39. Bölüm: Gerçekler

6K 553 994
                                    

Zamanın bize getireceklerini tahmin etmeye çalışırdım her zaman. Plan yaparak en az zararla kurtulmak en büyük amacımdı, geçmişte tabi. 

Yirmi sekiz yıllık bu yaşamımda her türlü şeyi yaşamıştım. Sokaklarda büyüdüğüm için en iğrenç yerleri çıplak gözlerimle görmüş, bizzat yaşamıştım. Aç kalmış, küflenmiş bir ekmek bulmak için bile çıldırır duruma gelmiştim. Dayak yemiştim, soğuktan tir tir titrerken insanların yanına gidip para istemiştim.

Hayat bana sırtını dönmüştü.

Katil olmuştum. Adam öldürmeye devam etmek belki de hayatımı kökünden değiştirecek en önemli kararımdı.

Karar mı?

Aslında buna zorlanmıştım. Benim gibi her işi yaptırabileceğiniz 'köpekler' herkesin ihtiyaç duyduğu bir şeydi. İlk başlarda buna izin vermişleri, zamanı gelince benden kurtulabileceklerini düşünmüşlerdi.

Öyle olmamıştı. 

Beni ortadan kaldırmak istediklerinde onlar beni değil ben onları ortadan kaldırmıştım. O günkü burnuma gelen buram buram taze kan kokusu hala beynimin bir köşesinde kendisini gizliyordu. O aralar o kadar kafayı sıyırmış ve yalnızdım ki olmayan kişiliklerimle konuşmaya başlamıştım.

Bu beni daha da kötü yapmıştı.

Bir süre sonra bir insanın son nefesini almasına neden olmak o kadar normal gelmeye başlamıştı ki yaşamın gerçekliğini yitirir olmuştum. O durumlarda kendimi kaybedip korkunç şeyler yaptığımı ancak bilincim yerine geldiğinde fark ediyordum. Bu yüzden kimse benimle göreve gelmek istemezdi. Çok kanlı olurdu.

Yara alınca hissetmezdim, sözcükleri umursamazdım, öldürmeyi normal karşılardım, duyguları saçma bulurdum. 

Böyle böyle yıllar geçmişti.

İçimde kocaman bir boşluk vardı. Ben de o boşluğu biriyle, bir şeyle doldurmak istemiştim. Çünkü bu boşluk beni korkutuyordu. O boşluğun getirecekleri.

O yüzden Feza'yı seçmiştim. Eğer bu garip boşluk onunla dolarsa daha normal olur muydum? İçten içe böyle olmasını umsam da asla karşılık alamadığım için her şey daha da kötüye gitmişti. Bir de boşluğumu tamamlamak istediğim insan bana darbeler vururken yapabileceğim tek şey görevlerde daha da kanlı katliamlar yapıp her olaydan sıvışabilmekti.

İnsanlarla oynamayı severdim. Kendimi güçlü hissedebildiğim nadir anlardan birilerini yaşadığım için görevleri de severdim. Tek hatamda beni sürebileceklerini biliyordum, benden kurtulabileceklerinin de farkındaydım... ama umursamamıştım.

Ben o aralar gerçekten hiç bir şeyi umursamıyordum.

Arkadaşlarım vardı. Gerçekten konuşabildiğim arkadaşlarım vardı. Çınar ve Şeyda vardı. Onlar güzel bir çiftti. Birbirlerini seviyorlardı. Sevgi... bazen sevginin ne olduğunu anlamak için onları incelerdim. 

Anlayamamıştım.

Sonra, Kamber vardı. Kaan ve Çukur'la da güzel anlaşırdık. Eğlenir, gülüşür ve içki içerdik... Bu arkadaşlıktı, değil mi?

Daha da fazlası mı gerekiyordu? Yanılıyor muydum?

Onlara neden yaşadığım sorunları anlatmamıştım? Kafamdaki olayları onlara anlatmamın nedeni neydi? Güvensizlik? Yoksa benden uzaklaşma ihtimalleri beni korkutmuş muydu?

Herkesle arama çizgi koymayı küçükken öğrenmiştim ben.

Ta ki yedi yıl öncesine kadar. Hayatımdaki kalın bariyerimi parçalamamı sağlamıştı. İlk defa bir şey için ileri gitmiştim o gün. Kardeşlerimi almış ve kaçmıştım. Annemi kaybetmiştim. Boşluğu dolduracak başka bir şey bulmuştum.

GÖLGE BATAKLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin