Öfke

958 79 49
                                    

''Misaki! Şu kitapları aşağı götür,'' dedi kütüphane görevlisi.

''Aşağıya mı? Buranın aşağı katı mı var?'' dedim kitapları alırken. 

Yaklaşık ellili yaşlarda olan Hamako-baasan etrafına bakındı sonra işaret parmağıyla yanına yaklaşmamı işaret etti. Heyecanla yaklaştım.

''Bodrum katında oldukça özel kitaplar vardır. Bak şu kapının aşağısında. Konaha'nın ve ninja dünyasının tarihi ile ilgili... Herkesin girmesine izin verilmez,'' diye fısıldadı. Şu an her tarafa ışık saçtığıma emindim. Demek aşağıda özel şeyler vardı ve benim oraya girme fırsatım vardı. Bunu Hamako-baasan'a borçluydum çünkü beni çok severdi. Bu yüzden girmeme izin verdiğine emindim. Ama birazcık sınırları zorlasak fena olmazdı değil mi? Şeytani bir gülüş dudaklarıma yerleşti.

Aynı şekilde, ''Oradan kitap alabilir miyim?'' diye fısıldadım. Yüzü kararsızdı. Bende ona yavru köpek bakışlarımdan birini verdim. ''Lütfen, hem biliyorsun bir ay köyden çıkamam. Canım sıkılır öyle değil mi?''

''Kimseye belli etme ama.''

Boynuna atladım ve yanağını öptüm. ''Sen bir tanesin. Bu akşam sana yemek ısmarlayacağım,'' dedim aşağı katın merdivenlerine açılan kapıya koşarken. Kapı gürültüyle açıldı. İçeri girer girmez ağır kapıyı arkamdan kapattım ve heyecanla iç çektim. Eski merdivenleri indim ve sonunda hafif loş olan büyük yere vardım. Raflar eski kitaplar ile doluydu. Bir kaç eski ahşap masa vardı. Elimdeki kitapları onların üzerine koydum ve raflar arasında gezmeye başladım. Eski kitaplar vardı ama yenileri de vardı. Gözlerim hemen üzerinde 'Su' yazan kitaba kaydı. Elime alıp karıştırmaya başladım fakat özel bir şey yoktu. Yerine geri koydum ve gezime devam ettim. Gözlerim tamamen beyaz kitaplar ile kaplı rafa takıldı. Hemen yaklaştım. İsimli Kılıçlar mı? Yoksa bu... bir liste mi?

Aralarından en eski görünen kitabı elime aldım. Her sayfada yaklaşık iki kılıç resmi vardı ve özellikleriyle isimleri yazılıydı. Bu çok ilgimi çekmişti... Eğer kılıçların isimleri yazıyorsa... Belki benimkini de bulurdum!

Benimkisi çok eski olmayan bir kılıçtı. Yani en fazla yüz yıllık olabilirdi ki bunu bile sanmıyordum. Bu yüzden son yüz yıla ait kayıtların olduğu tüm kitapları aldım. Yaklaşık on kitap etmişti. Bugünlük bu kadar kitap yeterliydi. 

Bodrum katından çıktım ve elimdeki kitapları kimseye çaktırmadan Hamako-baasan'a teslim ettim. 

''Ne kadar çok almışsın!'' diye kızdı bana.

''Ha bir tane almışım, ha on ne fark eder,'' dedim ve kitapları masasının altına koymasını izledim. ''İlk başta takımımın yanına gideceğim, sonra Shizune-san'a yardım edeceğim. Kütüphane kapanmadan gelir alırım senden o kitapları,'' diye fısıldadım.

''Hangi kitapları?''

Sai birden arkamdan belirince çığlık atmamak için kendimi zor tuttum.

''Alacağım bir kaç kitabı işte,'' dedim. ''Korkutmasana beni!''

İfadesiz suratıyla bakınca bir nefes verdim. 

''Nereye gidiyorsun?'' diye sordum.

''Naruto-san'ın antenmanı için-''

''Bende onların yanına gidiyorum. Birlikte gidelim. Bekle beni,'' dedim ve içeriden koşarak hırkamı alıp geri döndüm.

''Görüşürüz Hamako-baasan!'' dedikten sonra dışarı çıktık. 

Naruto özel çalışmasına başlamıştı. Elementi rüzgar çıkmıştı ve çoktan birinci aşamayı geçmişti. O kesinlikle çok çalışma dahisi. Şimdi ise, Yamato-sensei'den duyduğum kadarıyla şelaleyi kesmeye çalışıyordu. Ormanda ilerlerken Sakura ile karşılaştık.

''O elindekiler ne?'' diye sordum kahverengi küçük toplarla dolu sepeti göstererek.

''Naruto'ya enerji vermesi için.''

Başımı salladım. Konuşa konuşa eğitim alanına gelmiştik. Ben Narutolara doğru yürürken Sai ve Sakura oldukları yerde bekliyorlardı.

''Gelmiyor musunuz?''

''Bölmeyelim biz,'' dedi Sakura. Omuz silktim ve Naruto şelalede çalışırken kitap okuyan Kakashi-sensei'nin yanına gittim.

''Nasıl gidiyor?'' diye sordum. 

''Oldukça hızlı fakat bu şelale olayında biraz zorlandı.''

''Bir yaprağı kesmem bile ne kadar sürmüştü. O gerçekten hızlı,'' dedim. 

Bu sırada Naruto'nun kage bunshinleri teker teker yok oldu ve inip yanımıza geldi.

''İyi iş,'' dedim yanımdaki havluyu ona atarken. 

''Hala tam iyi değil,'' dedi.

''Dalga mı geçiyorsun?'' diye sordum. Hemen gözleri parıldadı.

''Sahi Misaki, ne kadar sürede suitonda ustalaştın?''

''Onu pek hatırlamıyorum. Senin gibi yoğun bir program yapmamıştım. Keyfi çalışmıştım. Fakat üç yılda ancak üç elementi savaşta kullanılacak hale getirebildim. Suitonu saymazsak iki-''

''Bekle bekle bekle! Yani sen üç element mi kullanabiliyorsun?'' diye atıldı.

''Aslında bakarsan şöyle; katon ve fuuton ilk seviyelerinde. Yani çok çok ufak şeyler yapabiliyorum. Raiton fena değil ama tam anlamıyla iyi değil. Daton iyi ve Suiton da ustalaştım.''

''Ne yani Misaki beş elemente sahip?!'' diye bağırıp çağırmaya başladı.

''Sakin ol. Bazı mühürleri yapmak için beş elemente sahip olmak gerekiyor. Bu yüzden üstlerinde çok durdum,'' dedim. Fakat iyice gaza gelmişti bu yüzden dinlenmeden tekrar şelaleye çıktı.

''Söylememeliydim sanırım,'' dedim Kakashi-sensei'ye.

''Naruto bu, her şeyle gayretlenebilir.''

Gözlerimi devirdim. 

''Neyse ben gidiyorum. Tsunade-sama'dan azar yememeliyim.'' Ayağa kalktım ve Naruto'ya 'hoşçakal' diye bağırdım ve bizimkilerin yanına gittim.

***

''Şu kılıca bak be!'' dedim yatağımın üzerinde kitaba eğilmişken. ''Kazakage'nin kullandığına şaşmamalı.''

Diğer sayfaya geçtim. İlk kitabın neredeyse yarısını incelemiştim fakat yorgunluktan ölüyordum. Bütün gün etrafta koşuşturup üstüne üstlük bunlar ile uğraşmak beni bitirmişti. Şimdi on kitap gözümde büyüyordu. Odanın köşesindeki kılıca baktım.

''Gelsen de şu bulunduğun sayfayı açsan,'' dedim. Tabii varsa. Yatakta bir o tarafa bir bu tarafa döndüm. Ayağımın ucundaki kitapları devirmem ile yere yapışmam bir oldu.

''Ah!''

Söylene söylene kitapları düzeltmeye gittim. 

...

...

Ben dünyanın en şanslı insanıydım. Başka açıklaması olamazdı. Hayır hayır, kesinlikle olamazdı. 

''Bu sensin!'' dedim kitabı elime alıp oradaki resmi gerçek olan ile karşılaştırırken. İsmi... Ikari.

Cidden mi yani? İsmi öfke mi? Bu kadar mı? Zaten kılıçta yazıyor bu! Elimi alnıma vurdum. Sonra açıklamalara döndüm.

''Bir bakalım ne yazıyormuş. Bundan onyedi yıl önce Kyuubi'nin saldırısında, Bijuu'nun çakrasından bir miktar bu kılıca mühürlenmiştir. Tıpkı kuyruklu taşıyacılarında olduğu gibi sahibi öfkelenince çakra açığa çıkar.''

Yani bu kılıçta Kyuubi'nin çakrası mı var!?

DüşmanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin