ŞANS

307K 6.4K 977
                                    

@ArzuBerfin e sonsuz tesekkurler destegını eksık etmedıgın ıcın

Ağa bozuntusunun o lafından sonra ikimizde sessiz kalmıştık. Söylenecek pek bir söz kalmamıştı.

Beni otele bırakmışlardı. Ama hala arabada söylediği sözler kulaklarımda çınlıyordu.Kastettiği şey birlikte olmamızdı.

Yapamazdım.

Dört hece, on harf hiçbir zaman durumumu bu kadar kısa özetlememişti. İntikam için yeterince şeyden fedakarlık yapmıştım. Bu kadarı da fazlaydı ancak. Çok uç bir şeydi.

Çaresizce kurtuluş yolu düşünüyordum. Yoktu. Ayaklarım durmadan çıkmaz sokaklara giriyordu. Her defasında hüsrana uğrayarak, ayaklarımı sürüye sürüye başladığım yere geri dönüyordum.

Beni bırakalı dört saate yakın olmuştu. Açtım, sıkıntıdan patlıyordum. Üstelik dışarı adımımı bile atamıyordum. Kapıdaki ızbandutlar burnumu çıkarmama izin vermiyordu.Kapının önünde nöbet tutan mı, yoksa balkonun aşağısında nöbet tuttan mı desem bilmiyordum. Utanmazsa banyoya da adam koyacaktı.

Kaçmamam için uğraşıyordu ve başarıyordu.

Dişlerimi hırsla sıktım. Bu adamdan nefret etmem için milyonlarca neden vardı. Otelde canım çok sıkılmıştı.

Saat sekize gelirken ağa bozuntusu içeri girdi. Onu görünce itaatsiz bacaklarım geriledi.Ağa bozuntusunun bunu farketmemesi için umutsuz bir dua mırıldandım. Korksam da ona hissettirmeyecektim.

Ağa bozuntusu,"Sabahtandır açsın yemek yiyelim." dediğinde rahatlamıştım. Fark etmemiş olmasını diliyordum.

Tam kapıya doğru adım atacakken ağa bozuntusu,"Yemeği buraya getirecekler." dediğinde anlamayan gözlerle ona baktım.

"Neden?" dedim şaşkın bir sesle.

"Aşağı insek seni zaptedemem.Burda ye işte. Sonra konuşacağımız şeyler var." Ne konuşacaktı ki, yine mi tehdit edicekti?

Ah, pardon. O adamdı. Dediğini yapar, boş laflar etmezdi.

Kafamı sallamakla yetindim.Kapı çalınıp oda servisi yemeklerini ağa bozuntusunun korumalarından biri getirdiğinde gözlerimi devirdim.

Ee, yuh artık! Böylesine bir güvenlik ne görülmüş ne de duyulmuş şeydi.

Adam çıkıp kapıyı kapattığında masaya yöneldim.

"Sen az önce ne yaptın?"dedi sinirli bir ses.

"Ne yaptım?" dedim şaşkın bir sesle. Gözlerim çakmak çakmak olmuş yeşil gözlere kaymıştı.

"Gözlerini devirdin."

Eh, Christian Grey gibi beni bu yüzden şaplaklayacağını düşünmüyordum.

"Evet." dedim tereddüt kokan bir sesle. Yoksa şaplaklar mıydı? Bu adamdan her şeyi beklerdim.

"Bir daha yapma." diyerek kestirip attı.

Bu kadar mıydı? Rahatlayarak ona en uzak sandalyeye oturdum. Açlıktan ölüyordum.

İkimizde konuşmadan yemeklerimizi yerken ister istemez ne konuşacağını düşünüyordum. Yemeğini bırakıp arkasına yasladı.

Düşünceli gözlerle bana bakıyor, yemeğimin bitmesini sabırla bekliyordu. Konuşmasını merak etmeme rağmen ertelemek için elimden geleni yapıyor, kendi çapımda zaman kazanmaya çalışıyordum.

Ben de yemeğimi bitirip arkama yaslandığımda sorgulayıcı gözler gözlerimi bulmuştu.

"Sana dokunmak için bekledim. Biliyorsun," dedi. Ah, böyle hızlı bir giriş beklemiyordum. Ancak söylediği şeyi de inkar edemezdim. "Ama sen bana bir şans bile vermedin. Biliyorum benden nefret ediyorsun. Ama evlendik. Bu evliliğin geri dönüş yok. Tüm inadına rağmen sen de anlıyorsun bu durumu." Elleri saçlarına geçti. Sanki söylemek istemediği bir şeyi söylemek üzereydi. "Beni sev demiyorum sana. Sadece alış. Biraz olsun beni de anlamaya çalış ve bana bir defa şans ver." Derin bir nefes aldı. "Biliyorum sana hakaret ettim,vurdum,paramparça ettim. Üzgünüm. Ama ben ilk defa birini mutlu etmek için çabalamak istiyorum. Bana biraz yardım etsen şu evlilik çok daha kolay olmaz mı? Şimdi sana iki seçenek sunuyorum: Ya bu gece bana şans verirsin ya da benim soyumu devam ettirmeyi kabul edersin. Birisini seç."

TÖRE  -Töre Serisi 1-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin