Ayrılma Vakti

818 62 5
                                    

''Uchiha Madara!? Bu saçmalık!'' Benimle dalga geçtiğini biliyordum başka açıklaması olamazdı. Madara yıllar önce ölmüştü. Şu an yaşasaydı bile kaç yaşında olurdu. Ama tüm bunlara rağmen karşıma geçip rahatlıkla bunu söylemesi beni korkutmuyor değildi. 

''Senin inanıp inanmaman umrumda değil küçük kız,'' dedi yan odaya doğru ilerleken. Odalar neredeyse bitişik olduğu için birbirimizi hala görüyor ve duyuyorduk. Uyuyan Sasuke'ye baktım. Daha sonra tekrar kendini Madara diye tanıtan adama döndüm. Aklımı toparladım ve konuşmaya başladım.

''Uchiha Madara olamazsın,'' dedim basit bir şekilde. 

''Bu ninja dünyasında olan şeyleri bilsen bu kadar rahat konuşamazdın.''

''Tabii ki de bir şekilde yaşıyor olabilirdi Madara ama yaşasa bile o sen değilsin.'' Biraz zorlamakta fayda vardı. Belki kendi düşüncelerimi söylüyordum ama bunu sorgulamak beni doğru cevaba yaklaştırırdı. 

Bir şey söylemeyince devam ettim. ''Takım olarak sana saldırdığımızda yaptığın hareketler bana  hiç zamanında Uchiha'nın lideri olmuş adamın ki gibi gelmedi. Ne yani Uchiha Madara, ona göre bir grup çocukla dalga geçip eğlenecek biri mi? Şu ana kadar tanıdığım Uchihalara benzediğini düşünürsek bence hepimizi orada öldürürdü. Bizimle oynamayı tercih etmezdi.''

Sanki ona laf anlatmaya çalışıyor değil de kendimi ikna etmeye çalışıyor gibiydim. Sanki aynaya bakıp kendi kendime konuşuyordum. ''Evet evet, öyle olmalı. Sen kimsin?'' dedim.

Yine dediklerimi umursamadı. Bu sefer yanıma geldi. 

''Seni öldürmeli miyim? Ya da sana ait olmayan o gözü senden almalı mıyım?''

''Bana ait olmayabilir ama sana da değil. O benim en değer verdiğim kişiye ait ve senin olmasına izin veremem. Diyorum ki; ölmek bile daha iyi bir fikir.''

Elim kılıcıma gitti ama oturduğum yerden kalkmadım. Arkasına döndü. 

''Sadece gitmene izin verip ne yapacağını göreceğim.''

''Hey! Bana şu gözümle ilgili bir şeyler söylemelisin! Bunu hiç kapatamayacak mıyım ben? Şu an bile çakramı bitiriyor.''

''Düşmanından sana yardım etmesini mi istiyorsun?''

Ellerimi iki yana kaldırdım. ''Sadece şansımı deneyeyim dedim.'' 

Ortam birden ciddileşti. 

''Sasuke iyi olacak mı?'' diye sordum. ''Onu neden yanında istiyorsun? İtachi'nin ölmesine neden göz yumdun. Hayır, bunu  neden istedin?''

Şu an o kadar soru soruyordum ki beni öldürse yeriydi. Ama öğrenmemin tek yolu buydu. En ufak bir ipucu da olsa diğerlerine yardımım dokunabilirdi. Diğerleri demişken... Kakashi-senseiler beni merak etmiştir mutlaka. Kahretsin! Bu sefer basit bir cezayla kalmayacaktım. 

''Zetsu'yu takip edersen dışarı çıkarsın,'' dedi. Ah, tamam beni takmıyordu. Ama sorun değil. Sharingan konusunda sorun değil. Bilgi edinebilirdim. Ama problem şuydu ki Sasuke'yi onlar ile bırakmak doğru muydu?

''Bir çok Akatsuki üyesini kaybettiniz ama hiç umrunuzda değil,'' dedim yerimden kalkarken. 

Aklımdan seçenekleri geçiriyordum. Dövüşmeye kalksam... imkanı yoktu kazanmamın. Birincisi burası onların alanıydı. Hiçbir şey bilmiyordum. İkincisi ikisinin yetenekleri hakkında en ufak bilgim bile yoktu. Yarar zarar meselesiydi artık olay. Ya Sasuke'yi buradan çıkarmaya çalışıp ikimizi de uçuruma sürüklerdim ya da buradan çıkıp Konoha'ya bilgileri götürür ve Sasuke hakkında bir plan bulurduk. Kesinlikle ikincisi daha iyiydi.  Ama bilirsiniz... Onların beni bırakacakları fikri, bana bir peri masalını andırıyor.

Başım dönmeye başlayınca artık bir şeyler yapmanın zamanı gelmişti. Ne olacaksa olacaktı. 

''Çıkış nerede?'' diye sordum. Garip adam -Zetsu- yanıma geldi. 

''İyi tercih,'' dedi. 

Son kez Sasuke'ye baktım. Yapacağım en iyi şey şu anda buydu. Eğer onu götürmeye çalışırsam bu yaralarla kesinlikle ölürdü. Hem gelmek isteyeceği ne malumdu? İtachi'yi öldürmesine rağmen... geri gelmek isteyeceğini bir türlü düşünemiyordum. Bize dışarıdaykende çok yardımı dokunmuştu. Biri eski olmak üzere üç Akatsuki üyesini öldürmüştü. Ona teşekkür borçluydum. Ama sonra... yapacağım en iyi şey köye dönmek. 

Uzun bir koridoru geçip kapıya geldik. Kapının, daha doğrusu büyük kayanın, mühürlüolduğunu anladım. Üzerinde bir şey yazmıyordu ama öyleydi. Bu özel bir şeye benziyordu. Daha önce görmemiştim. Arkamdan Zetsu geliyordu. Onun gelmesini bekleyemezdim. Her şey zihnimde bir çözüme kavuştu. İşte bu. Patlayıcı mühürü kapıyı yapıştırdım ve ardından bir kaç el mühürü yapıp kapıya elimi koyduğumda kapı açıldı. Biraz etrafı dağıtmıştım sanırım. Uçan kaya parçalarından biri neredeyse kafama geliyordu.

''Ne yaptığını sanıyorsun?'' 

''Üzgünüm ben... biraz zarar verdim.''

''Sana ne yapıyorsun diye sordum.'' 

Buz gibi sesi duyunca iliklerime kadar üşüdüm. 

''Ne yapıyormuşum?''

Neden bahsettiğini anlıyordum. Danzou'nun sözleri beynimde yankılandı.

Mühürleme üzerine kurulmuş bir örgüt, bir müddet sonra seni tehdit olarak görecek.

Böyle basit bir şeyle tabii ki atılmayacaklardır ama çok fazla kaşınmıştım. Ben sakin olursam onlarda çok fazla takılmazlardı.

''Çıkışı gösterecek misin yoksa çoktan beni öldürmeye mi falan niyetlisiniz?'' dedim hala bana bakan adama. 

''O bizim gizli üstlerimizde kullandığımız mühürdü. On saniye.''

''Ne on saniye?''

Salağa yatmak en iyi çözümdü. 

''Onu çözme süren.''

Elimi sanki havadaki sineği kovuyormuş gibi sallayıp güldüm. ''Açıktı zaten. Ben sadece patlattım.''

''Seni bırakmak şimdi o kadar da iyi bir fikir gibi görünmüyor.''

Bir kez daha başımı belaya bulaştırmıştım. Bir şey söylemeyince önüme geçti. ''Beni takip et.''

Sanırım ucuz kurtulmuştum. Köye dönebilecektim. Bunu atlattığım için minnettar olmalıydım. Ama nedense şimdi daha sıkıntıda hissediyordum kendimi.

Elim gözüme gitti. Bu konuda bir şeyler yapmalıydım. 

DüşmanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin