İlk uçakla Türkiye'ye geri dönmüştüm. Açıkcası kandırıldığımı hissediyordum. Babalık bana yalan mı söylemişti? Her zaman doğruları söyleyen biriydi Feridun Çelebi. İlk defa böyle bir şeyle karşılaşmıştım.
Hemen eski yere döndüm ve İsimsiz'e doğru adımladım. Gece geldiğim gibi buraya gelmiştim. Çantamı arabada bırakmıştım. Araba ise...
Oraya hiç girmeyelim.
Barlara bakarken bugünün perşembe olduğunu bildiğim için rahattım. Her zaman kendi mekanının altındaki dövüş klubünde olurdu.
Sinirle girdiğim için bazıları garipçe bana baktılar. Onlara göz ucuyla bile bakmadım ve hızlı adımlarla kalabalığın arasından aşağıya inen merdivenlere vardım. Birçok kişi hem içkili hem de haplıydı. Benim varlığımın farkına vardıklarını bile düşünmüyordum.
Seri adımlarla merdivenden inerken çoğalan bağırış sesleri kulağıma geldi. Eskisi gibi çok kalabalık olmalıydı. Dövüşün ve kumarın baba yerine giriyordum şuan.
"Gecenin Kanlı Konukları"
Kana susamış canavarların bir numaralı durağı. Koca kapıyı ittiğim gibi yüksek sesli haykırışlar kulağımı doldurdu. Ortada bir ring vardı. Etrafı tellerle kaplıydı kimse müdahale edemesin diye. Ringde dövüşen iki kişi vardı. Etrafını kaplayan seyirciler onlardan daha çok kana susamış gibiydi.
Birilerini iteklerken küfür ettim. "Sikeyim bir çekil!" Öpüşmekte olan çifti iteledim. İkili masaya düştüler. Hiç ritimlerini bozmadan masanın üzerinde öpüşmeye devam ettiler. Kamber buralarda olabilir miydi?
Ah, belki de ülkenin başka bir ucunda ortalığı karıştırmakla meşguldü. Emin olamıyordum.
Ringin uzağında kalan ama kralın yeri olduğunu belli eden bölmeye baktım. Oradaydı. Hızlıca insanları itekledim. Çoğu bana küfür etse de takmadım. Masaya vardığım gibi elimi sertçe geçirdim. Bardak ve şişe titredi.
Feridun bakışlarını piposundan bana çevirdi. "Yalancı." diye mırıldandım sinirle. "Yalancısın." Feridun gözlerini kısarak bana doğru gelmekte olan adamlarına işaret verdi. Sonra sordu.
"Neden böyle deme ihtiyacı hissettin Alaz?" Sinirle gözlerimi devirdim. "Siktir! Hala salağa mı yatıyorsun bir de?" Sinirle kaşlarını çattı.
"Söylediklerini kulağın işitsin." Sesi herkesi titretecek cinstendi. "Ben yalan söylemem." Elimi başıma yasladım ve bir süre güldüm. Yalan söylemem mi demişti o?
"O zaman kandırıldın Feridun Erol Çelebi!" Piposundan derin bir nefes aldı. Bana inanmıyordu! Beni takmıyordu bile. Sinirlerimin tepeme çıktığını hissettim. "O değildi! Onu öldürecektim neredeyse ama fikri bile yoktu!"
İlgisini yavaşça çekiyordum işte. "Ona gittim ve evini bile taradım! Sonra mekanına gittim. Oğlunun intikamını almak için aptallık yaptı." Hatırladığım şeyle alaycı bir kahkaha attım. "Ne kabul ettiğini bile bilmiyordu aptal!"
Feridun merakla sordu. "Öldürdüysen bana yararın olur." Dudaklarımı ıslatarak, "Hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm." dedim. Aslında hayal kırıklığına uğramadığı gözlerinden belliydi.
"Sonuca gel artık Alaz." dedi otoriter bir sesle. Eskiden bana emirlerini sıralarken bu ses tonunu kullanırdı. "Eee'si adamın bir boktan haberi yoktu!" Sonra yeni çıkmaya başlayan sakalımı kaşıdım. "Aaa söylemeyi unutmadan!"
Neşelenen sesimle şaşkınca baktı bana. İlk defa bu kadar neşeliydim çünkü. "Bil bakalım kimle karşılaştım?" Feridun Çelebi böyle oyunlardan haz etmezdi. Bana 'Devam et' der gibi baktı. Gülümseyerek söyledim. "Feza Gökmen Çelebi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE BATAKLIĞI
Action"Kanlı geçmişi ardında bırakmak sadece kaçıp gitmekle başarılabilecek bir şey değildi." Gerçek adını bile saklayarak yaşayan 'Berat' iki kardeşiyle birlikte normal bir hayat sürdürüyordu. Ta ki kanlı geçmişi onu bir kez daha bataklığa çekene dek. Fa...