Bir süre sessiz kaldı. Düşünür gibi bir hali vardı. Geçen saniyeler adamın daralmasına neden olmuştu. Neden kadının vereceği cevabı bu kadar çok önemsediğini bir türlü kendine açıklayamıyordu. Bu bilinmezlik ise daha fazla canını sıkıyordu. Sonunda kadın konuşmuş adam da rahat bir nefes alabilmişti.
"Hayır... Ben yaşadığım hiçbir şeyden pişman olmam."
"Anladım... Peki, bu geçen süre de görüştünüz mü hiç?"
Neşe'nin kaşları çatılmıştı. Adamın bu merakını anlamaya çalışır bir hali vardı. "Neden merak ediyorsunuz Selim Bey?"
"Sana karşı elimde koz biriktiriyorum."
Kadının dudakları alayla kıvrıldı. "Beni bunlarla yaralayamazsınız."
Selim Neşe'ye doğru yaklaştı. Yaptığı şey ateşe yaklaşmakla eş değerdi ama umurunda değildi.
"Seni nasıl yaralayabilirim peki?"
"Beni neden yaralamak istiyorsunuz?"
"Çünkü sen beni yaralıyorsun!"
Neşe'nin mavileri donuklaşmıştı yine. Kendini geri çekmesi gerekirken adama biraz daha yaklaştı. Yüzleri arasında bir nefeslik mesafe vardı. Önce adamın dudaklarına baktı sonra gözlerine çevirdi gözlerini. "Korkuyorsunuz..."
"Neden?" diye sordu Selim boğulmaya yüz tutmuş sesiyle.
"Bana kapılmaktan... Benden etkileniyorsunuz," derken kadının eli adamın göğsüne doğru yol almıştı. Yüzünü biraz daha yaklaştı. Dudakları birbirine sürtünür bir haldeydi.
"Neşe!" dedi adam boğuklaşan öfkeli ses tonuyla.
Neşe ise adamı duymamış gibi davranarak bir eliyle adamın yüzüne dokundu. Bu dokunuşlar Selim'in aklını başından almaya yetmişti. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki... Nefret ettiği bir kadının üzerinde böyle bir etki yaratması adamı öfkelendiriyordu. Şu an yapması gereken tek şey bu saçma yakınlığa son vermekti ama istemiyordu. Yanacağını bile bile kendini geri çekmiyordu.
"Ateşle oynuyorsun," diye fısıldadı kadına. O an Neşe'nin mavilerinin içi gülmüştü. Bu o kadar muhteşem bir görüntüydü ki gözlerini bir türlü gözlerinden çekememişti adam. Büyülenmiş gibiydi.
Bir anda Neşe kendini çekmişti. Kadının dokunduğu yanağı hala ateş gibi yanarken, bedenine garip bir üşüme musallat olmuştu. Onun sıcaklığını arıyordu. Neşe ise az önce ki samimi dakikaları onlar yaşamamış gibi gözlerini denize çevirmiş bir halde gayet rahat oturuyordu.
"Bu mu yani?" diye sormaktan kendini alıkoyamadı adam. Öfkeliydi. Kime neden öfkeli olduğunu tam kestiremiyordu ama içinde amansız bir öfke vardı.
"Selim Bey bu hayatta olabilecek ve olamayacak şeyler vardır."
"Yani?"
Kadın gözlerini çok kısa bir an denizden ayırarak adama çevirdi. Orada gördüğü küçümser ifade adamın midesini bulandırmıştı. Bu kadın buydu işte. Az önce ki samimi davranışları, içten tavırları hepsi bir oyundu.
"Ben sizin için olamayacaklar listesindeyim."
Selim içinde büyük bir öfke fırtınası yaşasa da büyük bir gayretle belli etmeden hafifçe gülümsedi. "Haklısın..." dedi ve bariz bir alayla "Benim gibi bir şirket varisinin asistanı ile olması gibi bir durum olamazdı... Herkes haddini ve yerini bilmeli," dedi ve o an kadının yüzünün öfkeyle kasıldığını gördü. Bu zafer adamı mutlu etmeliydi ama içinde ufak bir mutluluk belirtisi dahi yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Selim
General Fiction''Taksi şoförlüğünden, şirket CEO'luğuna uzanan bir hayat...'' - Selim babasını çok küçük yaşta kaybettiğini sanıyordu... Bir gün evine gelen takım elbiseli iki adam sayesinde öldüğünü sandığı babasının iki gün öncesine kadar yaşadığını öğrendi. Dah...