Duygu sömürüsü yapılması hayatımda en nefret ettiğim şeydi. Özellikle intihara teşebbüslü olanların yaptığı duygu sömürüleri...
"Bak bileklerimi kestim kan akıyor, hadi bana üzüldüğünü söyle ve beni önemseyen insanlar olduğunu anlayayım da egom tavan yapsın!"
Amaçları da anlaşılmayacak derecede karmaşıktır. Ya da düşünmeden bir şeyler yapıyorlar ve ne olduğunu kimse asla çözemeyecek.
Bunlardan bahsetme sebebim Olivia'da bir gram bile duygu sömürüsü olmaması, yani... Gerçekten, hiç yok.
Tüm olanları öğrendikten sonra, bu gibi durumlarda insanların geneli olay akıllarında tekrardan canlandığı için ya gözleri dolar, ya da hüngür hüngür ağlarlardı. Olivia'ya duygusal destek olmaya çalıştım, ilk başta "İyisin değil mi?" veya "Yardım etmemi istediğin bir şey var mı?" tarzı sorular sorarak destek olmaya çalıştım. İyi olduğu konusunda direnince, kollarımı açıp ona sarılacaktım ancak beni bir anda itti... Ama sarılmak istemediğinden değil. Bir zavallı gibi gözükmek istemediğindendi.
"Bunu yaparsam duygu sömürüsü yapmış gibi hissederim." dedi benim masum sarılma teklifime ittirerek yanıt verdikten sonra. Ona garip bir ifadeyle baktım.
"Hayır öyle olmayacak." dedim. "Bu gibi durumlar..." derin bir nefes alıp "Olivia..." dedim. "Sen aynı anda hem anneni, hem babanı, hem de daha doğmamış olan kardeşini kaybetmişsin. Ve ağlamak zayıflık değildir."
"Ağlamak zayıflık değildir, bunu biliyorum zaten." dedi çok bilmiş bir tavırla. Ardından pencerenin kenarına geçip konuşmaya devam etti. "Ben sadece bu olayın aklıma gelmesinden sonra birinden destek almayı zayıflık olarak görüyorum. Duygu sömürüsü gibi geliyor."
"Ama biliyorsun bu duygu sömürüsü değ..."
Sözümü bilmem kaç bininci kez kestiğini umursamadan "Önemli olan bu değil." dedi sözümü tekrardan keserek. "Duygu sömürüsü olmasa da, öyle hissedemem. Hayatımda en nefret ettiğim şey bu. Anlayamazsın, bir nedeni yok çünkü."
Ben de kollarımı pencere kenarına dayayarak ileriye sabitledim gözlerimi. Bir süre düşündüm, bir nedeni yoksa neden bu kadar takıntılıydı bu konuda? Tam bir şey söylemek için ağzımı açacaktım ki, aşağıda "Olivia!" diye bağıran küçük bir çocuk gördüm. Olivia onu gördüğü gibi "Marty!" diye bağırdı. Direk olarak o boşluktan aşağıya sarkarak elini uzattı. Çocuk tırmanabildiği kadar yolu tırmandı, geri kalan yolu da Olivia'nın elinin yardımıyla tamamladı. Çocuk ağaç eve çıktığı gibi Olivia "ablasına" sarıldı. Çünkü ona öyle diyordu, Olivia abla. İkisi de gözümde abla-kardeş gibi canlandı, tanrım... Aşırı sevimliydiler. Gülümseyerek baktım onlara, ardından hafifçe öksürerek Olivia'nın dikkatini bana çekmesini istedim.
Bana baktı ve "Aa, Marty seni biriyle tanıştırmak istiyorum." dedi beni göstererek. "Bu Peter. Peter, bu Marty. Siz tanışın kendiniz, hadi bakalım."
Çocuk kahverengi saçlı, kahverengi gözlü, sürekli gülümseyen bir yüzü olan aşırı derecede sevimli biriydi. Yani o an çekinmeseydim elimi uzatmak yerine direk olarak ya yanaklarını sıkardım, ya da sarılırdım. Ne ara bu kadar sarılma takıntılı biri oldum ben?
"Ben Marty!" dedi elini bir robot gibi aniden uzatarak.
"Ben de Peter, tanıştığıma memnun oldum ufaklık."
Daha "ufaklık" kelimesinin ağzımdan çıkmasıyla Olivia'nın öksürerek araya girmesi bir oldu. Bir ona, bir de çocuğa baktım. Çocuk bir anda kızgın ve saldırmaya hazır bir köpek gibi bakıyordu bana. Bir anda "Ben ufaklık değilim!" diye çığlık attı.
Olivia araya girdi ve "Sakin ol, öyle demek istemedi." dedi Marty'yi sakinleştirmeye çalışarak. Aklıma yapacak başka bir şey gelmemişti, belki bu şaka için çok büyümüştü ama başka şansım yoktu...
Dizlerimin üstüne çöküp ona baktım. Şimdi ondan daha kısaydım, belki bunu biliyordu ama yine de güldü.
"Ufaklık kimmiş şimdi? Ufaklık Peter!" dedim gülerek.
Marty de beni tekrar ederek "Ufaklık Peter!" dedi bana gülerken. "Ufaklık Peter daha ufak, bu yüzden korunmaya ihtiyacı var. Olivia ablanın sözünü dinlemeliyiz. O bana sarılmanın koruyucu olduğunu söylemişti. Ben de seni koruyacağım ufaklık Peter!"
Ardından kısacık kollarıyla bana sarıldı. Boynumu öyle bir sıkıyordu ki boğazımın etrafında bulunan kemikler kırılacakmış gibi hissettim. Kısık bir sesle "Biraz daha yumuşak sarılsan daha koruyucu olurdu." diyebildim. "Ufaklık Peter ölüyor yetişkin Marty! Biraz daha yumuşak lütfen..."
Kıkırdayarak "Tamam." dedi ve beni boğmayı bıraktı. Boğmak derken, gerçekten değil tabi. Mecazi olarak. Ama o an beni boğuyormuş gibi hissetmiştim.
Olivia bize bakarak gülümsedi.
Ailesi onu öğle yemeğine çağırdığında koşa koşa eve gitti. Biz de yalnız kaldığımızda tekrardan kaldığımız yerden devam ettik. Yani pencere kenarında. Bir süre hiç konuşmadık, sonrasında Olivia sessizliği bozarak güldü.
"Ne oldu?" diye sordum ben de gülerek.
Gözlerimin içine bakarak "Sen gerçekten harika bir baba olurdun." dedi gülmeye devam ederken.
Şunu bilmelisiniz ki, Olivia gözlerime baktığında onun yalan söylediği zamanlar anlayabiliyordum. Ve o an yalan söylemiyordu. Ama sorun şu ki, ben hayatım boyunca bir çocuk sahibi olmayı planlamıyordum.
"Baba mı?" dedim bayağı şaşırmış bir ifadeyle Olivia'ya bakarak.
"Şey, evet. Baba." dedi. "Anne olmak istersen bu kendi seçimin, ama baba olacağını düşündüğüm için öyle söyledim."
![](https://img.wattpad.com/cover/13204273-288-k658338.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalperest (Dreamer)
Teen FictionTüm insanlar hayalperesttir. Tabi sadece çocukken. Çocukken herkes süper kahraman olmak ister, değil mi? Sonra bazıları astronot veya bilim adamı gibi hayallere kapılırlar. Sonrasında ise büyüdükçe bu hayaller avukatlık, mühendislik gibi basit hayal...