3.9

1.5K 137 72
                                    

Seveceğinizi düşündüğüm bir bölüm. Keyifli okumalar :*

Elimde telefon yatağımda uzanmış öylece ileri bakıyordum. Düşünmem gereken bir sürü şey vardı belki ama benim aklıma takılan tek şeyin o telefondaki fotoğraflar olması garipti.

Çok güzeldik. İster istemez Ric'le olan fotoğraflarımızla yan yana getiriyordum ve her şey o kadar ortaya çıkıyordu ki. Yüzümdeki gülümseme ışıl ışıldı. Harry'nin yanındaki varlığına vücudum o kadar uyumlu tepki vermişti ki sanki ait olduğu tek yer orası gibiydi. Bu da beni istemsiz olarak kızdırıyordu. Her zaman böyle olabilirdik. Aramıza o kadar mesafe girmesine gerek yoktu ama o... Neden yapmıştı? Bu soruyu defalarca düşünmüştüm. Ama o bakışların benim için olmadığını öğrendiğimde önemsiz gelmişti. Neden yaptığı yerine, neden kendinden nefret ediyor sorusu gelmişti bunun yerine.

Neden kendinden nefret ediyordu, ne zamandan beri beni seviyordu? Bu fotoğraf çekilirkende bana aşık mıydı? Tek düşünebildiğim bizdi. Bu fotoğraftı.

Halbu ki Ric'i düşünmeliydim. Yanımdan ayrılırken ki o halini, Russo ve Harry hakkında söylediği yalanların nedenini, bir kızı tehtid etmesini, benim hakkımda çıkardığı o sözleri... Ama hepsi önemsiz bir detay gibiydi. Ne kadar düşünmeye çalırsam çalışayım olmuyordu. Tek yaptığı arka planda küçük bir vızıltıydı. Ama bu telefon, bu fotoğraflar kafamın içinde bangır bangır konuşulmayı talep ediyolardı.

Yataktan kalktım. Kalbim fotoğrafa baktıkça yerinden çıkacak gibi oluyordu. Ellerimle yelpaze yaparak yüzümü ferahlatmaya çalıştım. Hiç bir işe yaramıyordu. Perdelerin kapattığı camı görünce sanki bütün boğulmalarımın suçu o kapalı cammış gibi hızla cama yürüdüm. Perdeyi çekip camı açtığımda gece rüzgarı tüm şiddetiyle yüzüme vurdu. Biraz daha sakinleştiğimi düşündüm taaki sokak lambasının altındaki bedeni görene kadar.

Ben mi yanlış görüyordum yoksa Harry sokak lambasının mı altındaydı? Ellerimi mermere biraz daha yaslayıp ileri doğru bakıp, gördüğüm görüntüden emin olmaya çalıştım. Evet, oradaydı.

Hızla pencerimi kapattım ve dolabımdan siyah kalın hırkamı üzerime alıp odadan çıktım. Yavaş adımlarla merdivenlerden indim. Babamın uykusu çok hasastı. Herhangi bir seste uyunma olasılığı çok yüksekti. Özellikle bu hastane olayından sonra daha hassaslaşmıştı. Akşam eve geldiğimizde bir saat boyunca beni piskoloğa göndermek için ikna etmeye çalışmıştı. Kesinlikle piskologların deliler için olduğunu düşündüğümden teklifini red etmiyordum. Sadece gerek görmüyordum. Başa çıkabilirdim. Başkasına ihtiyacım yoktu. 

Kapının önüne geldiğimde partmantoda asılı olan anahtarlardan birini  aldım, spor ayakkabımı ayağıma geçirip, kapıyı sessizce açıp aynı sessizlikle kapattım.

Meraklı adımlarla ona ilerlerken ışığın altında gözlerini görmek kalbimi acıyla ezdi. Yeşil gözleri tamamen kızarmış, omuzları titrekçe sarsılıyordu.

"Har-" Sözümü kesen bana hızla çarpan bedeni ve etrafımı saran kollarıydı. Vücudundan gelen ağır içki kokusu burnumu sızlatsada umursamadan kollarımı kaldırıp belinde birleştirdim. Sanki başından beri tek yapmam gereken buymuş gibi.

"Adeline." Sesi sarhoşluğundan dolayı peltek ve boğuk geliyordu.

"Şşt, tamam..." Belimdeki elini sırtında gezdirdim sakinleştirmek ister gibi. Derin nefeslerini boynuma yasladığı kafasından rahatlıkla anlıyordum. Her nefesini verdiğinde ya da kafasının orda olmasının yarattığı midemde ki düğümü ve kalbimde çalan orkestrayı hissetmemeye çalıştım.

"Neden bir türlü olmuyor?" Sarhoş sesinden çıkan sarsak kelimeleri anlamak zordu.

Ellerimi sırtında gezdirmeye devam edip sakinleştirme işine devam ettmeye çalıştım.

Suddenly || StylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin