1.Bölüm "Tak, tak, tak..."

2.4K 61 6
                                    

1.Bölüm

"Tak, tak, tak..."

AŞKIN

Odanın boğuculuğu karşısında yok olup gidebilmeyi diledim. Boş meseleleri, küçük detayları büyütüp koca bir dağ yapma adına oluşturulmuş bir yerdi burası sanki. Acı; şayet hala yaşamadığımı düşünen varsa, tüm iliklerimde yaşıyordu. Ben acının ta kendisiydim; ölümdüm, lanettim.

Tak, tak, tak...

"Yine şu hareketi yapmaya başladın."

Karşımda 'rehber' adı altında bulunan öğretmen azıcık olsun dikkatimi çekmiyordu. Geceleri kabuslardan beni kurtaran kimse yoktu. O da kurtaramazdı. İstediği kadar çabalayabilirdi, tabi parasını aldığı takdirde... Gıcıklık olsun diye topuklarımı yine vurdum.

Tak, tak, tak...

Telefonun ahizesini kaldırdı ve odaya iki çay istedi...

Sıradan şeyler! Ah, şu insanlar hiç değişmezler... Tak, tak, tak... Masadaki aynayı kendime doğru çevirdim. Ela gözlerim, çekici dudaklarım, beyaz tenim ve sarı saçlarımla mükemmeldim. Beynimde nelerin döndüğünü kimse göremiyordu, herkes bedenime bakıyordu. Ellerimi saçlarıma geçirip salladım.

"Derslerine yoğunlaşacağına söz vermiştin." dedi. Başımı kaldırıp karşımdaki öğretmene baktım. Siyah saçları ve koyu mavi gözleri vardı. Ah, Allah'ım ne kadar da sıradan! Ezik şey! Sandalyeme yaslandım. Tak, tak, tak...

"Deniyorum. Ayrıca ben öyle bir söz vermedim." dedim. Tam konuşmak için öne eğilmişti ki kapı çaldı ve içeriye kumral, mavi gözlü bir çocuk girdi. Kabul; yakışıklıydı. Ve kesinlikle acemiydi. Tahta tepsiyi bile taşırken elleri titriyordu. Bardaklardaki sıvılar titreşirken serçe parmağımı dudaklarıma götürdüm. Tırnağımı dişlemeye başladım. Tepsiyi masaya koyarken yaptığım hareket dikkatini çekmişti. Ama inatla gözlerime bakmayı sürdürdü.

Tırnağımı dişlemeyi bıraktım ve boynundaki karta uzandım. "Nöbetçi öğrenci" diyerek yazıyı okudum. Bir şey söylemesine fırsat bırakmadan bardağıma uzandım. Küçük kaseden iki tane şeker alıp çay tabağının kenarına koydum ve yakışıklı nöbetçiye verdim.

"Bu benden, afiyet olsun. Şimdi çıktığını görelim." dedim. Gözleri önce öğretmenim olacak şahsa kaydı. Sonra bana gergin bir bakış atıp elindeki bardakla odadan çıktı.

Kapanan kapının ardından gelen kırılan cam sesi ve bir dolu küfre gülümsedim. Adını unuttuğum öğretmen sinirli görünüyordu. Siyah saçları terden ıslanan yüzüne yapışmıştı. Tak, tak, tak...

"İnsanların duygularıyla oynamak, onları heyecanlandırmak, neden bu kadar mutlu kılıyor seni?" dedi. Gözlerimi devirdim.

Tak, tak, tak...

Ayağa kalktım ve kadının masasına ellerimi dayadım.

"Özet geçmek gerekirse, hocam... Ben derslerime çalışacağım, daha iyi bir insan olacağım. Başıma halemi geçirecek, kanatlarımı takınacağım. Sonra da birisi gelip, tavuk yolar gibi yolacak kanatlarımı. Halemi boynuma geçirip boğacak beni. Öyle mi? Mesaj alınmıştır." dedim ve o, nefes almaya çalışırken ben, Rehberlik Servisi'nden çıktım.

Zilin çalıp dersi sonlandırmasına 10 dakika vardı. Bahçeye çıkabilirdim, ya da sınıfa dönebilirdim. Hiçbir zaman ikilemde kalmayı sevmedim ve kalmaya da niyetim yoktu. Ağır adımlarla sınıfım denilen yere yöneldim. Bacaklarım kendinden emin hareket ediyordu ama ruhum, bileğime bir zincirle bağlanmış yerde sürükleniyordu.

Nesil Serisi 1; Kıyıdaki İki Tekne MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin