Keyifli okumalar :*
Onu özlemediğimi, delice nefret ettiğimi söylersem yalan söylemiş olurdum. Gözlerini gördüğüm anda ben de uyandıracağı hissin nefret olacağını düşünmüştüm ama öyle değildi. Beni o kantinden çıkaran çocuktan farklı gözükmüyordu. Hala arkadaşım gibi görünüyordu. Kollarını açsa orada olduğum, sırlarımı paylaştığım, omzunda ağladığım kişiden hiç de farklı durmuyordu. Ama değildi. Bana ihanet etmişti. Bu hayatta ihanetini en son bekleyeceğim insan bile değildi. Orada bile olması ona ihanetmiş gibi geliyordu ama o...
Derin bir nefes aldım. Kendimi yasladığım ağaçtan çekip ağırlığımı ayaklarımın üzerine verdim. Bugün onunla konuşacaktım. Şu an olması erken ve zamansızdı belki ama farklı bir şey olmayacaktı. Sorularımı her türlü soracaktım.
O da benim gibi yaslandığı ağaçtan ayrılıp dikeldi. Bana doğru adımlarken fark ettiğim şey olayın gerçekliğini yüzüme vurdu. Omuzları düşmüş ve kafası öne doğru eğikti. Ama o asla böyle yürümezdi. Her zaman kendinden emin bir şekilde yürür ve etrafındakilere göz dağı verirdi. Şimdi ise bana doğru yürüyen 18 yaşında ki bir gencin bedeninde yaşayan 60 yaşında biri gibiydi. Kötü duruyordu.
Ortada buluştuk. Aramızda iki adımlık mesafe vardı. Uzun süre birbirimize baktık.
İlk konuşmayı ben başlattım. "O kıza," boğazımı temizledim, "bir şey yaptın mı?" Üç yıl öncesiyle ilgili konuşacak kadar kendimi şuan cesaretli hissetmiyordum ama bir yerden başlamam lazımdı.
"O senin korumana değecek bir kız değil." Sesi sert ve keskin çıktı. İlk bunu söylemem hoşuna gitmemişti beli ki.
Samimiyetten uzak güldüm. "Sanırım haklısın. Sonuçta bütün 'o' şeyleri 'o' konuştu. Tabi ki de onu koruyamam." Düşünürmüş gibi yaptım. "Peki, şey yapabilir miyim?" Mavi gözlerine baktım. "O dedikoduları zorla bir kıza çıkarttıran arkadaşıma(!) kimin benim için 'değecek' bir insan olduğunu sorabilir miyim?!" Sözlerimi sesimi yükselterek bitirdim. Öfke damarlarımda akan kan gibi vücudumun her yerinde dağılmıştı.
"Sen nasıl benim bir şey yapmam konusunda bana tavsiye verebilirsin?! Anlamıyorum. Gerçekten anlamıyorum. Onca şey Ric. Aramızdaki onca şeyden sonra. Gittin ve..." Sustum. Yüksek sesle konuşmak aklından geçirmekten daha zordu.
"Biliyordun. Beni yaralayanın ne olduğunu. Önceden nasıl olduğumu..." Tekrardan sustum. Bu konu hakkında konuşmak istemiyordum. Söyleyeceği hiçbir söz fikrimi değiştiremezdi. Sadece Harry'nin sürekli bahsettiği Ric'in de yaptığı hatayı öğrenmek istiyordum. Öğrenecek kadar cesur hissetmiyordum ama yanında daha fazla kalacak kadar da güçlü hissetmiyordum.
Konuşmak için ağzımı açtım ama benden önce davranarak hızla konuştu."Hiç bir şey göründüğü gibi değildi."
Güldüm. Gerçekten güldüm çünkü söylediği çok komikti. "Dalga mı geçiyorsun? İnanılır gibi değil, gerçekten!" Tekrardan güldüm. Hiç bir şey göründüğü gibi değil. Ne saçmalık bu?
"Adeline, sen Harryle barıştığını söyleyince ben gerçekten çıldırdım. O sana o kadar şeyi yaptıktan sonra onun barışman kadar saçma bir şey olamazdı! Ben de sana Harryle neden konuşmadığını hatırlatmak istedim. Onun söyledikleri yüzünden ne kadar kötü hissettiğini hatırlatmak istedim. Onunla bir daha olma ve bir daha kalbin kırılmasın diye."
"Harryle aynı şeyi yaparak." Bağırmak istemiştim ama yapacak kadar güçlü hissetmiyordum. Aynı olayları bir daha yaşamayayım diye aynı şeyi kendisi de yapmıştı. Kalbim bir daha kırılmasın diye, kendisi kırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suddenly || Styles
FanfictionBilinmeyen Numara: Sana bakmak güneşe bakmak gibi, can yakıcı ama göz kamaştırıcı.