Günümün hiç bu kadar güzel geçeceğini düşünemezdim. Kendimi o kadar huzurlu ve ait hissediyordum ki bu duyguyla başka duyguları nasıl karıştırmış olduğuma şaşırıyordum.
Aslına bakarsanız şöyle başa almak istiyorum. Rixon'la rahat edebileceğimiz bir kafeye oturduğumuzda mutlu olduğum kadar huzursuzdum da. Çünkü biliyorsunuz, yanımda Harry Styles vardı. Her gördüğümde beni düşünceler denizine batırıp batırıp çıkartan.
Daha sonrasında masaya oturduğumuzda o üzerimde ki rahatsızlık hissi ikinci dakikasında terk etmişti bedenimi. Rixon, Harry ve ben konuşmaya başladıktan sonra adeta sessizlik kelimesine düşman olmuştuk. Geçmişteki her konu hakkında konuşuyor, aptallıklarımıza, o zaman büyüttüğümüz ama şimdi ceviz kabuğunu bile doldurmayacak sorunlarımızı anlatıp bol bol kahkaha atıyorduk.
İşin günü güzel yapan tarafı ben de, Harry de sanki sessiz bir anlaşma ile geçmişteki o olaydan bahsetmeyip, Rixon'ın en son bizi bıraktığında ki gibi daimi dostlarcasına davranıyorduk. Ve o sessiz anlaşma eğer her şey yolunda gitseydi nasıl olacağımızı gösteriyordu sanki bize...
Bugün, şunu da farkettmiştim; Harry'le olan dostluğumun hissettirdiği duyguyu anılarımın kinden daha iyi olduğunu. Bana her baktığında gözlerinde aradığım o nefretten bir şeyler kaldığını düşündüğüm gözleri cam gibi parlıyor ve dostluğumuzda olduğu gibi sevgiyle bakıyordu. Gamzelerini bolca gösterip, o buğulu sesini benim adımı söylemek için yükselttiğinde de içimde ki ona karşı olan ve ne zaman ondan nefret etmek adına kendime sunduğum telkinleri elinin tersiyle itip Harry'nin benim en yakın dostlarımdan biri olduğunu ve geçmişte olan şeyin geçmişte kalması gerektiğiyle ilgili tarafı körüklüyordu. Ve o bana her güldüğünde kendime şunu söylerken buluyordum; daha küçüktük. Yanlışlarımızı küçüklüğümüze bağlamasakda küçüktük.
Şimdi ise Harry'nin arabasında otururken olacağını düşündüğüm o rahatsızlık hissinin yerinde olmamasını günün güzelliğine bağlamak istiyordum.
"Amelia neden gelmediğini söyledi? Anlamadım da tam olarak." Gözlerini sadece bir saniye üzerimde gezdirip yola geri dönmüştü. Konuşurken sesindeki hafif titreme gergin olduğunu ele veriyordu. Neden gergindi? Burada olmamı istemiyor muydu? Halbuki eve kendim gidebileceğimi söylediğim halde ısrar eden kendisiydi. Hayır dememi beklediği için mi acaba ısrar etmişti? O rahatsızlık hissi tekrar bedenimi ele geçirdi. Yüzsüzlük mü yapmıştım? Arabasına binmemeliydim. Günü orada bitirmeli, eve taksi ya da herhangi bir şeyle geri dönmeliydim. Bahaneleri sıralamak için düşünmeye çalışsam da sebebi bal gibi de önümde duruyordu. Kendimi kaptırmıştım. Aramızda o sesiz anlaşma hiç yokmuş ve biz gerçekten de hala iki yakın arkadaşmışız fikrini benimsemiştim ve sanırım buram buram kokusunun doldurduğu arabasında olmamın sebebi buydu.
Yerimden kıpırdandım. "İşinin çıktığını söyledi. Ne işi diye sorarsan bilmiyorum."
Harry, cevabım üzerine rahatsızca yerinden kıpırdandı. Ağzını açtı ama geri kapattı. Gözlerini yoldan ayırdı ve bana doğru döndürdü. Benim ona kafa karışıklığı ile baktığımı anlayınca tekrardan yola döndü ve direksiyonu sola doğru ustalıkla kırıp, U dönüşü yaptı.
Öne doğru savrulacakken, emniyet kemeri kendi varlığını belli ederek toslamamı engelledi. Şaşkınlıkla ona doğru döndüm: "Ne yapıyorsun?" Sesimde şaşkınlığın yanı sıra öfkenin de tonları eklenmişti.
"Sahile gidiyoruz." Gözlerini yoldan ayırmamıştı.
İnanmazca ona bakmaya devam ediyordum. O ise gayet istikrarlı gözüküyordu. Derin bir nefes verdim. Neden günüm güzel olarak kalmıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suddenly || Styles
FanfictionBilinmeyen Numara: Sana bakmak güneşe bakmak gibi, can yakıcı ama göz kamaştırıcı.