Bir sonraki bölüm sezon finali olacak. Ondan sonraki sezon da son sezon olacak. Yani şuanki tahminime göre final bölümüne 25-30 bölüm falan var. Yine de, eğer senaryo uyarsa, 100 bölüme kadar uzatmayı deneyebilirim. Her okuyup yorum atan, vote'layan ve arkadaşlarına hikayelerimden bahseden kişilere tekrardan teşekkür ediyorum. Her neyse, iyi okumalar! ^^
...
Olivia'nın şu kaçık kızılderili büyük babasından sonra, eve döndük. Ufaklığı (Kimden bahsettiğimi biliyorsunuz) karavana bağlamıştı. Şunu söylemeliyim ki, karavanı ve ufaklığı yerinde görmek ve şu Smith denen herifi görmemek beni rahatlatmıştı.
"Ufaklığa bir kulübe mi yapsak?" diye sordum bahçeye girdiğimizde.
"Evet, karavana bağlı yaşayamaz herhalde." dedi Olivia da.
Ardından içeri geçtik. Tom üç şişe viski almıştı. Şunu söylemeliyim; daha önce bira falan içmiştim, ama viski... Gerçekten tadı iğrençti, ama kafamızı rahatlatması, o verdiği uyuşukluk etkisi harika hissettiriyordu. Sanki daha önce kaskatı kesilmiş bir heykelken, şimdi pofuduk bir ayıcığa dönüşmüştüm.
Olivia Tom'a tümüyle güveniyor gibiydi. Çünkü ona her şeyi anlatmıştı o gece. Babasını öldürdükten sonra olanları, benimle birlikte yaşadığı maceraları, Marty'ye olanlar ve şu uyuşturucu şebekesi... İyi bir anlatıcıydı. Sanki bir kızılderili kabilesindeydik ve hikaye zamanı yapıyorduk. Ah Olivia, tüm şu kızılderili takıntısı senin yüzünden oldu!
Her neyse, Tom her şeyi dinledikten üzgün olduğunu söyleyebildi en fazla. Ardından güldü, bu gülmesini gizlemeye çalışıyordu gibi. Ama yine de ben fark etmiştim. "Komik olan ne?" diye sordum ciddi bir ifadeyle.
"Bilmiyorum Peter, sanırım ben ve etrafımdaki tüm insanlar zehirlenmeye mahkum olmuşlar gibi." dedi. Sanırım şimdi anlamıştım, hayata karşı iğneleyici bir gülüştü bu.
"Nasıl yani?" diye sordu Olivia.
İşte bu sefer anlatma sırası Tom'a gelmişti. Her şeyi anlattı bize.
"Nereden başlasam bilmiyorum." dedi ve iç geçirerek düşünmeye başladı. "Aslında her şey doğduğumdan sonra başladı desem yalan olmaz. Her neyse, her şeyi anlatıyorum. İnanır mısın bilmem ama yine de deneyeceğim. Küçükken babam baş ağrısı şikayetiyle doktora gitti. Sonra da beyin kanseri olduğunu öğrendi. Üç ay ömrünün kaldığını söylediler. Ama tahmin edin bakalım ne oldu? Kanseri öğrendikten 2 ay sonra marketi soymaya gelen bir silahlı adam tarafından vuruldu. Ve 2007 yıllarıydı sanırım, işten eve gelirken telefonum çaldı. Annem küçük kardeşimin öldüğünü söylemişti. O sıralarda pek fazla aile ilişkim yoktu. Birkaç gün annemde kaldığımda olayı araştırdım. Annem bana kardeşime 2 ay önce kanser teşhisi koyulduğunu söyledi. Ama... Kardeşim de silahla öldürülmüş. Şimdiye kadar fikirlerinizi alayım. İkinizin de tek bir tahmin hakkı var. Ne olabilir sizce?"
Adam gerçekten garipti. Birden bire ortaya çıkıyor, Olivia'yı sahipleniyor ve paranın sahibinin o olduğunu söylüyor. Sonra gelip, Olivia istemediği halde birden onun manevi babası oluveriyor. Ve bu derecede garip bir hikaye anlatıp tahmin etmemizi istiyor. Gerçekten de şaşırmıştım. Yani uydurma bir şeyler olsa, bu yaratıcılık... Her neyse, adamdan şüphe edemezdim değil mi? Ne yani uyuşturucu şebekesinden biri mi olacaktı? O zaman Olivia'nın annesinin günlüğünde neden adı vardı?
"Kanser dna ile bulaşabilen bir şey ise eğer, kardeşine de aynı kanser bulaşmış." dedi Olivia. "Babandan bulaşan kanser onu öldürecekmiş. Ancak psikopatın biri ikisini de öldürmüş. Ama gerisini tahmin edemiyorum. Yoksa beyin kanseri olan insanlardan nefret eden bir tarikat mı var da benim haberim yok?"
Üçümüz de güldük, ardından Tom bana baktı cevap bekler gibi. "Bilim kurgu gibi olacak ama..." diye girdim. "Bu kanser aşırı derecede bulaşıcı, bu yüzden devlet bu kansere sahip olan insanların peşine seri katiller takıyor. Bence böyle."
"Eh, Olivia'nın tahmininden iyiydi." dedi ve gülerek devam etti. "Sonra tahmin edin ne oldu? Yolda yürürken kamyonun teki bana çarptı ve hastaneye kaldırıldım. Ve evet, doktor bana da kanser olduğumu söyledi. Ama benimki biraz garipti sanki, farklı yani. Bir senem falan varmış. Neyse, birkaç gün sonra garip baş ağrıları ve kan kusmalar yaşadıktan sonra hastaneye gittim ve gerçeği öğrendim. Şimdi iş daha da ilginçleşiyor çocuklar."
"Ve sonra seni uzaylılar kaçırıp beyninde deneyler yaptılar?" dedi Olivia gülerek.
Ben de imalı bir bakışla "Ya da kızılderililer beynini tanrılara kurban etmek için geldiler?" diye sordum.
Tom da gülerek "Keşke." dedi ve hayatımda duyduğum en ilginç hikayeyi anlatmaya başladı. "Amerika hükümeti 80'li yıllarda bir deney üzerinde çalışıyormuş. Prygton adlı bir ilaç. Deneyin amacı ise; insanların beyinlerinin yüzde yüzünü kullanmalarını sağlamak. Ve inanın ya da inanmayın başarılı olmuşlar. Ama sonra işler çığrından çıkmış. Denekleri kontrol edememişler. En sonunda deneyi durdurmaya karar vermişler. Ama ilacın etkisi bir defa beynine yapıştı mı, bu oğluna da geçer. Babam da bu deneyde yer almış. Bu yüzden bu bana ve kardeşime de geçmiş. Sonra hükümet bir karar almış, eğer denekler güçlerinin farkına varırlarsa o zaman bu tehlikeli olabilir. Yani düşünsene, etrafta kaşık büken insanlar falan? Her neyse işte... Beyninin kapasitesi arttıkça herhangi bir maddenin yerini, saflığını, o anki durumunu değiştirebiliyor oluyorsun. Bu da kaos yaratır. Bu yüzden içinde Prygton olan herkesin peşine seri katil koymuşlar ve öldürmeye karar vermişler. Yani aslında doktorun teşhis ettiği şey aslında kanser değilmiş. Sadece kanser gibi görünüyormuş. Eğer o silahlı adamlar babam ve kardeşimi öldürmeseymiş, onlar yaşayacakmış yani."
"Ve sen de bu güce sahipsin, ama yaşıyorsun?" diye sordu Olivia.
"İnan bana, epey bir şey yaşadım." dedi Tom. "Bu Prygton hakkında bilgisi olan bir doktorla karşılaştım. Sonra bana, en yakın arkadaşımın beni zehirlemeye çalıştığını söyledi. O gece de kan kusarak yardım çağırmıştım. Biri beni zehirlemeye çalışmıştı. Ama o arkadaşım değil, doktordu! Arkadaşımın beni zehirlemeye çalıştığı düşüncesini aklıma sokmak için beni o zehirlemişti. Sonra bana risin denilen bir zehir verdi ve onu zehirlememi söyledi. Ben de dediği gibi yaptım. Bana bu zehrin, ölümü doğal sebepler gibi gösterdiğini söyledi. Ve önlenmesi imkansızmış."
"Evet öyle." dedim ben de hikayesini bölerek. Garip bir ifadeyle bana baktı. "Şey, Breaking Bad'den öğrenmiştim ben de. Ya da aslında biz." diyerek Olivia'yı işaret ettim.
"Neyse." diyerek devam etti. "Adamın asıl amacı, Prygton ilacının risin zehri üzerinde bir bağışıklık yaratıp yaratmadığını anlamakmış. Daha önce olmuş çünkü bu, bizim de üzerimizde denemek istemiş. Bize de bağışıklık uygulamış tabi. Ama bilmiyorum... Gerisi epey karışık, adam denek bulamayınca denek olarak kendini kullanmış. Sonra yanlış formülü karıştırdığı için ölümcül bir virüse yakalanmış falan... Olay dram filmine döndü yani."
Bu anlattığı hikayenin gerçek olma olasılığı epey bir fazlaydı, ama bize neden yalan söylesin ki? Ayrıca yalan söylemiş olsa bile, yalan söyleyerek bize neyi inandırmaya çalışıyordu? Yalan söylemiş olamazdı. Ama yine de anlattığı şeyler bana bir film senaryosu gibi geliyordu. Olivia'yla birbirimize baktık garip ifadelerle. Ben bir şey söylemek için ağzımı açsam da, bu anlattıklarından sonra söyleyecek bir şey bulamadım.
"Peki şuan nesneleri hareket ettirebiliyor musun?" diye sordum Tom'a. Hikayesine inanmıştım.
"Hayır, doktor içimdeki ilacı bir panzehir kullanarak etkisiz hale getirmiş." dedi o da.
Kahretsin! Şuan çok yardımcı olurdu aslında bu özellik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalperest (Dreamer)
JugendliteraturTüm insanlar hayalperesttir. Tabi sadece çocukken. Çocukken herkes süper kahraman olmak ister, değil mi? Sonra bazıları astronot veya bilim adamı gibi hayallere kapılırlar. Sonrasında ise büyüdükçe bu hayaller avukatlık, mühendislik gibi basit hayal...