20. Bölüm: Maksim Vasiliev

11.2K 817 821
                                    

Yanlış yapıyorduk.

Bundan emindim. Yumuşak dudakları benimkileri kaplarken bu hareketin sonucunu düşünmemek benim için yanlıştı. O ve ben kesinlikle farklı kulvardaydık.

Islak dudaklarımı yavaşça ondan ayırdım. Fark etmeden sıktığım saçlarını da gevşetirken aklım daha yeni başıma geliyor gibiydi. Bu çekim denen şey sinirimi bozuyordu. Ben şimdiye kadar ne olursa olsun kendime sahip çıkabilmiş birisiydim. Herkese karşı. Şimdi böyle hareketlerde bulunmak garip geliyordu.

Bir yanım pişman oluyordu. 'Bizi ezik gibi gösteriyorsun! Biz bu kadar kolay değiliz!' diye çığlık çığlığa bağıran kısmıma hak verirken aynı zamanda kendimden nefret etmemi sağladığı için o sesi dövesim geliyordu. Ve bu tür düşüncelere sahip olmamı sağlayan şahsa küfürlerimi iletiyordum elbette.

O da benimle birlikte geri çekilirken sarı gözlerini yüzümde gezdirdi. Ben ona bakmıyordum, gözlerim kızıl saçlarındaydı. Kızıl saçları gerçek değil gibiydi. Işık altında parıltısı sanki gerçek kan sıçramış gibi gösteriyordu. Sarımtırak gözleri ile çok uyumluydu.

Vasiliev genleri çok harikaydı, bu bir gerçekti.

"Ne oldu?" diye sordu boğuk sesiyle. Tahrik olduğu için kalınlaşan sesi beni zor durumda bırakıyordu. Gözlerimi onun sarı gözlerine çevirmemek için kendimi zorladım. Nasıl cevap vermeliydim? Alaycı olmam gerekiyordu. Öyle olmalıydım.

"Bilmem, yıllar geçtikçe öpüşme yeteneğin birkaç kademe daha üste çıkmış galiba." Sesim her ne kadar neşeli olsa da içimden ona en nadide küfürlerimi iletiyordum. O gözleri üzerimden çekmeliydi, hemen.

"Öyle mi?" diye mırıldandı o aksanlı Türkçe'siyle. Hala kızıl tutamlarda turlayan koyu kahve gözlerimi kırpıştırdım ve, "Öyle." dedim. Kendime güvenebileceğime inandığım zaman gözlerimi ona çevirdim. "Erkeklerle yapmasan bile kadınlarla çok yapmışsın galiba."

Cevap vermedi. Gözlerindeki memnuniyet bocalamama neden oldu. Kalçamdaki elleri belime çıktı ve hafifçe sıkılaştırdı. "Amaç?" dedim tek kaşımı kaldırırken. Parmağımla belimdeki koluna vurmuştum hafifçe.

"Amaç?" dedi o da sorar gibi. Gözlerini çeneme çevirdi. Bir süre orada oyalandı. "Amaç yok. Sadece her yerin morluklarla doluyken, ayağın aksıyorken ve omzun kanıyorken nasıl bu kadar enerji dolu olabiliyorsun, şaşırdım."

Yaralarım yeni aklıma gelirken kanlı bir şekilde onun kucağına nasıl oturduğumu sorguladım. Yani, baya kirliydim. Manyak herifin tekiydi. Başkası olsa yüzünü buruştururdu.

Rahat bir ifadeyle ona baktım ve kucağına daha da yerleştim. Yüzümde hin bir gülümseme oluşmuştu. O ise ifadesizce bana bakıyordu. "Çok haklısın. Şu işe bakın ki kurul toplanana kadar Vasiliev'lerin gözetimindeyim." Tek kaşını kaldırırken alaycı sarılarını benim siyahlarıma dikmişti. Dudağımı yaladım. Ağzıma kan tadı geldi.

"Demem o ki... Burada öpüşeceğimize beni tedavi etmen gerekirdi. Fazla kötüsün."

"İyi." dedi sadece. Sonra kucağından kalkmamı işaret etti. Ah, unutmadan. Bu herif şakadan zerre anlamıyordu. Neyse ki benim isteğim de en yakın zamanda ondan uzaklaşmaktı. Bu yanlıştı. Kendimden nefret ettiğim her şey yanlıştı.

Ayağa kalkıp gerinirken uzuvlarımın ne kadar ağrıdığını yeni fark ediyordum. Vücudumdaki ezikler ve morluklar kendilerini belli etmişti.

"Doktoru buraya çağırtmıştır zaten Rishim." dedi Karolek sabit bir sesle. Sandalyesinden kalkmıştı. Göz ucuyla ona baktım. "Gidiyor musun?" dedim kapıya onunla birlikte yönelirken.

GÖLGE BATAKLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin