BÖLÜM 49

7K 235 18
                                    

YENİ BÖLÜM İLE MERHABA SEVGİLİ ARKADAŞLAR. HEPİNİZE HAYIRLI AKŞAMLAR DİLERİM.
UMARIM BÖLÜMÜ BEĞENİRSİNİZ. BEĞENİ, ÖNERİ VE ELEŞTİRİLERİNİZİ YORUM KISMINDA BELİRTİRSENİZ MUTLU OLURUM...GÖRÜŞMEK ÜZERE, İYİ OKUMALAR DİLİYORUM...

11 GÜN SONRA

Engin'in yaraları ağır olduğu için, genellikle uyutuluyordu. Uyandırılsa bile yanına henüz kimseyi almamışlardı. Günlerdir git gel, gerekince hastane koridorlarında sabahla, hepimiz perişan olmuştuk.
Neyseki beklenen günlerin ardından tam olarak kendine geldiği haberini vermek üzere doktoru yanımıza geldi:

- Güzel haberlerim var bu kez arkadaşlar. Hastamızı günlerdir çoğu zaman uyutuyorduk. Uyandırılsa bile kendinde olamadığı için, görüştürme yapamıyorduk. Ancak bir süre önce bilincide tamamen yerine geldi. Şu anda hastamızı uyandırdık. Kısa süreli görüşmeler yapabilirsiniz.

- Doktor bey, ciddi misiniz? Kardeşim kötü günleri atlattı mı yani?

- Tabii ciddiyim Nihat bey. Çok ağır bir yaralanma vakası ve kan kaybıyla gelmişti hasta. Ümidimizi koruyorduk ancak çokta tedirgindik. Tedavilerimize cevap vermesi biraz zaman alsa da, sonunda cevap verdi ve sağlığına kavuşacak.

- Peki görebilir miyiz şimdi?

- Tabii 5'er dakika görmenize izin vereceğiz. Ancak herkesi almamız imkansız. Bu yüzden bugün sadece iki yakını ile görüştürebileceğiz. Ancak biraz beklemeniz gerekiyor, öncelikle polis memurlarının onunla görüşmesi gerek.

- Ta.tabi tabi, bekleriz doktor bey sağolun.

Engin nihayet geri dönmüştü. Sağlığına kavuşmuş olması olayın çözülmesine de katkı sağlayabilirdi. Zaten bunu düşünen polisler hiç zaman kaybetmemişlerdi. Herkesin aklında olduğu gibi, benim de günlerdir aklımda bunu kimin yapacağı ve neden yapacağı konusunda bir sürü soru işareti vardı. Bir süre daha bekledik ve çok uzamadan polisler çıktı odadan. Kısa görüşme yapılması gerektiği için, çok yormamışlardı anlaşılan. Acaba ne demişti?

Onların ardından, doktorun müsadesi ile Annesi Nazan teyze girdi içeri. Onlar da duydukları gibi gelmişlerdi Figen ablayla ve günlerdir burada perişan olmuşlardı. İçeri giren Nazan teyze bir süre sonra geri çıktı. Görüşmesi bitmişti ve biri daha girecekti. Figen abla, sırayı nişanlısı İpeğin almasından yanaydı. Haklı olarak nezaket gösteriyordu, günlerdir perişan olan İpeğe. Nihat ise bu sıradan çekilerek ikinci görüşecek kişi olarak İpeğe yol verdi. Kızın gözleri parıl parıl parlıyordu mutluluktan. Ama ben İpek'ten şüphelenmiştim. Eğer İpek böyle birşey yaptıysa, ya cesareti evereste tırmanmıştı da yanına giriyordu ve itiraf edeceğinden korkmadan buralarda bulunuyordu, ya da sırtından bıçaklanırken Engin'in görmeme ihtimali oluştuysa bu yüzden bu derece rahattı. Allah'ım ben neler saçmalıyordum böyle? Bana düşer miydi ki, görmediğim birşey yüzünden masum ve sevdiğim bir kızı yargılamak? Ancak ben yargılamıyor, ihtimalleri değerlendiriyordum. Çünkü Engin ile bir geçmişim olmuş ve o gün üst pencereden İpeğin bizi izlediği aklıma gelince, onun olabileceği ihtimali üzerinde de durmuştum. Veya o gün buluşmaya kiminle gittiyse, eve onunla gelmiş olabilirdi. Bu olayda bu şekilde yaşanmış olabilirdi. Hepsini Engin'in ne anlattığını öğrendiğimizde anlayacaktık.

Nazan teyze gözleri yaşlı bir şekilde çıkıp yanımıza geldikten sonra, söze girdi:

- Yavrum, nasıl da bitkinleşmiş. Allah'ım korudu ve bana bağışladı onu.
- Anne, sordun mu peki neler yaşanmış o an? Kimmiş? Görebilmiş mi?
- Çocuk yorgun yavrum ama ben yine de dayanamadım sordum ifadeni aldılar, ne dedin oğlum diye. Eve dönmüş ve mutfağa gitmiş su alıp karşıya çay bahçesine çıkacakmış. Kapılarda açıkmış haliyle. Su için girdiği anda biri bıçağı saplamış sırtına. Arkasını dönemeden saplamaya devam etmiş ve Engin'de ondan sonrası yok diyor.
- Hay Allah, desene o da görmemiş. Abi napacağız nasıl bulacaklar, parmak izleri belirlense bari.
- Ha! Bıçak gelmiş, Engin ilk onu sormuş az önce polise, bir ize rastlanmamış yavrum onun üzerinde.
- Ne! Nasıl olur? Nasıl parmak izi olmaz ya! Napmış bu şerefsiz, tasarlamış mı önceden?
- Yavrum dur sinirlenme, nolur. Bulacaklardır polislerimiz merak etmeyin.

Engin'in birşey görmemesi, kapılarda, bıçakta parmak izi olmaması da neyin nesiydi? Aklıma hemen bir soru geldi ve hem Nazan teyzeye hem de genele yönelttim.

- Ya nasıl görmez Nazan teyze! Polisler yan komşunun ifadesini aldı, tartışma sesleri geldi öncesinde duyduk demişler. Yani görmüş ve tartışmış bir kadınla. Nasıl görmedim der! Neyi saklıyor Engin? Hay Allah napmak istiyor bu ya?

- Sahi ya! Bize de karakolda söylenmişti. Görmedim diyorsa o kavga seslerini nerden duydular. Kaçan kadını görmüş kız, gerçi görememiş bir tek ayakkabılarından üstüne kadar görebilmiş. Oda kavga seslerinden emin olmuş zaten. Bu it birşeyler saklıyor anne, benden söylemesi!

Bu olayda eminimki sadece benim kafamda değil, diğerlerinin kafasında da şu soruyu oluşturuyordu. ''İpek ile kavgaya tutuştular, İpek sinir harbiyle bunu yaptı. Engin'de sevdiği kızı korumanın peşinde şu anda.''
Mantıklı olarak düşünülecek tek şey bu gibi görünüyordu. Benim aklımda olan bir diğer şey Nihat ile kavga etmeleri ve Nihat'ın böyle bir hatayı yapmasıydı. Ancak komşularının ifadesinde kaçarak bir kadın çıktığı gördüklerini söylemesi, bu ihtimali ortadan kaldırıyordu.

O an konunun fazla üstüne gitmemiştim. Eğer bu olay düşündüğüm gibiyse ve İpek'le benim tahminimce benden kaynaklı bir kavgaya tutuştularsa, bunu bana açıklamak zorundaydı. Ancak şimdi değildi ve uygun anını beklemek için geri çekilmiştim.

Biz konuya açıklık bulmaya çalışırken, İpek döndü yanımıza. Gerçekten de içten ağlamıştı ve gözlerinden belliydi. Acaba yaptığının affını mı istemişti içerde? Veya bu kötü olayın vicdan azabı mı yokluyordu yüreğini? Bana doğru yaklaştı ve bana sarılarak yine ağlamaya başladı. İşte bu anlarda ondan şüphe ettiğim için kendime kızıyordum. Hem benden kaynaklı bir kavga olsaydı, İpek bana bu derece yakın olur muydu? Elbette olurdu! Dikkat çekmemek için insan böyle durumlarda herşey yapabilirdi. Ancak eğer rol yapıyorsa gerçekten oyununu iyi oynuyordu. Şaşkınlık ve karmaşıklık içinde söze girdim İpek sarıldığı anda:

- Canım! Dur bak ağlama. İyileşiyor işte bak, kendine geldi. Daha da iyi olacak ve hep beraber olacaksınız. Hep birlikte olacağız yine. Nolur güçlü ol.
- Üzülüyorum Nurgül ve içim çok doldu günlerdir. İçerde ilk sorum kimmiş gördün mü demek oldu. Görmedim diyor! Parmak izide çıkmamış galiba hiçbirşeyde. Kim bu kim! Niye yaptı bunu her kimse?

- Merak etme birtanem. Yorma sen kafanı buna, polisler eminim bulacaklardır her kimse.

Figen ablada yanımıza doğru yaklaştı ve bir büyük olarak söze girdi:
- İpekciğim Engin güçlü çocuktur. Sen de ona yakışan bir kadın ol nolur. O iyileşme sürecinde moral ve güç arayacak. Bunları hem bizden hem de senden bulacak canım. Lütfen sağlam dur.

Figen abla haklıydı. Ağır bir travma sonrası destek olması gereken herkes, gereken neyse yapmalıydı. Ben bile en büyük düşmanım olsa dahi üzülmüştüm. Benim karakterim böyleydi gerçi. Hepte bundan kaybetmiyor muydum zaten?

O günün sonunda, artık gereken sayıda insan hastanede kalacak ve Engin taburcu edilene dek yardımcısı olacaktı. Geri kalanları olarak biz ise evlere dönüyorduk. Herkes toparlandı ve İpek ile Nazan Teyze refakat etmek için kaldı. Eve kısa süre içinde varmıştık. Artık eve dönebilmiştik, çünkü emniyet güçlerinin evdeki işi bitmişti. Evde bir temizlik yapmıştık mutfağa nazır. Geri kalanı kimsenin umrunda olamazdı zaten bu karmaşada. Herkes bahçeye geçti ve ben de onlara çay demleyeceğimi söylerek mutfağa geçtim. Demliği bulup çayını içine koyduktan sonra, ateşe bıraktım. Sonra tekrar bizimkilerin yanına dönmek için mutfaktan çıktım. Çok yorgun hissediyordum ve gözlerim kapanıyordu. Kendime bayadır bakmıyordum. Ayna yüzünü bile binde bir görür hale gelmiştik hepimiz. Mutfaktan çıkarken mutfağın yan duvarında asılı aynada saçımı başımı düzelteyim istedim. Saçlarımı topladım ve tokamı takıyordum ki aynada birşey çarptı gözüme. Aynanın köşesinde belli belirsiz bir parmak izi ve belirsiz bir kan lekesi vardı. İyice yaklaştım ve emin olmaya çalıştım. Evet bu bir parmak iziydi. Hemen arkamı döndüm ve biri gelir mi acaba diye bahçe kapısına baktım. Kimsenin olmadığına emin olunca, tekrar aynaya döndüm. İyice bakmak istiyordum uykusuzluktan lekeyi böyle mi görüyordum diye. Hayır! Bu bir parmak iziydi ve ya Engin'e aitti, ya da öldürmeye yeltenen kişiye.

İkileme düştüğüm an o andı. Polis memuru telefon kartı vermişti bir detay olursa mutlaka dönün diye. Engin ise hiçbirşey görmediğini söylemekte ısrar etmişti. Napmalıydım? O an nasıl hareket etmeli ve kime söylemeliydim? Hemen mutfağa koştum ve tezgah altındaki çekmeceden bant aldım. Birde ıslak havlu ve aynaya koştum. Kimse girip çıkmıyordu ve ben hemen genelevde arkadaşım öldürüldüğünde polisin yaptığına yakın birşeyi aklımda tasarladım. Onlar bir toz ile parmak izini ortaya çıkarıyordu, ben de akıllılık edip az sonra kimse bilmesin diye yok edeceğim bu izi üzerine bant yapıştırarak almıştım. Hemen havluyla arda kalan bulanıklığı da silerek, havluyu mutfağa fırlattım. Yukarı koşup bant parçasını bir peçetenin arasında çantama koyduktan sonra, hiçbirşey olmamış gibi aşağı inerek yanlarına gittim.

O parmak izinin bulunması hem iyi hem de kötü olabilirdi. Ben yok ederken ne olur ne olmaz diye bir kopyasını almayı ihmal etmemiştim. Çünkü benim de kafamda planladığım bazı şeyler vardı.

GENELEV GÜLÜ [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin