Keyifli okumalar :*
Müzik odasının kapısının önünde Rafeal'ı beklerken tedirginlikle kıpırdandım. En fazla 5 dakika sonra Harry'i görecektim. Nasıl davranmalıydım? Bildiğimi anlamış mıydı? Tabii ki anlamıştı. Hastaneye geldiğinde onu görmek istememiştim ama ondan önce de ona soğuk davranıyordum. Farklı anlamış, ve bilmediğimi düşünüyor olabilir miydi?
Sıkıntıyla bir nefes daha verdim. Çok gergin hissediyordum. Neden bu kadar gerildiğimi bile anlamıyordum. İlk mesaj attığı zamanlarda, bir sabah kalkıyorsun ve onun sana aşık olduğunu öğreniyorsun demişti. O zaman hiç düşünmeden reddederim demiştim. Şimdi ise...
Derin bir nefes verdim.
"Hey, sen iyi misin?" Rafeal kelimelerini bitirdikten sonra gülümsedi. Sanki aklına çok komik bir şey gelmiş gibiydi. "En son bunu dediğimde, yani dün, seni yere düşmemen için yakalıyordum."
Yüzünü görmek için kafamı yukarı kaldırdım. Boyu benden baya uzundu. "Güzel zamanlardı." Alayla konuşarak üzerimdeki gerginliği atmaya çalıştım. Midemin kasılmasından doğru düzgün düşünemiyordum. Ayarsız nefes alışlarım ve çarpan kalbimi saymıyorum bile.
Ela gözleri heyecanla parladı. Bu kadar heyecanlanacağı ne olmuş olabilir diye düşündüm. Aklıma gelen şey ile kızardım. Güzel zamanlardı derken onun kollarında olmamı kastettiğimi düşünüyor olamazdı değil mi?
"Farklı bir zamanda, farklı bir yerde ve sen öyle değilken daha güzel olabilirdi."
Yo, benimle flört ediyordu.
"Şey," Boğazımı temizledim. "Doktorum bu raporu size vermemi istedi. Bir de dün için teşekkür edemedim. Beni hastaneye kadar götürmüşsünüz." 3. şahısla konuştum. Aradaki bütün flört saçmalığını kaldırmak istiyordum.
"Ah, şey," Elini ensesindeki saçlarına götürüp, kafasını eğerek kaşıdı. Yapmak istediğim şeyi anlamış gibi görünüyordu. Bunun bir şeyleri engellemesi için iyi bir adım olması güzeldi.
Raporu elimden aldı, alırken parmak uçlarını parmaklarıma değdi. Bunu bariz yaptığı belliydi. 30 saniye önce utanmış gibi görünüyordu şimdi ise... Şansını denemesine gerek yoktu. "Kıyafetlerini giymene bile gerek yoktu. Bu gün için izinlisin. Ama başrol oyuncumun durumundan habersiz kalmakta istemem. Eğer telefonunu verirsen-"
"Onun yerine ben veririm. Bütün gün benimle olacak. Bir şey olursa size ben haber veririm."
Önce Harry'nin sesini, etrafımı saran kokusunu ve belimi saran kolunu hissettim. Beni ondan uzaklaştırıp dibine kadar çekti. Kalbim kulaklarımda atmaya başladı. Nefes alamıyor gibi hissettim. Yanımda olmasının verdiği sıcaklığı nasıl yorumlayacağımı bilmiyordum. Ne zamandan beri onun yanında böyle hissediyordum? Onun Ed olduğunu öğrendiğimden beri.
Kafamı ona çevirmedim. Bakışlarımı ayaklarıma indirdim. Utanıyor muydum?
"Antrenmanda olman gerekiyor diye biliyorum?" Her ne kadar soru cümlesi olsa da ses tonu olan bir şeyi söylüyor gibiydi.
"Hayır, gerekmiyor. İlk 3 gün sadece nefes antrenmanları olduğunu siz söylemiştiniz ve yanında benim gelmemin gerekmediğini de." Şuan Harry konuşurken suratını görmüyordum ama güldüğünü ve gamzelerinin belirdiğini çok iyi tahmin edebiliyordum.
"Her neyse. Size iyi eğlenceler." Yanımızdan ayrıldığını uzaklaşan adım seslerinden anladım.
Kafamı kaldırmadım. Etrafımı saran kokusu ve sıcaklığı nefes kontrolümü bozuyordu.
"Adeline?" Sesi merak doluydu. Neden yanıma geldiğinden beri ayaklarıma baktığımı anlamaya çalışıyordu belli ki. Kendimi zorlayarak kafamı kaldırdım. Suratını bu kadar yakından göreceğimi tahmin etmiyordum. Onun da benden farkı yoktu ki şaşkınlığından belli oluyordu. Sadece farklı olarak benim gibi derin nefesler vermek yerine nefes alışları stabildi.
"M-merhaba." Gözlerimi kapatıp suratımı buruşturdum. Tam bir aptal gibi görünüyordum. Boğazımı temizledim ve kendimi ondan uzaklaştırdım. Akıl sağlığım için en mantıklısı buydu.
"Şey, ıhm..." Gözlerimi onun gözleri hariç her yerde gezdirdim. Ne oluyordu bana böyle? Neden beynim yokmuş gibi davranıyordum.
Gözlerim tedirginlikle ona kaydığında daha ne olduğunu anlamadan önce çenemin altında olan elini, sonra yüzüme doğu eğilen suratını gördüm. Çok hızlı ve ani olmuştu. Şaşkınlıktan ne yapacağımı şaşırdım.
"Sen iyi misin?"
Yeşil gözlerini görünce bir şeyi farkettim. Çok yakındı. Çok fazla yakın. Aldığım nefesin göğsümde sıkıştı. Kulaklarıma kadar kızarmaya başladım.
"Sen niye böyle görünüyorsun?" Gözleri yüzümü taradı. Önce gözlerime dikkatle baktı, sonra burnuma, yanaklarıma oradan kulaklarıma, tekrardan yüzüme gelip dudaklarıma baktığında tutuğum nefesi verdim. "Çok kırmızı." Sesini daha önce böyle duyduğumu haturlamıyordum. Oldukça boğuktu.
"Harry..." İsmi titrek bir şekilde dudaklarımdan çıktı. Hızla çenemi elinden kurtarıp, ondan iki adım uzaklaşıp arkamı döndüm. Sağ elimi kalbime götürdüm. Acımasızca avucumu dövüyordu.
"Bu da ne böyle? Ne oluyor?" Neden böyleydim?
Sakinleşmek için derin bir nefes aldım ama burnuma onun kokusu dolunca kalbim hızını daha da artırdı. Anlamıyordum. Hiç bir şekilde anlamıyordum. Neden böyleydim? Delirmek üzereydim. Hayatımın hiç bir döneminde böyle hissettiğimi hatırlamıyordum.
Hani diyorlar ya kelimelerin kifayetsiz kaldığı andayız. İşte, sen benim için o ansın.
Sana bakmak güneşe bakmak gibi can yakıcı ama göz kamaştırıcı.
Acı da sensin, şifa da.
Ben her nefes aldığımda beni öldüren sensen her nefesi içime çekişimde de yaşamama sebep olan da sensin.
Yazdığı mesajlar sorduğum sorulara cevapmış gibi beynimde tekrar etmeye başladı. İkinci defa düşünmeden koşmaya başladım. Daha fazla onun yanında olursam aklımı bile kaybedebilirdim.
Bana bu mesajları o yazmıştı. O! Bana aşıktı. Kalbim hızını daha da artırdı ama ben bunu tamamen hızlı bir şekilde koşmama yordum.
Binadan çıktığımda kendimi yemekhanenin dışarı için olan kapının açıldığı ağaçların oraya giderken buldum. Sırtımı yemekhanenin görüş alanın dışında olan ağaca yaslayıp nefeslerimi düzenlemeye çalıştım.
Onun Ed olduğunu bildiğim için mi böyleydim? Bunca zaman boyunca Ed için üzülmüştüm ve şimdi onun gerçek kimliğinin yanı sıra Harry olduğunu öğrenmemden dolayı böyle tepkiler veriyordum. Bu yüzden olmalıydı çünkü başka türlü açıklayamıyordum.
Ayrıca onu orada öyle bırakmıştım. Hiçbir şey demeden. Sinirle inleyip elimi saçlarımdan geçirdim. Tam bir aptal gibi davranıyordum. Telefonumu cebimden çıkardım.
Adeline: Kusura bakma aniden ayrılmam gerekti. Aklıma yapmam gereken bir şey geldi de.
Mesajı yolladıktan sonra bir şey fark ettim. Ed olarak yazdığı numaraya yollamıştım. Çığlık atıp bağırmamak için kendimi zor tuttum. Bu kadar salak olamazdım! Kafamı sırtımı yasladığım ağaca vurdum bir kaç kere. Canım acımıştı ama hak etmiştim. Hem hangi akılla engelini kaldırıyordum ki? Ayaklarımı yere vurup tepinmeye başladım. Anladığımı bilmiyorsa bile bu mesajdan sonra fark etmişti.
Birinin benim bu çıldırmış hallerimi görüp görmediğini anlamak için etrafıma baktım. Rezil olmak istemezdim. Etrafta kimsenin olmadığını gördükten sonra rahatlıkla derin bir nefes verdim ama o an bir şeyi fark ettim.
Görüş alanımın biraz dışında Ric, aynı benim gibi bir ağaca yaslanmış bana doğru bakıyordu.
Lütfen görüşlerinizi bildirin. Seviliyorsunuz :*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suddenly || Styles
FanfictionBilinmeyen Numara: Sana bakmak güneşe bakmak gibi, can yakıcı ama göz kamaştırıcı.