Bölüm - 36

23.9K 2.2K 121
                                    

Banyoya girdiğinde yüzünü soğuk suyla birkaç kez yıkamak zorunda kaldı. Kendini sıcak suyun altına bırakmadan önce son bir kez aynadaki yansımasına baktı. Kendini tanıyamıyordu artık. Ne hale gelmişti böyle?

Selim'in çocuk ile ilgili sorusunu duyduğu halde cevapsız bırakmıştı. Daha onunla problemlerini çözememişken, çocukları olması imkânsızdı.

Öyle bir durumdaydı ki ne yaparsa yapsın mutlu olamıyordu. Selim'i affetse gururu kırılıyor, kalbi acıyordu, affetmediği takdir de ise yokluğuna dayanamıyordu. Ne yapacağını bilemiyordu. Belki de onlara en iyi gelebilecek şey zamandı. Bir süre birbirlerinin uzak durmaları gereken bir zaman. Lakin bunu da yapamıyordu. Onu özlüyordu. İlk defa kendini bu kadar güçsüz ve savunmasız hissetmişti. Bu durum hiç hoşuna gitmedi. Ona göre değildi böyle şeyler. Her zaman kendine güveniyle bilinen bir kadın olmuşken şimdi her şeyi boş vermiş gibi bir hali vardı.

Üzerini çıkararak, bedenini sıcak suyun altına bıraktı. Sıcak suyla birlikte gevşeyen bedeniyle gözyaşları da tekrar yüzüne akın etti. Acısı o kadar büyüktü işte. Geçti demesiyle geçmiyordu, geçmesine izin vermiyordu kalbi.

Yarım saatin sonunda bedeni sıcaktan uyuşmuş bir halde bornozunu giydi ve banyodan çıktı. Selim'in odada olması rahat bir nefes almasını sağlamıştı. Kararsızlık, yüreğini sıkıştıran aşkı zorluyordu onu. Ne güzeldi oysa eski hali. Hayatında her şey fazlasıyla netti. İstedikleri belliydi. Şimdi düştüğü duruma onu getirebilecek hiçbir şey yoktu.

Yeni tattığı aşk denilen bu illet onu mahvetmişti. Her şeyini elinden almıştı. Bilmiyordu ki o bir âşık nasıl davransın. Sadece kalbi çok ağrıyordu. Selim'in ondan uzaklaşması ya da aralarında engeller olduğunda bu ağrı daha da artıyor, katlanılamayacak bir hale geliyordu. Oysa aşkın her şeyi mahvedip, ortada bir benlik bırakmayacağını bilse hiç kapılır mıydı ona?

Yüzü yine gözyaşlarıyla ıslandı. Aynadaki yansımasına kaydı gözleri. Bu kadın kendisi miydi? Gerçekten bu kadın o olabilir miydi? Değildi. O böyle değildi. Selim'i kaybetmemek adına kendini kaybetmişti. Kesinlikle bunu yapamayacaktı. Acı çekecekti, gerekirse etinden et kopacaktı ama kendisi gibi olacaktı. İsterdi, her şeyi unutup, kendini onun kollarına bırakmayı gerçekten çok isterdi. Çünkü mutluluğa açtı. Onunla geçirdiği zamanlar ise istisnasız hayatının en güzel günleriydi. Lakin o bu değildi. Üzerine taktığı bu maske artık ruhunu sıkıştırıyordu. Olmadığı biri gibi davranmaya daha fazla devam edemezdi. Böyle devam ettiği sürece belki birkaç ay belki birkaç yıl mutlu olacaktı ama sonra her şeyi sorgulamaya başlayacaktı. En kötüsü de Selim'in kalbinde açtığı o yara hep en taze haliyle kalacak ve ilk büyük kavgalarında gün yüzüne çıkarak aralarına kara bir yılan gibi girecekti. O zaman daha çok canı yanacaktı. Yaşanmışlıklar artacak, kalbi ona daha fazla bağlanacaktı. Ve yine gidemeyecekti. Şimdi bile gitmek bu kadar zorken o zaman hiç gidemeyecekti. İşte o vakit Neşe diye biri kalmayacaktı. Yaşamı sadece Selim'in varlığına indeksli biri olacaktı.

Vermişti kararını. Acıyı şimdiden tahmin edebiliyordu. Tabi, tahmin edebildiği acı buzdağının görünen kısmıydı bir de görünmeyen kısmıyla ayrılık sonrası karşılaşacaktı. İşte o zaman belki ölmek bile isteyecekti. Belki de ölecekti...

Giyinme odasına girerek üzerine siyah bir kazak ve siyah bir kot giyindi. Islak saçlarını kurutmaya gerek duymadan sımsıkı topuz yaptı başına. Valizini çıkardı. Siyah valizi de bu akşam ona uymuştu. Bir damla yaş firar etti gözlerinden ama umursamadı. Eline geçen ne varsa doldurdu valizine. Çoğunu da bıraktı aslında. Elbiselerinin hepsinde onun kokusu vardı. Onun varlığını hatırlatan anılar içeriyordu. Bu yüzden sadece ihtiyacı olabileceklerini aldı. Bu düşüncesine gülümsemeden duramadı. İhtiyacı olan tek şey kocası olacak o adamdı ve Neşe en büyük ihtiyacını bırakıp gidiyordu. Gitmesi gerekti. Sorgulamayı yasakladı kalbine.

SelimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin