BÖLÜM 61

7K 258 36
                                    

SONLARA DOĞRU, YENİ BÖLÜM İLE HEPİNİZE MERHABA. ''GENELEV GÜLÜ: TÖRE'' ADLI HİKAYEMİZE BAŞLAMADAN ÖNCE, BU HİKAYEMİZİ SONLANDIRMALIYIZ. BUNUN İÇİN DE BİR SÜRE DAHA YAZMALIYIM. EN İYİ ŞEKİLDE SONLANMASINI İSTİYORUM ÇÜNKÜ. HEPİNİZİ BAŞTAN BERİ YANIMDA HİSSEDİYORUM. BU HİSSİ YAŞATTIĞINIZ İÇİN SONSUZ TEŞEKKÜR EDİYORUM VE İYİ OKUMALAR DİLİYORUM...

Öyle acı bir darbe olmuştu ki, beni annem ile yaşadığım en zor günlerden vurması, sınırı tamamen aşmıştı. Bu da benim kendimi bitirmeme, mutsuzluğuma neden olan sırları bir parça da olsa ortaya koymama sebep olmuştu. Artık kendime eziyet etmeyeceğim gün gelmişti. Masada ortaya koyduğum tavır herkesi şok ederken, sevdiğim adamı da soru işaretleri içerisine sokmuştu. Çok geçmeden söze girdi:


- Nasıl yani? Siz tanışıyor musunuz?
- Abine sor hayatım, anlatsın sana!
- Ya şey, Sertaç'ın oturduğu binada denk gelmiştik bir kaç kez.

Herkesin etekleri tutuşmuş, benim de eteğimdeki taşları dökme vaktim gelmişti. Yapacağım açıklama üzerimden yük kaldıracaktı. Ancak sonrasında neler olacağına dair hiçbir şey bilmiyordum.

Engin'in üstü kapalı bu açıklaması üzerine kahkaha attım ve bir yudum aldım şarap kadehimden.
- Neden gülüyorsun Nurgül? Neden susuyorsunuz, benim bilmediğim ne var?
- Oğlum dur, celallenme. Söyledi işte abin.
- Karışma anne! Madem tanışıyorsunuz neden söyleme gereği duymadınız?
- Daha açık olsana Engin!
- Nurgül yapma kızım, ateşe körükle gitme.
- Gelsene sen benimle biraz?

Ortalık karışmaya başlamıştı. Herkes gözümün içine bakıyor, adeta yapma diyordu. Beni destekleyici bakışları Sevda abla ve Figen ablada hissettim sadece. Diğerleri bugüne dek sakladığım, kendimi perişan ettiğim yetmemiş gibi hala saklamamı bekliyorlardı.
Ama hayır, artık buraya kadar diye düşünüyordum. Nihat'ı bile gözümden çıkarmış ve bu yalan rüzgarına son verme kararı almıştım. Böyle bir şeyi düşünmüyordum ancak, benim hayatımı bitiren adamın bu denli rahat oluşu, beni buna sürüklemişti.
Beni kolumdan tutup, restorana sokmaya çalışan Nihat'ın elini silkeledim. Gözümün içine içine bakan herkese, bir an için nefret dolu bakışlar attım. Güzel bir akşam yemeği planı yapmışken, gece bir facia ile sonuçlanacak gibiydi. Sinirlenmiştim ve gözlerim dolmuştu. Az sonra bana verdiği sözü baştan beri tutan adamı kaybedeceğimi hissediyordum. Ancak bu şekilde yürütmem de imkansızdı. İçtiğim şarabın da etkisiyle cesaretimi toplamış gibiydim. Kolumu Nihat'ın elinden kurtardım ve konuya girdim.

- Eh, yeter be yeter artık! Nereye sürüklüyorsun beni?
- Bu konuyu konuşmak istiyorum.
- Öğrenmek istiyorsun öyle mi? Peki!
- Kızım yapma, dur nolur.
- Karışma anne! Karışmayın bana artık yetti. Abine hesap sormak yerine, beni mi sürüklüyorsun? Ben sadece sen üzülme istedim Nihat! Sen bilmezsen, canın yanmaz diye düşündüm hep. Senin için gün be gün benim canım yandı. Abisi dedim, duymasın bilmesin dedim.

Engin utanç içinde kalakalmıştı. Artık Nihat'ın herşeyi öğreneceğini farketmişti ve yüzünü öne eğmişti. Sözlerime devam ettim.

- Duyacakların için beni suçlama! Abinle bir geçmişim oldu benim. İnandım ona, sokak ortasında kaldığımda. 17 yaşında saf bir kızken, onun peşine takıldım. Güvenmiştim sözlerine be! Ama o naptı Nihat? Neden yemeğe davet ettiğiniz gün fenalaştım sanıyorsun? Neden?

Nihat az çok söyleyeceklerimi hissetmiş gibiydi. Annem ve Nazan teyze gözyaşı döküyordu. Sevda abla ile Figen abla da gözleri dolu dolu olmuş beni dinliyordu. Ben ise gözlerimde biriken utanç, nefret, hayal kırıklığı ile ağlamaya başladım ve sözlerime devam ettim.

- Sana dedim ben. Benim geçmişim kirlendi bir kere, lekeleri mide bulandırır, biz seninle yapamayız dedim Nihat. Senin abin benim bebeğimin katili oldu. Benim o bataklığa düşmeme sebep oldu! Anlatamadım sana seni sevdim çünkü, ikinci kez yıkıma uğramanı istemedim ben. Ama abin olacak bu adi, rahat bırakmadı. Seninle mutlu olmama bile en büyük engel o oldu. Ben, ben bu şekilde yapamam Nihat. Olmaz bu şekilde, sevsem de yapamam!

Nihat'ın gözleri de dolmuştu. Yıkıldığı her halinden belliydi. Duyduğu şey çok acıydı. Ben sözümü zorda olsa bitirdim ve Nihat kesik bir ses tonuyla son sözünü söyledi.

- Lanet olsun size! Beni kandırdınız, benden sakladın Nurgül! Saklamamalıydın böyle bir şeyi. Yoksunuz benim için! Hele sen! Senin gibi bir abim yok benim! Yok!

Nihat o sinirle masadan kalkıp, orayı terketti. Ben bayılacak gibi olmuştum ama orada da duramazdım. Yaşlı gözlerim ile son kez Engin'e baktım ve ben de kendimi sokağa attım. Arkamdan bağırıyorlardı "nereye gidiyorsun?" diye. Kimseyi umursamıyordum o anda. Ölüm gibiydi, seviyorum dediğim adama bunları itiraf etmek. Ne peşinden gidebiliyordum, ne de ardından seslenebiliyordum. Son kez arabasına atlayıp, sahil yolundan gidişini görmüştüm. Bitmişti herşey ve hafif hissedeceğime daha da ağır ve bitik hissediyordum. Ben sadece bir ayrılık yaşandığı için üzülüyordum, ancak bu kadarla kalmayacaktı.
Sahil kenarında yürümeye ve hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım. Çok uzaklaşmadan Engin'in de arabaya atlayıp son hız uzaklaştığını farkettim. Hayatımı bitiren bir virüs gibiydi. İçimi dışımı sarmış ve herşeyi yemiş bitirmişti.
Artık hayatımda Nihat diye bir adam yoktu. Engin denilen şerefsiz de hayatımdan ebediyen çıkmıştı. En azından ben öyle düşünüyordum.
Bir süre sahilde yürüyüp, nefes aldıktan sonra, ağlayarak eve doğru yola koyuldum. Çok geçmeden eve varmıştım. Bahçeye girdim ve masaya oturdum. Hala inanılır gibi gelmiyordu bu gece yaşananlar. Ellerimi göğsüme bağlamış, ayakkabıları ayağımdan fırlatmış, oturup kalmıştım bahçede.

- Bitti işte, bitti! Herşey bitti! Hayatımı bitirdin ulan!

Kendi kendime mırıldanıyordum ağlayarak. Ben kendi kendime söylenirken, bizimkiler de kapıdan içeri girmişlerdi. Benim ağladığımı ve bahçede olduğumu farkeden Sevda abla ve annem yanıma koştular.


- Kızım, yavrum! Yavrum ağlama nolur.
- Nurgül, güzel kardeşim yapma böyle nolur.
Teselli etmeye çalışıyordu beni ikisi. Ancak teselli olacak bir yanı yoktu olanların.
- Kızım gel, gel yavrum odana çık. Yat dinlen biraz.
- Burda duracağım anne, nolur yalnız bırakın beni!
- Tamam yavrum, üzme kendini ama nolur.

Üzecek bir şey kalmamıştı ki. Hayatımda birşey kalmamıştı zaten. Dürüst olurken, sevdiğim adamı da kaybetmiştim. Suçlu ben miydim? Ben mi istemiştim geçmişte yaşananları?
Ama böyle oluyordu işte. Senin suçun olmasa bile, suç ortağı muamelesi görüyordun dürüst davranınca.  Ben içimde biriken yükü atmak ve Nihat'ı aldatır gibi davranmaktan kurtulmak istemiştim sadece. Kurtulmuştum da, ancak bu şekilde bitmemeliydi. Beni sevdiğini söyleyen adam, bana destek olmalı ve hatalı olmadığımı idrak etmeliydi. Ancak oda her erkek gibi kolay yolu seçmişti.
Yapayalnız kalmıştım ve bir şekilde devam etmem gerekecekti. Bunları düşünürken bahçede uyuyakalmışım. Yeni güne Sevda ablanın dürtmesiyle uyandım.

- Nurgül! Nurgül! Kalk kızım burada uyuyakalmışsın!

Uyanır uyanmaz aklım yine dün gece olanlardaydı. Mutsuz ve sessiz bir haldeydim. İsteksiz de olsa içeride hazırladıkları kahvaltı masasına oturdum. Gözlerim zor açılıyordu. Çok ağlamıştım gece boyunca. Kendimi dinlemiş, olanları kabullenmem gerektiğine karar vermiştim. Ancak bu o kadar kolay değildi. Hiçbir şeye el sürmedim. Sadece çayımı yudumladım. Mutsuz hallerimi farkediyordu bizimkiler.

- İyi misin kızım?
- İyiyim anne iyiyim.

Halbuki resmen bir enkaz gibiydim. Ancak olan olmuştu artık. Yeterince üzülmüştüm ve etrafımdaki insanları mutsuz etmeye hakkım yoktu.
Çayımı aldım ve sigara içmek için bahçeye yöneldim. Oturdum ve bir sigara yaktım. Tam o esnada kapı çaldı. Hemen kalktım ve kapıya koştum. Bir haber, bir bilgi almak istiyordum. Ancak aramaya cesaretim yoktu. Çalan kapıyı ise, o ümitle açmıştım. Kapıda bir genç karşımda dikiliyordu.

- Buyurun?
- Ben Nurgül hanımı arıyorum.
- Nurgül benim, ne vardı?
- Şey, bu sizin için.

Genç çocuk elime bir zarf tutuşturup, uzaklaştı. İçinde ne olduğunu merak ediyordum. Yerime geçtim ve zarfı açtım. Bir mektuptu bu. Engin göndermişti ve içinde şunlar yazılıydı:

" Çok acı çektin. Tek sebebi bendim. Seni hiç haketmediğin yerlere sürükledim. Sevgini şerefsizce kullandım. Belki hayatında asla onaramayacağın yaralar açtım. Yıllar sonra karşılaştığımız gün "bu bir lütuf" demiştim kendi kendime. Yaptığım aşağılıkça şeyden dolayı, affettiririm sanmıştım. Ama olmadı işte. Hem senin hayatını, hem ailemin hayatını mahvettim. Elimin değdiği dalı kurutuyorum. Beni affetmemeni de anlıyorum Nurgül.
Ama merak etme, bitti artık. Hayatında olmayacağım ve seninle aynı nefesi solumayacağım. Senden çok uzaklara gidiyorum. Sana pisliğimi ulaştırmayacak kadar uzak. Artık benim gibi bir şerefsizin, hayatta var olduğunu düşünmene gerek kalmayacak.
Ama bil ki, sana karşı kalbim gerçekten başka çarpıyordu. İnsanoğlu hata yapar, ancak ben kabul edilemez olanını yaptım biliyorum. Ben de sana kendimce mücadele verdim, affet diye. Affetmemene kızmıyorum, sonuna dek haklısın sen. Artık yokum Nurgül, olmayacağım. Ne senin, ne kardeşimin ne de ailemin hayatında Engin diye biri olmayacak.

Hep mutlu ol, Hoşçakal.
Engin ÖZER''


Okurken çok başka hislere kapılmıştım. Neydi bu şimdi? Ne demek istiyordu. Bu bir intihar mektubu muydu, yoksa beni son kez vurmak mıydı niyeti? Anlattıklarından kendini öldüreceğini, hisseder gibiydim. Böyle birşey olmamalıydı asla. Benim hayatımı mahvetmiş bir adam bile olsa, dolaylı yoldan katili ben olmamalıydım. Ne yapacağımı bilemedim o an. Engin bu notu (mektubu) neyi anlatmak için göndermişti?
Ayrıca Nihat ne durumdaydı ve neredeydi? Oda ikinci yıkımının ardından kendine zarar verecek miydi? Hiçbir şeyi kestiremiyordum. Bu durumda napmalıydım? Mektubun üzerine yoğunlaşmış ve donup kalmış, endişe içinde nasıl hareket edeceğimi düşünmeye başlamıştım.

GENELEV GÜLÜ [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin