MERHABA DEĞERLİ OKUYUCULAR, YENİ BÖLÜM SİZLERLE. ARTIK BAZI SIRLAR AÇIĞA ÇIKMAYA BAŞLASIN. KÖTÜLERİN KAZANMAYACAĞI, HAKKINI BULACAĞI ZAMANLAR DAHA YAKLAŞSIN.
KİMBİLİR BELKİ KÖTÜLER KAZANIR. ÇOĞU ZAMAN ÖYLE OLMAMIŞ MIDIR? FİLMLERDE BİLE:))İYİ OKUMALAR DİLERİM HERKESE, YORUMLARINIZ BENİM İÇİN DEĞERLİDİR, SEVGİLER.
Engin'de taburcu olduğuna göre, artık eve dönme zamanı gelmişti. Bir an önce buradan uzaklaşmak ve İstanbul'a dönmek istiyordum.
Orada da rahat olmayacaktı. Sertaç ile konuşmam, İpeğe gerçekçi ve yalansız bir açıklama yapmam, Ayhanlar ile görüşmem gerekiyordu. Bunun dışında ailemin içinde masum bir tehlike vardı. Benim de bir an önce bu olaya el koymam gerekiyordu.
Evde durumlar fena değildi. Engin yerleşmiş dinleniyordu. Ben ise tam aksine her gün daha fazla yoruluyordum. Bugün ise öyle olmayacaktı. Nihat ve diğerleri masadayken, kahvemi alıp bahçeye çıktım. Bir süre sohbeti dinledikten sonra, uygun bir anda lafa girdim:- Nihat, siz kardeşin daha iyi olana dek kalın isterseniz. Ancak bizim dönmemiz gerekiyor. Biliyorsun annemler iki kadın kaldılar. Üstelik iş, güç var, biz akşam üzeri çıkalım diyoruz.
- Anladım Aşkım. Biz de pek fazla kalmayız burada. Birkaç gün daha Engin iyi olsun diye. Sonra biz de döneriz zaten. Değil mi anne?
- Tabi yavrum, fazla durmayız biz. Nurgül haklı! Dönün yavrum siz, Ayşe hanımları yalnız bırakmayın daha fazla.
- Tamam o zaman. Sevda abla benim valiz toplu sayılır. Birkaç parça eşyamı koyacağım. Siz de hazırlayın isterseniz valizleri.
- Tamam tatlım, benim de pek birşey yok dışarda zaten.
- Ben çıkayım madem de bir göz atayım eşyalarıma. Bilirsiniz, erkek milletiyiz dağınık oluyoruz biraz.
- Tamam Mehmet abi, sen hallet işlerini o zaman. Akşam üzeri yola çıkarız.Daha fazla durmak istemiyordum, güzel bir tatil için gelip kabusun içinde uzun zaman geçirdiğim şu evde. Evime dönmek istiyordum artık. Gerçi orada da olan bitenler belliydi. Hemen telefona sarılıp Annemi aradım ve bu akşam döneceğimizi söyledim. Yalnız birşeyi öğrenmeden asla gidemezdim. Gidip herkesin İstanbul'a dönmesini ve uygun zamanı seçmeyi ise düşünmek bile istemiyordum. Bugün sanki bir cesaret ile net ve kesin cümleler kuruyordum. Hiç çekinmeden söze girdim:
- Figen abla, biraz dertleşelim mi seninle?
- Olur tabi tatlım.
- Gel, gitmeden şu aşağıdaki gazinoya çıkalım da birer kahve içelim ne dersin?
- Tamam, hemen çıkalım o zaman.Üzerimiz müsait olduğu için, cüzdanlarımızı aldık ve yola koyulduk. Yolda birşey konuşmak istemediğim için, eve dönüşten, havadan, sudan konuları konuşuyorduk. Az sonra gazinoya inmiştik bile. Hemen kahvelerimizi sipariş ettik. Figen ablayı çok sevdiğim gün gibi ortadaydı. Hep mert ve güçlü bir kadın olduğunu düşünmüştüm. Söze nasıl girebileceğimi düşünürken dalgın dalgın, Figen abla bana yardımcı olmuştu:
- Canım, sen iyi misin? Sıkıntın var ise gerçekten benimle paylaşabilirsin.
Aslında bu konuşmayı yapmak istememin nedeni, dün gece ellerine kremini sürdükten sonra eldiven giyen Figen abla'nın, ben ve Engin ile ilgili geçmişi de öğrenmiş olmasıydı.
- Abla, sormak isteyip soramıyorum inan. Şey, Engin ile benim geçmişimde yaşananları öğrendin. Sağol, benim yanımda olduğunu söyledin. Bana güç verdin. Geçmiş gerçekten kötü bitti benim için Engin'le. Şunu merak ettim abla, bana karşı nolur açık ol. Engin'i sen mi yaraladın?
Figen ablanın büyük bir şok yaşamasını beklemiyordum aslında. Çünkü o çok zeki bir kadındı ve mutlaka özel ve önemli bir konuda konuşmak istediğimi anlamıştı. Zaten soruma karşı duruşundaki rahatlıktan da belliydi şok yaşamadığı.- E..evet canım, aramızda bir tartışma yaşandı ve olay bu şekilde sonuçlandı maalesef.
Ben ise o olduğunu düşünerek soruyu yönelttiğim halde, evet cevabını aldığımda gerçekten şaşkındım.
- Off! Nasıl oldu abla? Sen burada da değildin hem? Hem hiç iz bulunamaması, neler oldu benimle paylaş lütfen?
- Annem, istemeden sizi kaçırdı ağzından. Hal böyle olunca, Engin'in yaptığı pisliği kaldırmadı bünyem. Çünkü bizim ailemizden böyle birinin çıkmasını hiç beklemezdik Nurgülcüm. Sonra çok düşündüm, çok kurdum kafamda duyduklarımı. Eşim ve Osman'a bir yalan uydurdum. Annemin hiç haberi yok zaten. Buraya geldim olay günü ve Engin'i artık sana karşı uyarmak istedim. Senden uzak kalmalıydı ve kardeşinin mutluluğuna engel olmamalıydı. Ama olay beklediğimiz gibi olmadı işte. O da sinirliydi ve ters tepkiler vermeye başladı. Kendime engel olamadım ve o içeri daldığı gibi ben de girdim. Biraz tartıştık ve su almaya gitti galiba. Ben de gittim, tezgahta bıçak duruyordu, gözüm döndü o an ve sapladım bıçağı. Vurdum, vurdum bir kez daha vurdum! Gözüm dönmüştü o an. Benim kardeşim o olamazdı, yapmış olamaz derken inkar etmeyip bir de üste çıkması gözümü kararttı o anda.
- Neden yaptın abla? Keşke olmasaydı böyle. Bana karşı büyük kötülük etti Engin. Ancak senin suçlu durumuna düşmeni istemem ben inan buna. Şükredelim ki bir iz bulunmadı. Engin'de kimdi görmedim diye ifade verdi. Sahi nasıl iz yoktu o evde?- O gün gelmeden ellerime kremi sürmüştüm. Araba kullanacağım diye eldivenleri taktım. Sanıyorum ki bu sebepten bulamadılar bir iz.
İki kardeş kanlı bıçaklı olmuştu işte. Tahmin ettiğim gibi yaşanmıştı herşey. Böyle bir olay çemberi içinde, biz gerçekten mutluluğu yakalayabilir miydik Nihat'la? Ayrılıklar, ihanetler, kan bile karışmıştı, geçmişimiz yüzünden olaylara. Bizim bir sonumuz olur muydu bu hengamede? Çok ama çok karışıktı kafam. Ancak hiçbir şekilde Nihat'a belli etmiyordum. Bir süredir de uzak kalmıştık yaşanan olay nedeniyle. Sonuçta kardeşiydi ve hiç birşeyi bilmiyordu. Onun için koşturmuştu günlerce. Ama bir yerden sonra, birşeyleri konuşmanın ya da tamamen susmanın zamanı gelecekti benim için.
Kahvelerimizi içerken konu hakkında ufak tefek detayları konuşmuştuk. O'na içinin rahat olmasını ve aramızda kalacağını söylemiştim bu konu hakkında. Bir süre sonra hesabı ödedik ve kalktık. Eve varmamız çok uzun sürmemişti. Engin'de bahçeye inmişti. İçeri girdik ve ben de hemen çıkıp valizimi toparladım. Aşağıda sohbet devam ediyordu. Mutlaka Engin'de döneceğimizi işitmişti masada. Valizimi alıp aşağı indim ben de. Bahçeye çıktım ve kapı dibine koydum eşyalarımı. Engin'in yüzüne bakmadım bu kez. Çünkü yine ima ya da dolu dolu bir bakışını görmek istemiyordum. Etkilenmek ise asla istemediğim birşeydi. Geçmişten bugüne enseme yapışıp gelmiş bir kara lekeden başka birşey değildi Engin. Böyle düşünüyordum hep ve bu düşüncemden vazgeçeceğimi sanmıyordum. Biraz daha sohbet ettikten sonra, müsaade için söze girdim:
- Biz artık kalkalım da yavaş yavaş. Yol uzun çünkü, yavaş yavaş gideriz.
- Tamam aşkım, bak beni mutlaka haberdar et hergün. İyi olduğunu bileyim oralarda tamam mı?Sıkı sıkı sarıldık Nihat'la. Kokusu beni güvende hissettiriyordu. O kolları ile beni sevgisinin sıcaklığına götürüyordu resmen. Ben saf dönemlerimde aşk sandığım şeyi memleketimde Ayhan'a karşı yaşamıştım. Ardından bir saflık daha edip, koca şehirde Engin gibi bir piçe inanmıştım. Eşim olan Esat beyi sevmiş ve saymıştım. Ancak Nihat'a karşı kalbim bambaşka atmıştı. Onu kaybetmek korkutuyordu beni. Yapayalnız ve ortada mı kalırdım acaba o olmasa? Yoksa hayat yine devam eder miydi? Bunları düşünmek bile istemiyordum ve sevdiğim adama ben de sıkıca sarıldım. Bir süre sonra herkesin uğurlaması ile yola çıkmıştık. Uzun bir yolculuk olmuştu ve nihayet gecenin bir yarısı, eve varmıştık. Bizi Mehmet abi kapıya kadar bırakmış ve oda evine doğru yola çıkmıştı. Dış kapıyı açtık ve bahçeye girdik. Lambalar yanıyordu, bizimkiler uyumamıştı hala belli ki. Hemen iç kapıyı açtım ve içeri girdik. Annem, Selime teyze ve Fadik oturuyorlardı salonda.
- Aaa! Gelmiş bizimkiler!
- Hoşgeldiniz yavrum.
- Hoşbulduk, napıyorsunuz uyumadınız mı?
- Geleceğiz deyince kızım, oturalım dedik. Çay içiyorduk biz de, hadi oturun birer çay koyayım, dinlenin hem.
- Olur valla değil mi Sevda abla? İçelim de öyle yatarız.
- Valla, iyi olur Ayşe abla, içelim birer çay.Eşyalarımı bırakıp, kaderimde bana eşlik etmiş şu garibana içten bir gülümseme attım ve sımsıkı sarıldım.
- Fadime, sen de hoşgeldin kardeşim. Of of, neler oldu böyle?
- Hoşbulduk abla. Beni çok dövdüler, Kadriye abla bile baş edemedi. Neymiş ben müşterilerimi memnun edemiyor muşum. Ben de dayanamadım abla, hamam günü kaçtım. Sizin işyerinin adını biliyordum. Oraya gittim oradan da evi öğrendim. Başka gidecek kapım yoktu.
- Konuşma öyle nolur, burası da senin evin sayılır elbette gelecektin. Napacaktın ki başka, düşünme böyle.
- Abla, peşime adamları yollamışlardır bile. Size de zarar verirler, çok korkuyorum.
- Korkma! Dur bakalım kadın kadına oturup kafa kafaya verir, bu işin içinden çıkılacak bir yol buluruz.Onuda kurtarabilirdim, para neydi ki? Onun için de kazandıklarımızdan feda ederdik gerekiyorsa. Sonuçta işyerinden çok iyi kazanıyor ve bankaya atıyordum. Onu da kurtarabildiğim gibi, tüm düşkün kadınları kurtarmaya gücüm yetseydi keşke.
Annem çay tepsisi ve kek tabağı ile geldi az sonra. Hemen çaylarımızı aldık ve kek tabağımızın yanına koyduk. Havadan sudan konuşurken, Fadiğin üzgünlüğü, korkusu, endişesi, nolacağını merak ettiği her halinden belli olan masum yüzü dikkatimden kaçmıyordu. Yıllar olmuştu ve hala aynı Fadik, aynı temiz yüzlü kadın karşımdaydı. Daha fazla üzülmesine müsaade edemezdim ve söze girdim:
- Yüzün gülsün Fadime. Söz veriyorum seni de kurtaracağız bu pisliğin içinden. Güven bana!
Ben kimseye güvenemez hale gelmiş bir kadındım. Güven duyamasam da güven dağıtmak istiyordum sevdiklerime. Ve bu kez bunu ''FADİME'' için yapacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GENELEV GÜLÜ [Tamamlandı]
General FictionSaflığın, kirletildiği bir hikaye. Acımasızca bir anlatım ile... Okudukça, o yaşamın gerçek tarafını öğreneceksiniz. Genç bir kız, aldanışı ve kaybedişi... O artık güçlü bir kadın olabilecek mi? Hikaye ağır küfürler ve cinsellik içerebilir.