1.2

2.7K 193 13
                                    

Beynim tam anlamıyla patlamak üzereydi.  Düşünceler o kadar fazlaydı ki hangisinin üzerinde duracağımı bile bilemiyordum. Alak bulaktım. Ve hepsini Ed ve Harry'e borçluydum. Kafamın her yerindeydiler. Ed için sürekli kendimi suçluyordum Harry için de Harry'i.  Ne zaman birisi hakkında düşünmeye başlasam başka bir düşünceyle diğeri aklıma giriyordu. Gerçekten ne yapacağımı şaşırmıştım.

"Tatlını yemeyi düşünüyor musun?" Amelia'nın ilgi odağı tabağımdaki tatlıydı. 

Kafamı olumsuz anlamda sallayarak tepsimde ki tatlıyı Amelia'ya doğru ittim.  Amelia, ittirdiğim tatlıyı kendine doğru çekerken mutlulukla gülümsedi.  Onun bu haline gülümserken önümde duran tepsiyi kendimden uzaklaştırdım.  Daha fazla yemek istemiyordum. 

Elime telefonu alırken yanımdaki sandalyenin hiddetle çekildiğinde bakışlarım hızla buna sebep olan kişiye döndü. Ric tüm negatif enerjisiyle yanıma oturdu. Yumruk yaptığı eliyle oturduğu sandalyenin kol yerine hafifçe vururken bacağıda aynı hızla hareket ediyordu. 

"Ric, sorun ne?"

Bakışları bir saniliyeliğine bana kaydığında tekrar önüne döndü. 

Kaşlarım merakla çatılırken tekrardan aynı soruyu sordum. Ama aynı tepkiyi almadım.  Çünkü bu sefer yumruk yaptığı elini sertçe masaya vurdu.  Kantinde ki herkes bu tarafa dönerken şaşkınlıkla Ric'e baktım. 

"Ne yapıyorsun,  sorunun ne senin?!"

Dikkat çekmek istemediğim için sesim sessizdi ama ses tonum oldukça öfkeliydi.

"Sorunum? Benim?  Benim ne sorunum olabilir ki?"

Mavi gözleri adeta ateş saçıyordu.  Onu bu kadar sinirli her zaman görmüyordum. Gördüğümde de genelde yanıma yaklaşmıyordu.  Çünkü öfkeliyken dediklerinin farkına bile varmıyordu.  Ama şimdi yanımdaydı ve sinirli bakışlarının merkezinde ki kişi bendim.  Ne yapmıştım,  onu neden böyle sinirlendirmiştim bilmiyordum, öğrenmek istiyordum ama burası yeri değildi.  Herkes bize bakarken onunla konuşamazdım.  Bu yüzden daha sakin olmaya çalıştım.

"Tamam, sakin ol.  Buradan uzaklaşalım ve ne konuşacaksak konuşalım,  olur mu?"

Sesim gayet sakindi ve yatıştırmak ister gibiydi ama sanki tam tersi olmuş gibi Ric hızla ayağı kalktı.  Sinirden ellerini saçlarından geçirdi ve "Neden burada konuşmuyoruz?  Yoksa olanları duymamasını istediğin bir mi var Adeline?"  diye bağırdı.  Kelimenin tam anlamıyla. Belki de sesinin son damlasına kadar. 

Korkuyla yerimden sıçrarken bende yerimden kalktım. İnsanların yüksek sesle konuşmasından korkuyordum ve o da bunu biliyordu.  Ama şuan o kadar sinirliydi ki umursadığını bile sanmıyordum. 

"Sana olan güvenimi tek kelimeyle siktin.  Mutlu musun? Ya da dur ne demeliyim,  mutlu musunuz?"

Korku o kadar ağır basıyordu ki ağzımı bile açamıyordum. Gözlerim dolmuştu ve sanırım vücudum titriyordu.  Ama onun bunları gördüğünü sanmıyordum. O kadar sinirli bakıyordu ki... 

Konuşmak için ağzımı açtım ama geri kapadım.  Çenem titriyordu ve mantığım yerinde değildi. Bunların yanında birde ağlamak istiyordum. Hatta bu isteğim ona baktıkça o kadar artıyordu ki.

Titreyen vücudumu ayakta tutabilmek adına yanımda ki masaya tutunmaya çalıştım.

"Ne oldu konuşamıyor musun? Gerçi konuşsan bile ne söyle bilirsin ki?"

Sakinleşmek adına gözlerimi kapayıp titrek bir nefes verdim. Gözlerimi açtığımda kendimi eski evimizin bahçesinde buldum. Ve karşımda bana sinirle bakan ağabeyimi.  Terli ve gözünün önüne gelen saçlarını kolunun tersiyle geri itip, "Yeter artık Adel. Her seferinde topu ben alıyorum. Bu sefer sen al."  dedi. 

Kafam hızla iki yana sallanırken "Hayır,"  diye fısıldadım.  Şuan bunları görüyor olamazdım.  Kantindeydim.  Lanet olasıca kantindeydim şuan, burada değildim. Tanrı'm hayır.  Burada olmamalıyım.

"Of peki.  Ama bak topu bir daha kaçırırsan ve ben gidersem bana şeker vermek yerine annemin şekerleri nereye sakladığını söyleyeceksin,  tamam mı?"

Gözlerimden yaşlar süzülürken ellerimle kulaklarımı kapadım.  Şimdi ne olacağını biliyordum.  O gidecekti ve o büyük gürültüden sonra bende koşarak peşinden gidecektim. Benim peşimden de annemler gelecekti. Sonra annemin tiz çığlığını duyacaktım.  Bağıracaktı ve babama bir şeyler yapmasını söyleyecekti.  Babam ise hareketsizce yerde yatan o küçük bedeni izleyecekti.  Ben ise anlamsızca onları izleyecektim.  Hiç bir şey anlamadan. Daha sonra annemin çığlıklarına başka çığlıklar katılacaktı.  Sürekli yüksek sesle bağıracaklardı.  Ve ben orada, yere çökecektim.  Ellerimle kulaklarımı kapayıp o çığlıkları duymamak adına kendim çığlık atacaktım.

Ellerimi kulaklarıma iyice bastırırken o gürültüyü duydum ve şimdi de annemin sesini duyacaktım.  Hayır daha fazlasına katlanamazdım.  Vücudum  bedenimi artık taşımazken yere çöktüm.  Ve çığlıklarım dudaklarımdan döküldü. Duymamam adına daha fazla çığlık atıyordum ama çığlıklarım kulaklarıma ulaşmıyordu. Ellerimi kulaklarımda  çektim. Annemin çığlıklarını da duymuyordum. 

"Nefes al. Adeline, nefes al. Hadi güzelim biliyorum, duyuyorsun beni." 

Saçımda dolaşan elleri hissettim. Babam mı bana teselli veriyordu?  Gözlerimi açtığımda kendimi tekrar orada mı bulacaktım? Kafamı iki yana hızla salladım. O çığlıkları tekrardan duyamazdım.  Ellerim kulaklarıma hızla giderken bu sefer daha fazla bastırdım ve çığlık attım. Atmaya da devam edecektim ama ağzımda hissettiğim baskı buna engel oldu.  Birisi ağzıma doğru hava veriyordu. Ağzıma dolan havayı burnumdan çıkarmaya çalıştım ama başarısız oldum.  Nefes alamıyordum ve bir şey ağzıma hava veriyordu.  Kulaklarımda olan ellerimi ağzıma hava veren şeyi ittiğimde öksürmeye başladım.  Boğazım feci bir şekilde yanıyordu ve öksürmemi durdurmak imkansız gibiydi. Öksürüklerimin ardı arkası kesilmezken ellerimi boğazıma götürdüm. Nefes alamıyordum ve bu panik olmama sebebiyet veriyordu. Bir daha nefes alamayacak gibi hissediyordum. Ya hisle kalmayıp bir daha nefes alamazsam? Ölecek miydim? Hayır, ölmek istemiyordum. Ölmek istemiyordum ama ölecektim. Biliyorum ölecektim. Bir daha nefes alamayacaktım. 

Çırpınmalarım artarken önce birisinin burnumu eliyle tutuğunu fark ettim daha sonra yine aynı baskıyı hissettim. Dudaklarımın üzerinde başka birinin dudakları vardı ve hava veriyordu. Öksürüklerim yavaş yavaş kesilirken ciğerlerime hava dolmaya başladı. Nefes alıyordum ve her nefesi içime çektiğimde bu bana hava veren kişinin nefesiyle gerçekleşiyordu. Nefes alışverişlerim düzelirken beni kurtaran kişiyle soluklarımız orantılıydı. Onun verdiği nefesi ben alıyordum ve benim verdiğim nefesi o alıyordu. Daha sonra burnumda ki baskı gitti. Ve dudaklarımın üzerinde ki dudaklar nefes vermeyi kesti bir iki saniye daha durduktan sonra geri çekildi.

Bilincim bulunduğu durumu kavrarken ilk çevremde ki sesleri duydum. Fısır fısırlardı ama çok fazlalardı. Kelimeleri kavramakta zorlanıyordum ama en çok tekrar eden kelimeyi seçebilmiştim. Harry. Herkes bir şey hakkında konuşuyordu ama en çok onun adını tekrar ediliyordu. Neden onun adını söylüyorlardı? Gözlerimi açtım. Ağladığımdan görüşüm bulanıktı. Daha iyi görebilmek için bir kaç kez daha gözlerimi açıp kapadım. Bakışlarım netleşirken ilk seçebildiğim bir çift göz oldu. Daha sonra kıvırcık saçlar. Güzel bir burun ve pembe dudaklar. Olayın gerçekçiliğini kavrarken şaşkınlıkla soludum. 

"Harry?"

Suddenly || StylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin