Ciddi gözlerle yıkılmaz bir duruşla karşımda dikilen adama baktım. Gözlerindeki ifade eskisi gibi hiç açık vermiyordu. Dik bir şekilde karşısında dikildim. En son ne zaman karşılaşmıştık onunla?
Bana bir süre ifadesiz gözlerle baktı. Konuşmadık, sustuk. Aslında konuşmak zorunda olduğumuz birçok konu vardı. Benim sorularım vardı, en az onunki kadar. Sonunda elindeki piposuyla bana doğru yürümeye başladı. Gerildim, her ihtimale karşı gardımı aldım. O ise yanımdan geçip sandalyesine oturdu.
Onu hem gözümle hem de vücudumla takip ettim. Sonunda yerine yerleşti ve siyaha yakın kahve gözlerini bana çevirdi. Eliyle tekli koltuğu işaret ederek, "Oturmaya ne dersin, Alaz?" diye mırıldandı. Buz gibi gözlerle ona baktım ve bir süre kıpırdamadım. O da bana baktı. Sonra pes ettim ve oturdum.
"Uzun zaman oldu." Bana bakarak konuştu. Ben de başımla onayladım. Gerçekten uzun bir zaman olmuştu onu görmeyeli. Beş- altı yıl?
"Evet." Soğuk sesimle cevapladım. Beni incelemeye başladı. Gözleri açıktaki dövmeme takıldı. Dövmeleri sevmediğimi bilirdi. Gözlerindeki ifadeyi korudu ve piposundan derin bir nefes alarak koltuğuna yayıldı.
Onda tam bir patron havası vardı.
Oturduğu yerden bile, 'Ben buranın kralıyım!' diye bağırıyordu. Evet, o buranın kralıydı.
Ben ise prense aşık olmuş bir muhafız falan oluyordum herhalde?
Kendimi aşağılamayı acilen kesmeliydim.
"Neden çağırdınız beni Bay Çelebi?" Direk konuya girmesini istediğimi açıkca belirttim. O kesinlikle biliyordu. Bilmese bile haberi vardı benim peşimde olan kişiden ya da kişilerden. En azından ufak da olsa bilgisi olmalıydı çünkü en son çarem olarak onu kullanmayı düşünüyordum.
"Hasret gidermek?" Tek kaşını kavislendirerek alaycı bir sesle konuşmuştu. Herif gelmişti elli yaşına ama seksiliğinden bir gram bile kaybetmemişti. Elimde olmadan kıskanmıştım onu. Ben de onun oyununa katıldım.
"Pek de hasret giderecek kadar yakın bir ilişkimiz olduğunu düşünmüyorum?" Hafifçe kahkaha attı. Gülüşü ona benziyordu. Bir an yüzüm kasıldı. Çok kısa bir andı ama onun kartal gibi bakışları anında yakaladı. Piç kurusu.
"Asıl hasret gidermek istediğin kişi benim küçük versiyonum olsa gerek." Gerilmiş çenemle ve sinirli ses tonumla konuştum. "Konuştuklarınızı kulağınızı duysun." Bana göz ucuyla şüpheyle baktı. Bir şeyden emin olmaya çalışıyor gibiydi.
İstediğini almasına izin vermeyecektim.
"Cidden ona karşı bütün hislerin öldü mü? Buna inanmalı mıyım, Alaz?" Hiç bozuntu vermedim. Eskiden olsa onunla ilgili herhangi bir konuda tepkimi saklayamazdım. Feridun ise hemen anlardı zaten. Benim tepkisizliğim onu şaşırttı.
"Sizce öldü mü? Ölmedi mi?" Buz gibi çıkan sesimle birkaç saniye daha benim yüzümü inceledi. O an bir tane bile açık kapı bırakmamıştım ona. Gerçek şu ki istesem de açık kapı bırakamazdım.
Yedi senede birçok şey değişmişti. Duygularım da.
Piposundan bir nefes daha çekti ve masada duran çerçeveye dalgınca baktı. Çerçevedeki fotoğrafı bilirdim. Kendisi, ölen karısı ve oğlu vardı. Bana dönük olmadığı için şanslıydım. Onun küçüklük fotoğrafı da olsa hiçbir suretini görmek istemiyordum.
"Değişmişsin. Eskiden böyle değildin. Onunla ilgili bir konuda asla tepki vermekten çekinmezdin. Açık sözlüydün ve ulu orta öpüşmekten bile kaçınmazdın." İkimiz de aynı anda yüzümüzü buruşturduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE BATAKLIĞI
Action"Kanlı geçmişi ardında bırakmak sadece kaçıp gitmekle başarılabilecek bir şey değildi." Gerçek adını bile saklayarak yaşayan 'Berat' iki kardeşiyle birlikte normal bir hayat sürdürüyordu. Ta ki kanlı geçmişi onu bir kez daha bataklığa çekene dek. Fa...