Omzumu tutarken Feza'ya baktım. "Her şeyi hallettik bir benim omzumu halledemedik." Feza daha yeni farkına varıyormuş gibi omzuma dikti gözlerini.
"Unuttum valla." Gözlerimi devirdim. Ulan yara unutulacak bir şey miydi? "Ölünce hatırlardın artık." Gözlerini kaçırdı ve homurdandı. "Abartma."
Kafamı iki yana salladım ve kapıya yöneldim. "Az önce merdivenlerden çıkarken baya güzel ve yakışıklı hizmetçiler gördüm. Gidip de yardım isteyeyim bari. Olmadı Caesar'a sorarım." Bana dik dik baktı. Ağzını açtı. Yine azarlayacaktı beni.
"Hadi hizmetlileri anladım da Caesar ne alaka?" Sırıttım. "Bilmem. Sen söyle?" Kapıdan uzaklaşıp ona yaklaştım. Gülümsemem azalmamıştı. Ağzından laf almam gerekiyordu. "Aranızda ne var?"
Feza masaya yasladı belini ve tek kaşını kaldırarak bana baktı. "Neden sordun?" Kollarımı göğsümde buluşturdum ve düşünüyor gibi yaptım. "Hmm, şundan dolayı olabilir mi? Sen benden sonra onda mı buldun mutluluğu?" Gözlerimdeki ifade ciddileşmişti. O da gerildi.
"Neden bahsediyorsun sen?" Sinirli sesi beni etkilemedi. Bu kadar yılda Hamza ve Hakan kadar yakınına gelebilecek kadar özel biriydi belli ki. Bir de yabancıydı. O yabancılardan hoşlanmazdı. Kesinlikle aralarında özel bir ilişki olmalıydı.
"Bahsettiğimi anladın Feza. Sen yanına alabilecek kadar güveniyorsun bu adama. Kimdir, neyin nesidir?" Yere odakladı gözlerini. Benle göz teması kurmaması sinirimi bozdu.
"Las Vegas'ta tanıştık işte. Öyle bir şey yok. O kötü durumdaydı ve ben ona bir şans daha verdim." Gözlerini görebilseydim yalan söyleyip söylemediğini anlayabilirdim. Ama maalesef şuan bundan emin değildim.
"Hmm..." dedim inanmış gibi yapmaya karar verirken. "Anladım." O da yavaşça nefes verdi ve bana baktı. "Artık şu omzun için aşağıya inmemiz gerek."
Omzuma baktım. Üzerinde kan kurumuştu. Büyük ihtimalle üstümdeki kıyafet etime yapışmıştı. Yüzümü buruşturdum. Baya acılı olacak gibiydi. Onu başımla onayladım ve ilk ben çıktım odadan.
Merdivenlere gelene kadar kimse yoktu. Büyük ihtimalle herkes aşağıdaydı. Bilerek sesli bir şekilde yürüdüm. Eğer yanlış pozisyonda olanlar varsa toparlansın diye. Kötü bir niyetim yoktu canım.
Feza bana garip bakışlar atarak arkamdan takip etti. Merdivenden inmeye devam ederken insanlar gözüme çarptı. Dikkatlice etrafı süzdüm. Buraya girerken pek dikkat etmemiştim ama gayet modern ve güzel bir evdi.
Tamamen indiğimizde karşıma hemen salon olduğunu düşündüğüm yer çıktı. Üçlü burada takılmıştı anlaşılan. Seslerimizi duymuşlar mıydı? Pek takmadım. Duysalar da sorun yoktu.
Üçünün de gözleri üzerimize çevrildi. Yamuk bir gülümsemeyle onlara baktım ve koltuklardan birine kuruldum. Hamza, "Ne oldu?" diye sordu. Gözlerimi ona çevirmedim. Efendisine bakıyordu zaten.
Feza cevap vermedi ve hizmetçilerden birine seslendi. "İlk yardım çantasını getir hemen." Hizmetçi başıyla onu onayladı ve koşturarak gözden kayboldu. Hamza devam etti. "Kırılan şeylerin sesini duyduk. Bir ara girecektik odaya." Feza kaşlarını çattı. "Emrime rağmen?"
Hamza kaşlarını kaldırdı ve eliyle beni işaret etti. "Bu adamla aynı odadayken can güvenliğinin olduğunu savunamazsın bana." Feza düşününce mantıklı gelmiş olacak ki sessiz kaldı. Ellerimi iki yana açtım. "Hadi ama!" Yaralı olan omzumu gösterdim. "Bu omuzla onu nasıl öldüreyim?"
Hakan gözlerini devirdi. "Senin bundan beter olduğun zamanlarda neler yaptığına bizzat şahit olan biziz." Bir an o zamanları hatırlamaya çalıştım. Sonra itiraz ettim. "Bence fazlasıyla masum birisiyim. Siz abartıyorsunuz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE BATAKLIĞI
Ação"Kanlı geçmişi ardında bırakmak sadece kaçıp gitmekle başarılabilecek bir şey değildi." Gerçek adını bile saklayarak yaşayan 'Berat' iki kardeşiyle birlikte normal bir hayat sürdürüyordu. Ta ki kanlı geçmişi onu bir kez daha bataklığa çekene dek. Fa...