Bölüm 95 : Hainin hainliği

396 41 2
                                    

Hediyelere saygım vardı. Her ne kadar doğum günü kutlamalarını sevmesem de, biri sana hediye veriyorsa ve bunu seni sevdiği için yapıyorsa buna saygı göstermeliydin. Bisiklet konusunu hatırlıyorsunuzdur mutlaka, karavan almadan önce bana bahsediyordu. Uzun süredir aklında olmalıydı, bu da onun hayaliydi diye düşünüyordum. O yüzden tekrardan almayı unuttuğum bisikleti almaya gidecektim. 

Ben kendi odamda, Tom da ailemin odasındaki yatakta yatmıştı. Olivia ise kanepede uyuyakalmıştı. Sabah kalktığım gibi üstüme bir şeyler giyinip, yemek bile yemeden çıkmayı planlıyordum. Kapıya yöneldim, ardından arkama döndüm. Olivia uykusunda gülümsüyordu. Veya uyanmış ve belli etmemeye çalışıyordu. Güzel bir rüya görüyor da olabilirdi. 

Kapıyı ses çıkarmadan açtıktan sonra yine aynı dikkatle kapattım. St. Burrows bulvarına doğru yola çıktım. Telefonumun yardımıyla yeniden kolaylıkla bulmuştum orayı. Saat 11'e geliyordu. Sokakta az da olsa insanlar dolaşıyordu yani. Angela apartmanının önüne geldiğimde, apartmanın karşı tarafında dikilmiş sigara içen 50'li yaşlarda bıyıklı, bereli adama gözümü diktim. Onun yanına giderek "Afedersiniz." diyerek dikkatini çektim. "Dün bisikletimi burada unutmuştum da, acaba nerede olduğunu biliyor musunuz?"

"Ha o bisiklet senin miydi?" diye sordu. "Dün akşam saatlerinde biri alıp 2 blok öteye götürdü. Çalınmasın diye elektrik direğine bağlamış."

"Neresi tam olarak?" diye sordum. Bana eliyle işaret edip, oradan gir buradan çık tarzı adres tarifi verdikten sonra teşekkür ederek tarif ettiği yere gittim. Gerçekten de bisiklet oradaydı. Yalnız ben bu bisikleti nasıl alacaktım ki? 

Bisikletin yanına gittiğimde karşıdaki kasap dükkanından kel bir adam çıkarak "Yardımcı olabilir miyim?" diye sordu.

"Evet, bu bisikleti kim buraya kilitledi biliyor musunuz acaba?" diye sordum ben de.

"Ben kilitledim. Senin miydi?"

"Evet." dedim. Ardından elini cebine atarak anahtarı çıkarttı ve bisikleti direkten çözerek iyi sürüşler diledi. Garip bir şekilde bu şehrin insanlarını sevmeye başlamıştım. 

Gülümseyerek ayağımı bisikletin diğer tarafına attıktan sonra, tam o sırada telefonun çaldığını duydum. Elimi cebime atarak telefonu çıkardım. Bay Smith, bu saatte ne arıyordu ki?

Kapatarak telefonu tekrar cebime koydum. Ardından pedalları çevirerek eve geri dönmek üzere yol almaya başladım. Daha bir dakika bile geçmeden telefon tekrardan çaldı. Frenleyerek bisikleti durdurdum. 

Daha telefonu açtığımda bir şey söylememe fırsat vermeden bana fırça attı. "Evlat bunu son kez söyleyeceğim, bir daha sakın aramalarımı görmezden gelme. Sence hal hatır sormak için mi arıyorum ben? Hayır, önemli bir şey olduğunda arıyorum. Bu yüzden rica ediyorum bir daha yapma bunu."

"Kusura bakma, eve döndüğümde arayacaktım. Sorun nedir?" diye sordum.

"Kayıtlarla ilgili bir sorunumuz var." dedi. "Dün akşam 00:07 ile 00:13 arası kaydedilen sesler gitmiş."

"Nasıl gitmiş?" diye sordum şaşkınlıkla.

"İki ihtimal var." dedi ve iç geçirdi. "Ya biri kayıt cihazını buldu ve 'duraklat - kaydetmeye devam et' tuşlarına basıyor... Ya da biri benim bilgisayarıma erişerek bir şekilde kayıtların bir kısmını siliyor."

"Ama..." dedim bir an tereddüt ederek. "Kayıt cihazının bataryasının bitmiş olma olasılığı yok mu?" 

"Öyle olsaydı, 00:07'den sonra hiçbir şey kaydedilmezdi." diye karşılık verdi. "Ama 7 geçe kayıt durdurulmuş ve 13 geçe tekrar devam ettirilmiş. Birisi bizim bir şeyler duymamızı istemiyor gibi Peter."

Hayalperest (Dreamer) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin