Nefes nefese kalmış bir şekilde Akarui'nin üzerinde uzanıyordum. Yaralarım en ufak hareketi bile reddediyordu. Akarui olmasaydı ne yapardım bilmiyordum. Büyük ihtimalle Kakashi-sensei'nin peşinden giderken bir yerlerde düşer kalırdım.
İnişe geçtiğimizi hissettiğimde kafamı zar zor kaldırıp aşağı baktım. Sensei bize bakıyordu. Akarui onların bulunduğu ağacın yanına indi.
''Misaki bu yaralarla-'' diye söze başlayıp aniden durdu. ''Ne dersem dinlemeyeceksin değil mi? Akarui'nin üstünde kal ve bizi takip et,'' dediğinde başımı salladım. Akarui tekrar havalandı. Şimdi eski hızımızdan oldukça yavaş gidiyorduk.
Kendimi zorlayarak sırtüstü döndüm. Rüzgar oldukça sertti. Hava bozacaktı, belliydi. Gözlerimi kapattım ve kılıcımı elime aldım. Göğsümden hafif yukarıda tutarak incelemeye başladım. İtachi'nin bana verdiği kılıç... Sasuke'ye bunu anlatıp anlatmamak konusunda düşünüyordum ama onu görebileceğim belli miydi ki? Hem anlatsam ne derdi? Gözümden bir damla yaş süzüldü. Alt dudağımı ısırıp ağlamamak için kendimi tuttum. Neden her şey bu kadar kötüye gidiyordu?
Gözlerimi kapattım ve sadece zamanında Sasuke'ye yetişmeyi umdum. Onu geri getirmek için ya da ona veda etmek için... Onu görmeliydim. Ne olursa olsun.
***
Yağmur yağmaya başladığında Akarui tekrar alçaldı.
''Ne oldu Akarui?'' dediysemde cevap veremeyeceği için sadece Kakashi-sensei'yi başıyla gösterdi.
''Çok yaklaştık Misaki,'' dedi Kakashi-sensei. Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi.
''Ama sadece Naruto var,'' diye devam etti.
İşte korktuğum şey. Gözlerimi sıkıca kapattım ve derin nefes alıp başımı salladım.
''Hadi Naruto'nun yanına gidelim,'' dedim.
Bu sefer alçaktan giderek yaklaşık beş dakika sonra kocaman bir şelalenin oradaydık. Yere indim ve Akarui'nin sırtını sıvazladım.
''Biraz daha benimle kal. Eğer seni gönderirsem bir daha çağıramam büyük ihtimalle,'' dedim güçsüz çıkan ses tonumla. Karşılık olarak başını başıma sürttü. Hafifçe gülümsedim.
Sonra alana döndüm.
''Burada ne olmuş böyle?'' dedi Pakkun.
Savaş alanından farkı yoktu. Sasuke ve Naruto muydu burayı bu hale getiren? Nasıl? Bu iki genin için mümkün müydü? Gözlerimi Kakashi-sensei'ye diktim fakat o başka bir yere odaklanmıştı. Onun baktığı yere baktığımda sarı saçları, sadece onun olduğu yere vuran güneş ışıklarıyla parlıyordu. Naruto hareketsiz bir şekilde yerde yatıyordu. Hemen yanına koştum ve dizlerimin üzerine çöktüm. O kadar hızlı çökmüştüm ki dizlerim kanamaya başlamıştı. Kulağımı kalbine dayadım.
Attığını duyunca rahatlamayla nefes verdim. Bu poziyonum bana Hiroki ile olanı hatırlatıyordu.
Naruto'yu bu hale Sasuke mi getirmişti? Elimi sarı saçlarına attım.
''Hemen köye dönmesi gerek,'' dedi Kakashi-sensei. Başımı hızlıca salladım. Aramızdaki tuhaf sessizlik benim konuşmamla bozuldu.
''Pakkun-kun... Onun kokusunu alıyorsun değil mi?'' diye umutla sordum. Cevap vermeden önce Kakashi-sensei'ye baktı. Hal böyle olunca konuşmaya başlayan o oldu.
''Misaki bu şekilde gidemezsin. Naruto bile güç kullanarak onu döndüremedi. Üstelik kuyruklunun gücünü kullanmış gibi görünüyor.''
Başımı yere indirdim. ''Naruto bu haldeyken onun iyi olmasını bekleyemeyiz. Ayrıca onu geri getirmeyeceğim.'' Sesim gittikçe kısılıyordu. Ellerimi dizlerimin üzerine koydum ve bu anı bekleyen göz yaşlarımın akmasına izin verdim. Başımı kaldırıp senseime baktım.
''Ona veda edeceğim...''
İşte söylemiştim. Kendime bile itiraf edemediğim şeydi bu. Onu geri döndüremezdim. Yapacağım tek şey ona veda etmekti.
Kakashi-sensei'nin kararsız olan bakışları birden daha ciddi bir hal aldı. Hiçbir şey söylemese bile bunun evet olduğunu biliyordum.
''Teşekkür ederim.''
Yerimden kalkarken yalpaladım ama Akarui kolumun altında belirdi. Ona yaslandım ve daha sonra sırtına bindim. Pakkun kucağımdaydı.
''Çok yüksek uçma Akarui, Pakkun'un koku alması gerek.''
Ve Sasuke'ye doğru yola çıktık. Ormanın üstünde ilerlerken Pakkun kucağımdan atlayıp Akarui'nin boynuna doğru ilerlerledi. Bir müddet sessiz kaldıktan sonra aniden bana döndü.
''Aşağıda,'' der demez Akarui ani bir manevrayla aşağı indi.
Neredeyse düşüyordum fakat konu bu değildi. Sasuke...
Yere aniden indiğimize oda şaşırmış olacak ki savunma pozisyonu almıştı. Kaburgalarımın isyanı eşliğinde hızlıca aşağı indim.
''Bu hal ne?'' dedim. Her tarafı kanlıydı. Neredeyse sürüklenerek gidiyordu.
''Misaki geri dönmeyeceğim.''
Bunu biliyorum zaten aptal.
''Biliyorum,'' dedim. ''Ama bana veda etmeden mi gidecektin gerçekten?''
''Böyle yapmak zorundaydım.''
Başımı salladım. Şu sıralar kendilerini göstermeye çok meraklı göz yaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başlamıştı bile.
''Seni engellemeyeceğim. Çünkü bir gün yine karşılaşacağız ve ben sana etrafındaki insanları kırıp terketmeden de güçlü olunacağını göstereceğim,'' dedim gülümseyerek. Aynı zamanda ağlıyordum.
Hiçbir şey söylemeden sadece bana bakıyordu.
''Ölmeyeceğine söz ver,'' derken sesim hem kırılgan hem de sert çıkıyordu.
''Daha öncede söyledim. İstediğim şey intikam. Bu olduktan sonra ölüp ölmeyeceğim umrumda-''
''BANA, BENİMLE TEKRAR KARŞILAŞMADAN ÖLMEYECEĞİNE SÖZ VER! EN AZINDAN BUNU YAP!'' Ağlamamı kesemezken bağırıp duruyordum. Ne zaman geldiğini farkına varmadan ellerini omuzlarıma koydu. Hafif uzun olan boyundan dolayı yukarı bakmak zorunda kalıyordum.
Sonrasında ise ilk öpücüğümü almıştım. Kısa ama yeterliydi bu öpücük. Geri çekilip ellerini yanaklarıma koydu.
''Söz veriyorum.''
İçimde azda olsa bir rahatlama oluşurken Pakkun görüş alanıma girdi. Sasuke'de bir şeylerden rahatsız olmuşa benziyordu.
''Ne oluyor?''
''Beni almak için geliyorlar,'' dedi Sasuke. ''Git.''
Ve bu vedalaşmadan önceki son konuşmamızdı. İkimizde bir şeyler için söz vermiştik. O ölmeyecekti ve ben güçlenecektim. Ne zaman karşılaşacağımızı bilmiyordum fakat o gün için sabırla bekleyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşman
FanfictionEğer 7. takımın bir üyesi daha olsa nasıl olurdu? ''Hokage-sama kararınıza sonuna kadar saygılıyım fakat Team 7 biraz şey... Naruto ve Sasuke zaten anlaşamıyor biliyorsunuz, ayrıca Sakura onları idare edebilecek biri değil. Üstelik Misaki... Yani bi...