''anne su, iç biraz anne'' deyip annemin başını kaldırıp su içmesine yardım ettim.
''ant'' diyen annem kapıdan çıkmama izin vermemişti sesiyle donup kaldım yine ölümle ilgili laf edecekti ve ben konuşmasını istemiyordum.
''hemen döneceğim anne uyumaya çalış'' dedim ve tek kelime etmesine izin vermeden ayağımda ki yırtık spor ayakkabıya kar suyu dolmasın diye bulabildiğim en kuru yerlerden gidip bakkal suat amcanın dükkanın önünde durdum.
''ne istiyorsun lan gene ha'' diye bağıran adam bir dev gibi önümde dikildi on yaşındaydım ve o adam bana bir dev gibi gözükürken önünde eğilip bükülüyordum
''makarna alacaktım''
''paran var mı lan it oğlu borcunuz gıtlağa kadar '' dediğinde bakışlarımı yere indirdim ve yok dedim
''o zaman makarna da yok siktir git dayağı yersin'' dediğinde başım önce çıkıp gitmiştim bakkaldan ve manavdan, kasaba uğramak kimin haddine. kendimi yeşilçam filmlerinde ki öksüz aç kimsesiz sezecik gibi hissediyordum.
''evlat'' diyen adama baktığımda bana bir poşet içinde makarna ve ekmek uzatan adamın elini öpüp koşarak eve gittim. annem uyuyordu hemen makarnayı yapıp tepsiye koydum ve yanına gittim ama annem yemedi konuşmadı ses vermedi nefes almadı.....
arabayı ani bir frenle durdurunca tiz bir çığlık koparan lastiklerden çıkan duman etrafı kaplamıştı
''derste mi?'' dediğimde adamlar başıyla onayladı.
her adımda kendime olan güvenim, her adımda o kıza yaşatacaklarım, her adım da annesine babasına kan kusturacağımı düşündükçe asla gülmeyen yüzüm sertte olsa sırıtıyordu.
boş koridorlarda yankılanan adımlarımla 12 fen sınıfının önünde durdum ve belimde ki iki silahımı doğrultup kapıyı açtım......
ZEYNEP.....
''şşşttt zeyno'' diyen elife baktım böbreğime attığı dirsekler yüzünden bir gün hastanelik olacaktım
''ne var yine'' dediğimde pencereyi işaret etti. hocanın arkasının dönük olması işime gelmişti hafifçe doğrulunca okulun büyük avlusunda ki adamı gördüm. yürüdükçe sanki deprem oluyordu.
güneş gözlüğü siyah pantolonu deri ceketiyle çok vakur bir görüntüydü. ama bir dakika ben bu adamı tanıyordum.
bu oydu. bir kaç defa evimin yakınında arabasına dayanmış sigara içerken görmüştüm onu. bir kaç defa da okulun önünde görür gibi olmuştu.
burda ne işi vardı ki bu adamın.
''zeynep'' diyen kadının sesiyle irkildiğimde kokruyla yerime oturdum.
''al şu tebeşiri eline ve bu formülü sen yaz'' diyen kadına sırıttım. tabi der gibi başımı sallayım tahtaya geçtim. sürekli beni bırakmak için elinden geleni yapan ama asla başaramayan hocama baktım ve işimi bitirdiğime dair tebeşiri ona uzattım. elim havada asılı kalırken kulağıma dolan sert ayak sesleri ve sınıfın kapısının birden kırılır gibi açılmasıyla karşımda onu buldum.
hemde elinde iki silah vardı ve biri sınıfa doğrultulmuşken biri tam alnıma dayalıydı.
bu gözler, bakış....
büyü hemde kocaman karanlık bir büyü gibi insanı içine çekiyor.
''bakışlarını indir küçük kız '' diyen sesle olduğum yerden bir milim dahi kıpırdayamadım. sınıf arkadaşlarımın çığlıklarıyla içeriye ardı ardına giren adamlarla ortalık karışırken ben hala onun tam gözlerinin içine bakıyordum.
elindeki silahları indirip arkasına soktuktan sonra yanında ki adama döndü
''alın'' dedikten sonra koluma dokunan elle gözlerimi ondan çekip yanımda ki adama baktım. ve tekrar önümü döndüğümde karşımda ki adamın yok olduğunu gördüm.
ben hayal mi görmüştüm o donuk mavi gözleri.
''kimsenin kılına zarar gelmeyecek bağırmayı kesin lan'' diyen adamın biri ve bir diğeri beni kolumdan tutup büyük koridora sürüklediler
''ne istiyorsunuz kimsiniz neden dokunmayın bana çek elini üstümden'' diye çığlık attığımda sürüklenerek götürülüyordum
''yardım edin imdat'' diye bağırırken koridor boyunca açık olan kapıları gördüm sınıfların hepsinde eli silahlı adamlar vardı ve ben hala kolumu sıkıca tutup beni sürükleyen adamdan kurtulamamıştım
''bak bırak beni çok param var ne istersen yaparım '' diye yalvarırıken yanımda ki adam beni duymuyordu.
''biri yardım etsin'' diye bağırdığımda tek bir allahın kulu da çıkıp gelmiyordu. avluya çıktığımızda dört köşede olması gereken güvenlik görevlilerin yerine yeller esiyordu. ve okulun önünde sayısız siyah araba bekliyordu.
''ne istiyorsunuz siz benden ben ne yaptım size'' diye bağırdım. artık boğazım acımaya başlamıştı ve kolumda ki el gittikçe daha sıkı hale geliyordu.
göz yaşlarım hızla akarken kolumu daha çok sıkan adam
''aç kapıyı'' diye mırıldandı karşımda ki adama. adam kapıyı açarken kolumu bırakıp beni arka koltuğa fırlatan adam kapıyı sertçe kapattı.
''lütfen'' dedim ağlarken
''sesini yorma daha çok işine yaracak'' diyen adama baktım. sınıfta ki adamdı ve ben onun ses tonuyla yine hipnotize olmuştum. öyle sert baskıcı ve acımasız bir sesi vardı ki gözlerimden akan yaş bile kurumuştu.
''lütfen'' diye mırıldandım.
''bana bakma, bakma '' diye fısıldayan adam birden yüzünü bana dönünce yine nefessiz kaldım. bu nasıl bir etkiydi böyle.
''susturun şunu'' diyen adamın tek kelimesiyle ön koltuktan kalkıp arka kapıyı açan adamın elinde ki iğne etime girince fark etmiştim.
''lütfen bırakın'' diyen dudaklarımla gayret ettiğim anda başım onun omzuna düştü
ve karabasanımın omzunda ölüm sessizliğine büründüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateşe Yürüyen
Literatura Kobiecaİçimde ki girdap gittikçe büyüyor ve önüne ne çıkarsa yakıp küle çeviriyor. Karşımda ki küçük kiz nasıl bir kara deliğe yakalandığının farkında değil ama öğrenecek. Zeynep Korkmaz. Yıllarca bir gölge gibi izledim onu. Benden çaldığı sevgiyle mü...