Bölüm 8 : Ailesiz ve zengin

1.5K 96 26
                                    

8. bölüm

Öbürkü gün de öncekinden farksızdı, yine sade bir okul günü. Öğretmenin bana bir soru sorması ve cevaplayamayıp da azar yemem dışında tabi. Her neyse, saat üç gibi eve döndüm. Olivia'dan hala haber yoktu. Kitaba devam etmeye karar verdim, doksanıncı sayfalarda dolaşırken telefonumun titrediğini duydum. Direk telefonumu elime aldığımda gelen mesajı okudum. Ancak başı "Sayın müşterimiz..." ile başladığı için büyük bir hayal kırıklığıyla telefonu geri koydum. Operatörden gelmişti.

Pekala... Bu kadar aklıma takıldığı için bir şeyler yapma zamanı gelmişti. Anneme haber verip dışarıya çıktım ve birkaç blok öteye gittim, yani Olivia'nın yaşadığı eve. Bahçenin kapısını açıp eve doğru yürüdüm. Kapıyı çaldım ve bir adım geri atıp bekledim. Bir süre sonra 30'lu yaşlarda bir adam açtı kapıyı. 

"Merhaba, nasıl yardımcı olabilirim*" diye sordu beni baştan aşağıya süzerek.

"Merhaba, şey... Ben kızınız Olivia'yı merak ettim de." dedim. "Acaba burada mı, ya da iyi mi? Başına bir şey gelmedi ya?"

"Kızımız mı?" diye sordu garip bir bakış atarak. "Benim kızım yok ki."

Arkadan bir kadın sesi "Olivia'dan mı bahsediyor?" diye bağırdı, ardından o da kapıya geldi. "Olivia'dan bahsediyor." dedi adama bakarak.

"Şu... Ağaç evde yaşayan garip kız mı?" diye sordu adam.

"Bir dakika o sizin kızınız değil mi?" diye sordum.

"Ah, hayır." dedi kadın. "Şey aslında uzun bir hikaye. Kimin kızı, nereden geliyor falan bunları bilmiyoruz. Sadece buradaki ağaç evde oturmak için bize haftalık para veriyor. Yani, gerçekten büyük bir miktar. Bu kadar parayı nereden buluyor bilmiyorum. Bahçedeki hiçbir şeye dokunmaması karşılığında biz de bu teklifi kabul ettik. Bize haftalık iki bin dolar ödüyor. İlk başta yasa dışı işlerden para kazandığı konusunda endişelendik, ancak bunun bizimle bir ilgisi olmayacağını düşünüp parayı kabul ettik. Etmek zorundaydık da."

Kafam karışmıştı, Olivia bu evde yaşamıyordu demek ha? Parayı nereden buluyordu? Eğer o kadar parası varsa neden direk olarak evi satın almadı ki? Bunları düşünmeyi bırakıp sordum. "Peki, onun nerede olduğunu biliyor musunuz?"

"Şey, muhtemelen ağaç evdedir." dedi adam. "Sen onun nesi oluyorsun?"

Birkaç geri adım atıp "Arkadaşıyım." dedim, adam inanmamış gibiydi.

Biraz yaklaşıp "Ondan uzak durman senin için en iyisi küçük adam, o kıza pek güvenmiyorum. Tehlikeli biri olabilir." dedi fısıltıyla.

"Böyle düşünüyorsanız neden onu burada barındırıyorsunuz o zaman?" diye sordum. 

"İhtiyacımız var..." diye cevap verdi. Daha fazla özel hayatlarına karışmak olmasın diye teşekkür edip ağaç eve yöneldim. Merdivenin olması gereken yere geçtim ancak merdiven yoktu, o küçük kapı gibi olan boşluk da kapalıydı. 

"Peter!" diye bir ses duydum, bu ses Olivia'ya aitti. Arkama baktım. Bahçe kapısının arkasındaydı. Kapıyı açıp içeriye girdi, elindeki kakaolu sütü içiyordu pipetiyle. Ardından bahçenin köşesinde duran çöpe fırlattı onu.

Bir şey söylemeden bahçe çitine dayalı olan merdiveni alıp ağaca dayadı ve tırmandı. Ardından ağaç evinin kapatmış olduğu bölmesini açıp ip merdiveni aşağıya saldı. Tahta merdiveni tekrar yerine koydu ve gelip elini uzattı "Çak bir beşlik!" dermiş gibi. Yapmadım. "Sen bilirsin." der gibi omuz silkti ve ip merdivenden tırmandı. 

Bir süre sonra kafasını o boşluktan sarkıtıp "Gelmiyor musun?" diye sordu. Ben de merdiveni tırmanmaya başladım. Ağaç eve zar zor çıktıktan sonra ona garip bir ifadeyle bakıp "İki bin dolar ha?" diye sordum. "Bir ağaç ev için, haftalık iki bin dolar? Bu ağaç evi satın almak bile bin dolardan fazla etmezdi... Paranı çarçur etmek için yer mi arıyorsun sen?"

"Ben buna pazarlık, ya da çarçur etmek demem." dedi umursamaz bir tavırla, ardından bana ciddi bir ifadeyle bakıp devam etti. "Ben buna iyilik derim, bağış derim. İhtiyacı olmayandan alıp ihtiyacı olana vermek derim. Merak etme, Robin Hood gibi fakirlerden çalmıyorum. Benim ihtiyacım yok, ben de onlara veriyorum. Çünkü onların ihtiyacı var."

"İhtiyacı mı var... Nasıl, neden ihtiyaçları var? Ayrıca sen bu parayı nereden buluyors..."

Sözümü kesip "Ailemden bahsetmeyeceğimize söz vermiştik, ama her neyse." dedi. "Ailemden kalan miras para yaklaşık bir ya da bir buçuk milyon dolar falandı. Ben böyle bir parayı tüm hayatım boyunca harcayamam. Bu yüzden, ihtiyacı olanlara veriyorum. Dindarlık veya iyilik meleği olduğumdan değil. İyi biri değilim. Cehenneme gitsem de umrumda olmaz, sadece onların o paraya ihtiyacı var."

"Bir dakika!" diye bağırdım. "Ailen öldü mü yani? Yoksa sana düzenli olarak para mı yolluyorlar?"

Daha yüksek bir ses tonuyla ellerini sıkıp "Ailem hakkında konuşmayacağız demiştik!" diye bağırdı. Sırtını duvara dayayıp "Onların neden ihtiyacı olduğu konusuna gelirsek, 11 yaşında kanser bir çocukları var. Ameliyatı için de para gerekiyor onlara. Ben de haftada iki bin dolar veriyorum. Böylece para biriktirsinler ve çocuğun ameliyatı hallolsun."

Bu söyledikleri karşısında şok olmuştum, kanser bir çocuk mu? İki bin dolar, haftalık, ayda sekiz bin dolar yapar. Ailesi de katsa on bin dolar. Ama yetecek miydi ki? 

"Şey, bir dakika." dedim. "Bu çocuğun ameliyatı için ne kadar para gerekiyor ki?"

"Orasını sormadım." dedi. "Zaten onlara yardım olarak bunu yaptığımı bilmiyorlar. Daha çok parasını boş yere harcayan serserinin teki olarak görüyorlar beni. Ama güler yüzlü insanlar, bu ağaç evi o çocuğundu. Ve merak etme, o çocuğun hayalini de elinden almadım. Onlara bu evi o küçük çocuklarıyla paylaşmak için iki bin dolar ödüyorum. Bazen geliyor, birlikte evcilik falan oynuyoruz. Hala çocukluğundan çıkamamış."

Bunları anlatırken yüzünde çocuksu bir ifade vardı, çocukça bir şekilde gülümsedi ve ayağa kalktı. "Başka sorun var mı, yoksa ben soracağım da?" dedi. 

"Sor bakalım." dedim hala anlattıklarının şaşkınlığından sıyrılamamış bir şekilde. 

"Ne için geldin, neden gelip de babammış gibi davranıp paramı nereye harcadığımı sorguluyorsun, neden direk olarak ağaç eve değil de eve gittin?" diye soru yağmuruna tuttu beni.

İç geçirip "Senden haber alamayınca endişelendim." dedim. "Bu yüzden geldim yani. Ve paranı nereye harcarsan harca, sadece bunu neden yaptığını merak ettiğim için sordum. Ve o evde başka bir ailenin yaşadığından bahsetmediğin için de direk olarak o eve gittim. Belki ailen o evde kalıyordur, belki sen yalnız başına orada kalıyorsun diye."

Gülerek "İlk başta 'Bizim kızımız yok' dediklerinde benim orada kaçak olarak kaldığımı falan düşündün mü bari?" diye sordu.

"Hayır aslında bu aklıma gelmedi, ama böyle bir şey yapabilecek kadar çılgın olduğuna eminim Olivia." dedim ben de gülerek. 

"Bu kadar kısa sürede beni iyi tanıman şaşırtıcı." dedi gülmeye devam ederken. "Ee, bugün ne yapıyoruz?"

Hayalperest (Dreamer) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin