Yer yatağını yere serdik. Arkamıza da kocaman minderlerden serdik. Rahat bir şekilde, cipsi aramıza koyduk. Kola şişesini de öyle. Sonrasında da bardakları doldurduk. Bu sezon 13 bölüm civarıydı. Ve maraton başladı...
Birinci bölüm, ikinci, üçüncü derken yedinci bölüme kadar geldik. Ama onlar bitene kadar midem bulanmaya başlamıştı. Olivia bunu fark edip "İyi misin?" diye sordu.
"Fazla yedik sanki?" diye sordum ve ayağa kalktım. "Şey, sanki... Midem bulandı biraz."
"Ara versek iyi olur. Dışarı çıkıp biraz hava alalım." dedi. Böylece ikimiz de karavandan çıkıp temiz havayı soluduk. Olivia hemen bir sigara yaktı. Bana baktı imalı bir şekilde.
O bir şey söylemeden ben hemen "Kesinlikle hayır!" dedim. "Zaten midem de bulanıyor."
Yüzüne "Sen bilirsin" dermiş gibi bir ifade verip sigarasının keyfini çıkardı. Ben de biraz nefeslendim. Bir 5-10 dakika sonra karavana girdik. "Devam ediyor muyuz?" diye sordum.
Bir şey demeden sürücü koltuğunun oraya oturdu. Ardından karavanın ön, üst tarafında bulunan raflardan birini açıp içinden bir paket çıkarttı. Hani bir McDonalds'a gittiğinizde eve paket olarak götürürken size verilen torba paketler gibi. Paketi mutfak tezgahı gibi olan yere koydu ve bana baktı.
"Kusma ihtimalime karşı mı?" diye sordum gülerek.
Kaşlarıyla "Hayır" işareti vererek paketin içinden saydan bir paket daha çıkardı. Bu ona oranla daha küçüktü. İçinde... Buza veya cama benzer bir şey vardı. Korkmuştum.
Birkaç adım geri gidip elimle işaret yaptım ve "Hey hey..." dedim. "Bu düşündüğüm şey değildir umarım. Değil mi?"
Gülerek saydam paketi gösterdi bana sanki bununla gurur duyarmış gibi. "Ne dersin?" diye sordu.
"Hayır, Olivia. Hayır!" diye bağırdım. "Yani senin bu kadar fazla özentilik yapacağını tahmin etmezdim. Sigara, alkol falan tamam da bu... Tanrım!"
"Hadi ama." dedi bana yaklaşarak, paketi gözüme sokacaktı neredeyse. "Hiç mi merak etmedin nasıl bir şey olduğunu? Ayrıca sadece bir kez yapacağız. Bir kereden ne olabilir ki?"
Orada yanılıyordu işte. Yani ben genel olarak "Bir kereden ne olur ki?" sözüne tepkiliydim. Çünkü şuan sigaraya veya herhangi bir maddeye bağımlı olan kişi bunu ilk kez kullandığında "Ben buna bağımlı olacağım" mı der? Hayır. Her bağımlı olan kişi sadece bir kez diyerek başlar. Bu da onlardan tamamen farksız bir olaydı.
Üstüme üstüme geliyordu, sanki yapmazsam beni incitecek gibi. Korkmuştum. "Olivia..." dedim oflayarak.
Uyuşturucuyu saydam paketten çıkartarak tezgahın üzerine koydu ve aldığı bıçağın dibiyle parçalara ayırarak toz haline getirdi. Kokain gibiydi sanki o an. Ama değildi biliyordum.
"Tuco gibi birbirimizi öldüresiye dövmeyeceğiz ya?" dedi bana bakarak. "Ayrıca bizim diğer insanlardan çok daha farklı olduğumuzu sen de söylemiştin. Biz daha iradeliyiz."
Bir şey söyleyemedim. Hala korkuyordum, bunu belirtmek istemesem de titrememi engelleyemedim. Titreşime alınmış bir telefon gibi titriyordum. Hala bir şey söyleyemedim.
Eliyle omuzlarımdan tuttu ve beni sarstı "Hadi ama!" diye bağırdı. "Merak ediyorsun. Tadına bakmak istiyorsun, biliyorum. Televizyon abartır, bunu da sen biliyorsun."
"Ama sokaklar abartmaz, sokaklarda binlerce Meth bağımlısı var." dedim titrerken. "Yani ne bileyim..."
O an bana öyle bir baktı ki, sanki kendimi ikna olmuş gibi hissettim. Biraz rahatladım o sessizlik anında. Elini omzumun üstüne koydu her zamanki gibi. Ardından gülümseyerek kafasını yan yatırdı ve "Uç benimle, bebeğim." dedi.
Tezgaha eğilerek burnunu o toz haline getirdiği uyuşturucuyu, sanki grip birinin burnunu çekmesi gibi bir seferde çekti. Daha çektiği an her yeri titremeye başladı. Kafasını kontrolden çıkmış bir şekilde sallayıp birkaç adım geri attı, düşecek gibiydi. Eliyle duvara destek aldı. Birkaç saniye sonra raflardan birine eliyle sertçe yumruk atarak "Harika bir şey bu!" diye bağırdı. Ardından birkaç dengesiz adımla kendisini yer yatağına attı. Ama kendini bıraktı mı, attı mı, yoksa düştü mü bilemem. Bana bakıp gülmeye başladı. Kafası hala titriyordu. "Merak ediyorsun biliyorum. Çek hadi!" dedi ikna edici ses tonuyla.
Normalde böyle biri değildim ben. Ama dediğim gibi, konu Olivia olunca o bana hep güvenilir biri gibi geliyordu. Ya da hiç yanılmayan biri diyelim. Çünkü sesi öyle bir güven vericiydi ki, uyuşturucu etkisindeyken bile... "Amaan..." dedim içimden ve tezgaha eğildim. Heyecandan ellerim titriyordu. Burnumu o tozdan kalan parçalara yaklaştırdım ve aynı Olivia'nın yaptığı gibi bir anda çektim.
Sonra... Sanki çektiğim bir toz değildi, sanki kendime çektiğim bir kamyondu ve ben güçlü bir elektro mıknatıstım. Bir anda beynimi öyle bir çarptı ki kendimi yerde buldum. Böyle olması mı gerekiyordu ki? Bir anda etki eder miydi ki bu?
Paranoyaklaşmaya başlamıştım. Etrafıma bakındım, net göremiyordum. O anki beynimle tek görebildiğim şey yer yatağında uzanmış bana doğru bakıp gülen yaşıtım bir kızdı. O an için onu tanımıyordum sanki. Hatta öyle etki etmişti ki... Kendimi bile hatırlamıyordum! Kendimi! Ben kimdim? Burası nereseydi? Saat kaçtı?
Neyse ki bu ilk başta olan etkileriymiş. Birkaç dakika sonra o etki geçti ve aklıma dank etti. Her şeyi hatırlıyordum. Şuan yanımda, koluma sarılmış bir biçimde yatan o kız Olivia'ydı. Titreyen kafamın titremesini engelleyemiyordum. Sanki kafamın içerisinde ateş karıncaları varmış gibiydi. Ve o karıncalar ses de yapıyordu. İstemsiz bir biçimde kafamı hızlı bir tempoyla arkamdaki duvara (karavanın duvarı işte) vurdum. Başımın acıdığını hissedemiyordum. Olivia 32 diş sırıtıp bana bakıyordu. Benim başım ağrıyordu, ama ağrı acı vermiyordu. Garip bir histi bu. Bu titreme sonrasında başımdan kollarıma, sonrasında oradan da ayaklarıma kadar yayılmıştı.
Bir süre sonra garip garip sesler duymaya başlamıştım. Paranoyaklık verdiğini biliyordum evet ama bu kadarını tahmin edemezdim. Kapının tekmelenerek açıldığını duydum.
"Polis, yere yat!"
Ama hayır, orada kimse yoktu. Bir anda bir ses daha duydum. Bana bunu yapmamam gerektiğini, ve bunu yapmama gerektiğimi bildiğimi söylüyordu. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyordu. Titreme daha da şiddetiyle arttı. Ses yükseldi. Artık dayanamıyordum. Tam yardım çığlığı atacaktım ki Olivia'nın sesiyle irkildim.
"Hey..." diyordu. "Başım ağrımaya başladı. Sana da oluyor mu?"
Bir cevap veremedim. Kafamın içinde sanki dolaşan bir şey varmış gibi, bir madde, bir kişi, bir şey... Anlayamıyordum. Her şey yavaş yavaş oluyor, birden bitiveriyor ve en sonunda da titremeyle sesler artıyordu. Ölümümü hissediyordum. Sanki ölümüm yaklaşmış gibiydi. Azrail geleceğinin sinyalini titremeyle veriyor diye düşündüm. Bütün bu paranoya kafayı sıyırmama sebep olacak gibiydi. Tanrım... Ben ne yapmıştım böyle?
Sezon Finali

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalperest (Dreamer)
Dla nastolatkówTüm insanlar hayalperesttir. Tabi sadece çocukken. Çocukken herkes süper kahraman olmak ister, değil mi? Sonra bazıları astronot veya bilim adamı gibi hayallere kapılırlar. Sonrasında ise büyüdükçe bu hayaller avukatlık, mühendislik gibi basit hayal...