kışın baharı

8.3K 310 9
                                    

kısacık ama dayanamadım, hemen paylaştım, sonu biraz üzecek ama umut her zaman vardır:))))

sizleri seviyorum canlarım.... kocaman öpücükler.....sibel.....



karşı koyamıyorum, bir bakışına bir gülüşüne, bir sözüne.....

yanımda.... artık yanımda, sessiziz ikimizde, sanki tüm cümleler  tükenmiş gibi, konuşacak o kadar çok şey varken biz susmayı seçtik.

elimi ayağımı koyacak yer bulamıyorum, beni tepetaklak eden kız, kokunu ciğerlerime hapsettim artık o koku olmadan nefes almam imkansız. 

nereye gidiyorum, neden bu kadar hzılı kullanıyorum arabayı, neden bu kadar uzaklaşmak istiyorum, neden kaçıyorum. 

bunların tek bir cevabı var. 

BEN.....

ben aslında benden kaçıyorum.

aşk girdi bir kız girdi, canını yakıp işkenceler ettiğim kız intikam için yanan kalbimi girip o yangın yerini söndürdü. ama aklımın deliliği hala baki. hala intikam  diye bağırıyor, ona zarar vermek istemiyorum, kaçmak yok olmak isterken yine onun yanında buluyorum kendimi.

onun canını yakmak istemesem de intikamımdan vazgeçmedim. şu anda bu halde olmamda en başta babamdan, sonra yurt müdüründen ki izinin bulanması an meselesiydi, bakıcımız olan bizi demir sopayla döven hacer karısından intikamımızı almak için can atıyordum. 

tüm çektiğim acıların en temel noktası olan adam, mümtaz bey, onu en sona saklayacaktım. ağır ağır acı vere vere çekecekti cezasını. 

tüm bunlar aklımda dönüp dururken direksiyonda ki buz gibi elime giren sıcacık dokunuşla ona döndüm. elleri gibi sıcacık bakıyordu kahverengi gözleri, 

''çok hızlı'' dedi sessizce gözleri kocaman olmuştu ve elimi tutan elleri titriyordu. ayağımı yavaşça gazdan çektiğimde dudaklarından yavaşça verdiği nefesle gülümsemek istedim ama yapamadım. yüz kaslarım gülmeye alışık değildi, istesem de gülemiyordum, kahkaha atmanın nasıl bir his olduğunu bile bilmiyorum ama yanımda oturan kızla öğreneceğim kesin. 

arabayı sağa çekip aşağıya indim, oda benimle inince, ne diyecektim ne söyleyecektim bilmiyordum, bir sigara yakıp başımı yerden kaldırmadan ayıcıklı pofudukları gördüm. ve bu kez gerçekten gülmek istedim, bebek gibi bu ayakkabılardan mı giyiyordu bu kız, 

''mecbur değiliz'' dedi birden. ne demek istemişti anlamıştım. konuşmak zorunda değiliz diyordu, kıvrandığımı anlamıştı demekti. 

''burası çok güzel ama dönsek olur mu? sezen'' ahhh sezen tabi ya sezen, unuttum ben onu ama biraz daha herşeyi unutmak istiyordum. 

''birazcık daha sadece birazcık daha zaman bizim olsun yine eskiye döneceğiz'' dediğimde karamsarca yüzüme baktı, anlamıştı oda ne söylemek istediğimi, peki ben anlamış mıydım? peki ben anlasam başarabilecek miydim? 

''benimle yürür müsün?'' dediğimde dolu dolu gözlerle baktı bana, hayır ağlama bu kez ağlama, hayatıma giren ve beni ansızın bırakan kadın bana belli etmeden yumruğunu düşlerinin arasına alıp ağlardı, sende ağlama ne olur ağlama, babamın ağlattığı kadın öldü, ben bir kadını ağlatmak istemiyorum zeynep,

neden bunları içimden söylüyordum neden onun yüzüne karşı konuşamıyordum, ve parmaklarımın arasına sıkışan avucumun içinde kaybolan küçücük elle kalbim dış duvarlarını aşıp kanat çırpan bir kuşa dönüşmüştü. 

''neden'' dediğinde, ona ne neden diye sormak istemedim, sorularla cevaplarla harçamak istemedim bu değerli zamanları, 

ona aşıktım, tamam, beni seviyordu tamam, ama beraber olmazdık, benim intikamım beni tüketmişken onu tüketemezdim. 

''eskiye dönmek niye'' dediğinde yine sustum, ve suskunluğumla avuçlarımdan kaymak üzere olan elini fark ettiğimde izin vermedim ve sıkıca tuttum. şimdi bırakmak istemiyordum, 

''üşüyor musun?'' diye sordu ellerime bakıyordu, 

''ben hep üşürüm'' dedim. nedenini bilmiyordum ama yaz kış ellerim ve ayaklarım buz gibi olurdu, 

birden durduğunda bende durdum ve o tam karşıma geçtiğinde ne yapacağını merak ederek baktım ona,elini kaldırıp kazağımın üzerinde elini kalbimin üzerine koydu, ikinci defa yapıyordu bunu 

''burası karlı kış ve  ben hep üşüyorum'' dediğinde tek kelime daha etmesine izin vermeden onu kollarımın arasına aldım. öyle sıkı sarıldık ki birbirimize sanki hiç ayrılmayacakmışız gibi, 

'' kış biter, bahar gelir destina, her dalın çiçek açar, benimle olursan hep kara kış'' dedim ve onu kendimden çekip dudaklarımı sıcacık alınına bastırdım, ben ne kadar soğuksam o bir o kadar sıcaktı, 

''bahar gelmez dallarına çok üşürsün'' 

''alışırım kışa hem kış daha güzel bence'' dediğinde kaderime bir kez daha lanetler yağdırdım, kara kışıma bahar olacak tek o vardı ve ben baharımı kendimden uzaklaştırmak zorundaydım. 

onu da kendimle batıramazdım, onu da kendimle dibin en köşesine atamazdım, benim için tek umut oydu, onunsa hayatında ki tek umutsuzluk bendim. 

''dönelim artık karanlık olmak üzere'' dediğimde tam arkamı döndüştüm ki belime sarılan eller sırtımda ki başı donup kalmama neden oldu,

''alışırım, soğuğa lütfen'' dediğinde sertçe yutkundum, alışsa ne olacaktı ki ben babası sandığı adamı katlettikten sonra beni yine böyle sevebilecek miydi? peki ya gerçekleri öğrendiğinde hayatının yalan olduğunu öğrendiğinde ve bunu benimde bildiğimi öğrendiğinde, hayır bunu ona yapamayacaktım, bu kez bencil bir pislik olmayacaktım en azından onun için,

''gidelim'' dedim ve belime sarılan elini tekrar avcuma bastırdım sıkıca, arabaya binip eve gelene kadar tek kelime etmedik, birbirmizin nefes alışında hayat bulduk, 

onu evin kapısına kadar getirdğimde bir kez bile bırakmadığım eline baktım, o kadar çok sıkmıştım ki parmakları bembeyaz olmuştu ama yine de ses çıkarmamıştı

''sana ihtiyacı var'' dedim eve bakarak sezeni, kast ederek

''sana ihtiyacım var'' dedi beni kastederek, 

bir bilseydi benim ona nasıl ihtiyacımın olduğunu, bir bilseydi onda ki baharın özlemini çektiğimi, ama bilmiyordu, bilmeyecekti, mutluluğum buraya kadardı ve daha fazlası bu bünyeye zarardı, 

başımla karşımızda ki korumaya işaret edince gelip destinanın kapısını açtı, ve ben hala onun elini delice sıkıyordum, gitmesini istemiyordum, istemesin hep kalsın, 

hayır aptal adam hayır dedim kendime ve hayatımın en zor sınavını verip elini yavaşça bıraktım, 

''yarın cumartesi ben bir arkadaşımın doğum gününe gideceğim, istersen'' 

''istemem'' dedim o cümlesini tamamlamadan,

''peki sen bilirsin'' dedi, kırgın bir sesle, ben onu kırdıkça kendim parçalanıyordum, lanet olsun binlerce kez lanet olsun, 

saklansak kimse bulmasa bizi, aklımda intikam olmadan aşık olsaydım, sen başka biri ben başka biri olmayı başarabilseydik, küçük bir ev bahçesi domates salatalık biber yetiştirip huzurla yaşayabilir miydik? 

belki  başarabilirdik, ama işler belkilerle yürümüyordu. 

aşağıya indiğinde kapıyı kapattı ve ben ona bir kez bile bakmadan son gaz ilerlediğimde gözlerimde onun gözleri arabanın içinde ki kokusu ellerimde ellerinin izi kalbimde dokunuşunun sıcaklığıyla 

bilincim kapanmadan son duyduğum ses arabamın takla atan sesiydi...... 

Ateşe YürüyenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin