'in kahvesine tuz koyalım mı?" diye sordu.
"Niye ki?"
"Adettendir."
Bilmiyordu böyle adetleri. Garibine gitse de sonradan aklına yatmıştı. Yüzünde tehlikeli bir gülümseme ile "Tuz, karabiber, pul biber, sirke getirir misiniz?" diye sordu. Kendisine şaşkınca bakan genç kız dediklerini getirdikten sonra çekingen bir sesle "Bir şey olmasın efendim... Çok fazla değil mi bunlar?" diye sordu.
"Değil... Değil... O öküze az bile."
"Anlamadım?"
"Yok, bir şey," demişti ki babasının sesini duydu. Gelmişti işte zaman. Tepsiyi eline alıp içeriye doğru yürüdü. Kahveleri dökmemeye çalışsa da pek başarılı olduğu söylenemezdi ama umursamadı. Kendisini zorla yamamıyordu sonuçta kimseye. Selim Bey onunla evlenmek istiyorsa da böyle kabul edecekti. Önce Selim'in annesinin kahvesini verdikten sonra babasına geçti. En son Selim'e geldiğin de hafifçe gülümsemekten kendini alıkoyamadı. Biraz sonra ki yüz ifadesini fazlasıyla merak ediyordu. Onun şaşkın bakışlarını umursamadan kahveyi uzatarak geri çekildi ve babasının yanına oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Selim
General Fiction''Taksi şoförlüğünden, şirket CEO'luğuna uzanan bir hayat...'' - Selim babasını çok küçük yaşta kaybettiğini sanıyordu... Bir gün evine gelen takım elbiseli iki adam sayesinde öldüğünü sandığı babasının iki gün öncesine kadar yaşadığını öğrendi. Dah...