BÖLÜM 21

18.1K 430 3
                                    

MERHABA DEĞERLİ DOSTLAR, YENİ BÖLÜM SİZLERLE, KEYİFLE OKUMANIZ DİLEĞİYLE:))

BİRKAÇ GÜN SONRA

Evde işlerimi halledip, Asuman hanımın geçenlerdeki davetine iştirak etmiştim. Bir kahvesini içmek ve daha da kaynaşmak, bana iyi gelecekti. İşyerine geçmeden önce kapısını çaldım.

- Kim ooo?

- Benim Asuman hanımcığım, komşunuz Nurgül.

- Ah, bu ne süpriz komşum, hoşgeldin geç buyur lütfen.

- Hoşbulduk, kusura bakmayın habersiz çaldım kapınızı ama. Hal hatır sorayım dedim, işyerine geçmeden.

- Ay olurmu hiç öyle şey, her zaman buyurun gelin.

- Sağolun, harika bir insansınız valla.

- Şöyle geçin oturun, ne içersiniz? Gelmişken bir ikramda bulunmadan vallahi bırakmam komşumu.

- Bir Türk kahvenizi içeyim o zaman, Asuman hanımcığım.

- Tabii tabii, nasıl içiyordunuz kahvenizi?

- Orta şekerli içerim, zahmet olmazsa.

- Ne demek, oturun siz hemen dönüyorum.

İlk samimiyet kurma şansı bulduğum komşum, gerçekten çok samimi insan canlısı bir kadındı. Evi tam da hayal ettiğim gibi, samimi ve sıcacıktı. Balkonun kapısı açıktı ve püfür püfür esiyordu. Perde kalktıkça, balkondaki rengarenk çiçekleri, göz banyosu yaptırıyordu insana.

Biraz sonra, Asuman hanım şirin tepsisin içindeki, rengarenk desenlerle bezenmiş kahve fincanları ve ufacık su bardakları ile odaya geldi.

- Nurgül hanımcım, ister burada içelim kahvelerimizi, isterseniz balkonda ne dersiniz?

- Vallahi komşum daha iyi olur, havadar havadar.

- Eh hadi şöyle buyurun o zaman.

Balkona geçtiğimizde içim bir kez daha açılmıştı. O ne güzel bir balkondu, güller, kasımpatılar rengarenk Hüsnü Yusuf kuşu çiçekleri ile donanmıştı heryer.

- Bu ne güzel balkon böyle, Aman yarabbim.

- Sağol komşum, çiçekler yoldaşım oluyor eşim dışarıda oldukça. Onlarla oturur konuşur, dertleşirim. Hele şu rengarenk olanlar, anneminde vardı kuşlu birşeydi adı.

- Ah evet, Hüsnü Yusuf Kuşu çiçeği onlar, çok güzel açarlar renkli renkli.

- Hepsi harika, ama onlar daha bir başka doğrusu.

Çiçeklerden, havadan, sudan konuşurken kahvelerimizi yudumlamıştık. Sohbetin nasıl geçtiğini anlayamamıştık bile. Bir süre geçtikten sonra, komşumdan müsade istedim ve işyerine geç kalmamak için oradan ayrıldım.

Hava alarak, günün tadını çıkararak işyerine vardığımda beni güzel bir süpriz bekliyordu. Hemen beni kollarımdan tutarak, teras bölümüne çıkardılar. Doğum günümdü ancak, gerçekten bir süpriz beklemiyordum ben bu gün.

- Nurgülcüm, aç gözlerini bakalım.

- Ay inanmıyorum, gerçekten beklemiyordum ben. Sizler harikasınız ve iyiki varsınız.

- Yok canım ne yaptık, senin hakkın mutlu olmak güzel kızım.

- Fikret ablacığım, Ali, Selime teyzeciğim, Hilmiye teyze, sayamıyorum ki hepinizin değeri apayrı ben de. Sizi çok ama çok seviyorum. Beni öyle mutlu ettiniz ki.

Harika bir masa hazırlamışlardı, cici bir pasta ve birçok çeşit. Masanın başına geçtik ve bana zorla yakabildikleri, rüzgarın ikidebir söndürdüğü o minik mumu üflettiler. Herkes alkışlıyordu ''İyiki doğdun Nurgül'' diye bağırırken. Hem mutluluk hem mahçubiyet hem sevgi herşeyi bir arada hissettiriyordu bu özel hazırlık bana. Arkamdaki bir diğer masada ise paketler vardı, ufaklı büyüklü.

Herkes ile tek tek sarıldıktan ve teşekkür ettikten sonra, birer parça bu muhteşem yiyeceklerin tadına baktım. Tabii herkes birer tabak almıştı kendine. Sonrasında daha fazla dayanamayıp hediyelerin yanına geçtim. Ben paketleri açtıkça, herkesin yüzü bambaşka gülümsüyor, merak ve heyecan gözlerinden okunuyordu. Tıpkı benim gibi. Harika bir şal, çok şık bir saat, muhteşem bir parfüm kutusu, çok ama çok cici biblolar, birçok hediye vardı. Bir de 3 adet kitap. İkisi kırmızı ve biri mavi bu kitaplar bir kurdele ile paketlenmiş. Üzerinde isimleri yok ama belli etmesem bile en merak uyandıran hediyeydi benim için. Okumaya heves yapmış geçenlerde kendime kitap bile almıştım. Bu nedenle bu üç değerli kitap, gerçekten çok özeldi benim için.

- Nihat bey getirdi ve bıraktı hediyeni Nurgülcüm, kal diye ısrar ettik ama kalmadı. Bir de zarf bıraktı, kitapların altında olacak sanırım.

Nihat getirmişti, bana hediye getirip bırakmış ve burada olmamayı tercih etmişti. O gün onu çok mu kırmıştım yoksa? Gururundan mı burada olmamayı seçti acaba? Notunu merak ediyordum, ancak herkesin içinde üstüne atlamak istemiyordum.

İçimde o adamın hislerine karşı koyduğum mesafe, hala duruyordu yerli yerinde. Durmak zorundaydı, o suçlu değildi ancak, benim güvensizliğim de sonuna kadar haklıydı. Fakat bu hediye ile birlikte kalbimin ufak bir köşesinde, sebepsizce duran bir parça buzun eridiğini ve vücudumun içerisinden buz gibi aktığını hissetmiştim. Acaba bu adama haksızlık mı ediyordum? Ona bir şans vermeli miydim? Bu benim hakkım mıydı gerçekten?

Bir süre sonra, ortalık sakinleştiğinde notu aldım ve bir köşede açıp okumaya başladım. Kağıtta şunlar yazılıydı;

Sevgili Nurgül;

O gün buradayken doğum gününü işittim ve senin için en güzel hediyeyi vermek istedim. Belki seversin, belki de bakıp geçersin. Bilmiyorum ancak seni görmeye geldiğimde, kitap okuduğunu görmek beni öyle mutlu ettiki. Sana verebileceğim hediyenin, en güzeli bu olur diye düşündüm.

Kitaplar yeni değil, bilmeni istiyorum. 12 Yaşındayken bana dedem tarafından hediye edilen, özel kitaplarımdan sadece üç tanesi. Dedem bu kitapları bana alıp hediye ederken şöyle derdi;

'' Nihat, evladım bu kitapları oku. Anla ve anlat sevdiklerine. Anlamak ve anlatmak insana mutluluk ve huzur verir. Okuyup bitirene kadar onlara çok iyi bak ve bittiğinde en sevdiklerine armağan et. Paylaşmak çok özeldir oğlum. Paylaş kitaplarını, sevgini, herşeyini. ''

Ben de sevdiğime inandığım birine, sevinir diye bu kitapları hediye etmek istedim. Duygularım karşılıksız kalsa bile, iyiki karşıma çıktın. İyiki varsın, Doğum günün kutlu olsun.

Nihat ÖZER

GENELEV GÜLÜ [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin