Bölüm 31 : Silah alıştırması

1K 60 14
                                    

Annem eve girdiğimde benden bir açıklama bekliyordu. Beni resmen sorgular gibi süzdü, ardından cevabını verdim.

"Satıcıyla anlaşıp karavanı satın almış." dedim. Anlamış gibiydi, ben de odama döndüm.

Öncelikle söylediğimde o kadar da ciddi olmadığımı belirtmek isterim. Doğrult ve ateş etle olay bitmiyordu. Bir silah kullanmak bu kadar da basit olamazdı. Bu yüzden az da olsa bir şeyler öğrenmem gerekiyordu. Bilgisayarımı açtım. Yeni başlayanlar için silahlar hakkında bilinmesi gereken şeyler yazdım. Çok basit bir şey gibi, sanki yeni başlayanlar için bilgisayar nasıl kullanılır gibi. Tabi ki de bir sonuca varamadım. Ardından bunun yerine "Tek elli silahlar hakkında ilk öğrenilmesi gerekenler" yazdım. Biraz forum dolaştım, biraz da video izledim.

Ve sonuç beklediğim gibiydi, o kadar da basit bir şey değildi. Öncelikle benim yaşımda birinin, GERÇEK bir silahı o kadar da kolay kaldıramayacağını öğrendim. Ha tabi ki de kaldırabilirdim, ancak ağır bir şeyi elim titremeden ne kadar tutabilirdim? Bu yüzden "Eğer kolunuz yeterince güçlü değilse, tek elli tabancalarda iki elinizi de kullanmanız tavsiye edilir." yazıyordu. Ben de öyle yapmalıydım.

İkinci olarak nişan alıp ateş etmek oyunlardaki kadar kolay değildi. Tabi cansız bir nesneye nişan alıyorsanız bu çok daha kolaylaşabilirdi. Ama insanın doğasında var bu, bir insanı... Hatta bir hayvanı bile vurmak, oyunlardaki kadar kolay değildi.

Diğer bir öneri olarak ise, eğer amacınız nefsi müdafa ise, kesinlikle ruhsatlı bir silah alın diyordu. İşte en zor kısmı da buydu. 16 yaşında birinin ruhsatlı silah alması, hiçbir ülkede yasal değildi. Tabi eğer nefsi müdafa olarak biri size saldırıyorsa, elinize geçen bir silahı kullanabilirdiniz. Ancak o silah ruhsatsız ise, ve sizin o silahı satın aldığınız ortaya çıkarsa, nefsi müdafa ile kendinizi mahkemede savunurken sorun yaşayabilirdiniz. Mantıklıydı da. Hakimin bana soracağı ilk soru aklıma geldi.

"Neden polise ihbar etmedin?"

Size güvenmiyorum, adelete veya polise. Çünkü parası olan cezasını ödeyip çıkıyor. Bu rüşvet değil de nedir?

Tabi ki de bunları söyleyemezdim. Bu hakimi ikna etmekten çok kızdırırdı. Ama ondan önce, yani kendimi mahkemede savunurken ne söyleyeceğimden önce, silahı nasıl kullanacağıma yoğunlaşmam gerekiyordu. Derken telefon çaldı. Saate baktım, Olivia'yla konuşalı bir buçuk saat geçmişti. Bu olaya aşırı konsantre olmuştum sanırım, çünkü araştırırken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.

Merhaba, selam tarzı şeyleri geçerek bana direk bir otoparkın adresini verdi ve "Hemen buraya gel." dedi. Tanrım... Aklımı yitirecektim. Acaba o adamlardan biri Olivia'yı rehin mi almıştı?

Yine de gitmem gerekiyordu. Onu orada öylece ölüme terk edemezdim değil mi? Hem böyle bir şeyin olduğu da kesin değildi. Annem yatak odasında televizyon seyrediyordu. Ona çaktırmadan mutfaktan bulabildiğim en büyük bıçağı aldım elime. Ardından onu, derin cepli hırkamın içine koydum. Belli olmuyordu. Anneme Olivia'yla buluşacağımı söyleyip çıktım.

...

Otoparkın içine girdim, görünürde kimsecikler yoktu. Sadece kutuların üzerine yerleştirilmiş altı tane şişe gördüm. Ardından "Peter!" sesini duydum. Elim cebimdeydi, bıçağı çıkartıp arkamı döndüm.

"Ne yapıyorsun o bıçakla?" diye sordu bana doğru gelirken. "Adamları bıçakla öldürecek halimiz yok. Bize silahlarla gelecekler."

"Ben... Şey..." dedim. "Sen öyle arayınca endişelendim. Rehin tutulmuş olma ihtimalin olduğunu düşünerek yanıma bıçak aldım."

Gülerek "Gerçekten mi?" diye sordu. "Yalnız bebeğim silahlı birini bıçakla nasıl haklamayı düşünüyorsun? Kurşun geçirmez yelek falan mı giydin?"

"Düşünemedim, sadece alabildiğim en büyük tedbirleri almaya çalıştım hepsi bu." dedim biraz kızarak. "Hiç gelmemeyi de seçebilirdim, bunun farkındasın değil mi?"

"Şaka yapıyordum." dedi gülerek, ardından elindeki Burger King torbasından bir Glock marka silah çıkartarak bana uzattı.

"Bu torba... Ha?" diyebildim anca.

"Ruhsatsız silahı bir silah kutusunda satacak halleri yoktu herhalde, adamlar aptal değil. Tedbirli." dedi ve bir tane daha aynı silahtan çıkartarak kutuların üzerinde duran boş viski şişelerine baktı.

"Çöplükte bulabildiğim kadar şişe buldum, buralara kimse gelmez." dedi. "Hadi bakalım..."

Bir eliyle silahı tutarken, diğer eliyle de, o elinin altından destek veriyordu. Hani bilirsiniz. Şu Counter Strike oyunundaki tabanca tutuş şekli gibi. Güçsüz kollar böyle tutmalıydı çünkü.

Nişan aldı ve en soldaki şişeye ateş etti. Ateş etmesiyle birlikte benim irkilerek geriye tepmem bir oldu.

"Peter bu kadar korkak olacaksan senin hiç silah taşımaman daha iyi." dedi dalga geçer bir ifadeyle.

Buna gurur yapıp silahımı ikinci şişeye doğrulttum. Silahı bir şişeye doğru ateşlemekten bile korkuyordum. İşim zordu evet. Ama bu sefer korkuları bir kenara bırakma sırasıydı. Tek gözümü kapatıp şişeye nişan aldım ve ateş ettim. Şişe onlarca parçaya ayrıldı. Şaşırmış bir ifadeyle Olivia'ya bakıp "Bu iyi bir şey değil mi? İlk seferde vurmak?" diye sordum.

"Keskin nişancı falan olamayacağımız gerçeğini bir kenara bırakırsak evet... Başlangıca göre iyi bir takım oluşturacağız gibi." dedi.

Hayalperest (Dreamer) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin