Etrafta bir koşuşturmaca oluşurken ensemi kaşıdım. Yanımda silahım vardı ama yeteri kadar mermi ve çeşit yoktu. Bu görev çok tehlikeli olacağı için daha iyi hazırlanmalıydık. Emanuel'e ne ara Türkiye'ye gelmesini söylediler emin değilim ama o çoktan yola çıktıysa bizim de şu saatlerde yola çıkmamız iyi olurdu. Kendi ülkeme ayak basacağım için mutlu olsam da karşılaşabileceklerim geri adım atmama neden oluyordu.
Bu görev zor olsa da başarılamayacak gibi değildi. Bir kere bu görevde dört tane suikastçi olacaktı. Normalde bir araya gelemeyen kişilerin bir arada çalışınca nasıl bir etki vereceği belli olmazdı ama daha güçlü olacağımız kesindi. Ayrıca 'hoppala!' diye dalacak değildik, gizli olacaktı büyük ihtimalle o yüzden sessizce halledip geri dönerdik.
Kenarda bazı adamlarla hararetle bir şeyler tartışan Sergei ve Jack'e bakarken düşündüklerim buydu. Morali yüksek tutarsan başarma ihtimalin artar.
Karolek ve Douglas ise farklı yerdeydiler. Douglas'ın bizim yanımızda nasıl davranması gerektiği hakkında ipucuları veriyor olabilirdi Karolek. Öncelikle: Bize ayak bağı olmamalıydı.
Silahımı kontrol ederken Aleksi'ye doğru yürümeye başladım. Yüzümde ciddi bir ifade vardı. Joseph de yakınlarda olduğu için bir nevi ona da yürümüş oldum. Benim geldiğimi fark edince o da Aleksi'ye doğru yürümeye başladı. Henüz takım tamamlanmamıştı ama planın temelini oluşturmamız gerekliydi.
"Hey," dedim selam vermek için. İkisi de baş selamı verdi. Joseph sıkıntıyla efendisinden tarafa bakıp bize döndü. "Bize zaman sınırı vermediler şu anlık ama hepimiz biliyoruz ki kesinlikle bir haftayı geçmesi riskli. Açığa çıkarsak..." Kafasını iki yana salladı. "Bunun sonuçlarını düşünemiyorum bile. S.C.E.L ile birlikte çalışıyorsa Wang'lar dünyayı kaosa sürüklemek için bir neden olarak bile kabul edebilirler."
Başımla onayladım onu.
Aleksi seslice nefes verdi ve yan gözle Joseph'e bakarken, "O kadar kolay değil." dedi. Sesinde kibir vardı. "Ne diyecekler, 'Adamlarınız bizim ülkede ortalığı karıştırdılar. Bu bize sizi yok etme hakkı veriyor, dünyayı da peşinizden götüreceğim.' mi? Sormazlar mı adama ne bok yediniz de o kadar adam sizi araştırmak için orada diye?"
Küfürbaz ağzıyla açıklamak istediği şey mantıklıydı ama neden küfür?
"Sikik herif ağzını düzelt sonra teori üret." dedim kısık gözlerle ona bakarken. Dudağı seğirdi ve, "Ne dedin?" derken kulaklarına inanamıyor gibiydi. Joseph sıkıntıyla nefes verdi ve bana bir adım atmış olan Aleksi'nin göğsüne elini koydu. Gözlerini kırpıştıran Aleksi'nin gözleri bir an göğsündeki ele sonra Joseph'e kaydı ve kaşı seğirirken geri çekildi. Alayla güldüm.
"Uyarırken bile küfür eden birinden mi ders alacağım ben?" derken gözleri başka yerdeydi. "Uysal olmaya devam et yavru." dedim alayla gülerken. Gözlerini kapattı ve ağzı biraz hareket etti. Büyük ihtimalle sinirine hakim olmak için bir şeyler mırıldanıyordu ya da Tanrı'ya dua ediyordu benim şuan bir kaza geçirmem için.
"Şu Jack şerefsizi de bir haritayı çıkartamadı **** koyim ya..." derken tozları tekmelemişti Rus şahsiyet. Joseph kaşlarını çatarak ona baktı ve, "Bu enerjini Çin'e sakla." derken sesi ciddiydi. Gözleri baygın bakıyordu gerçi, iki dakika bizimle takılınca hayat enerjisi çekilmiş gibiydi.
"Ben her zaman enerji doluyum." dedi ciddi bir sesle Aleksi. Gözleri Joseph'teydi. Elimle ağzımı kapattım. Öksürür gibi yaparken, "Öhöhöhöh, mal, öhöhööh" gibi hakaretleri sığdırmıştım o ara. Çenesi titredi. Dilini ısırdığını tahmin ediyordum. Joseph bana garip bir bakış atarak, "Hep böyle çok konuşur musun?" dedi. Bir an ciddi ciddi düşündüm bunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE BATAKLIĞI
Action"Kanlı geçmişi ardında bırakmak sadece kaçıp gitmekle başarılabilecek bir şey değildi." Gerçek adını bile saklayarak yaşayan 'Berat' iki kardeşiyle birlikte normal bir hayat sürdürüyordu. Ta ki kanlı geçmişi onu bir kez daha bataklığa çekene dek. Fa...