Arabada sessiz kaldık. Açıkcası kanlar içindeyken arabaya binmeyi reddetmiştim ama o beni sinirli bir şekilde kulak ardı etmişti. Galiba benim hiçbir şeyim ona ait olan bir şeyi kirletemiyor, ha?
Neyse, arabaya binsem bile yalnız değildik. Şoförü kastetmiyordum. Bu araç neden bu kadar büyüktü ki? Koltuklar karşılıklıydı. Karşımda Feza oturuyordu, yanında ise Hakan vardı. Şoförün yanına ise Hamza kurulmuştu. Benim yanımda ise...
Caesar vardı.
Harika bir ortamdaydım şuan.
Bana gözünü bir saniye bile ayırmadan bakan Feza'ya kaş göz işareti yaptım. "Ne bakıyorsun öyle? Sanki ilk defa yaralı gördün beni." Yüzünde oynama bile olmadı. Nasıl böyle tepkisiz olabilirdi? Eskiden ağzıma sıçıldığında bile tepki vermezdi.
Gözlerim iki saniyeliğine kapanınca bir tane anı gözlerimin önünde belirdi.
"Aldacı olmana rağmen nasıl bu kadar kötü dayak yersin?" diye sordu Feza. Morarmış olan gözüm neredeyse kapanmıştı.
Alayla güldüm. "Dayak mı?" Ona omuz attım içeriye girerken. Bir şişe votkayı kaptığım gibi kafama diktim. "Kaç kişinin leşi çıktı bu ellerden bugün, biliyor musun sen?" Homurdandı ve beni kolumdan sürüklediği gibi koltuğa oturttu.
Yaralarıma pansuman falan yapmayacaktı. Yapabileceği en büyük yardımı beni zorla oturtarak yapmıştı zaten. Yastığın arkasından ucu gözüken kadın tangasını göz ardı etmeye çalıştım.
Ah, lanet kalbim yine acı çekiyordu.
"Önemli olan ne kadar öldürdüğün değil aptal." diye mırıldandı koltuğa kurulurken. Bir sigara yakmıştı.
Seks sonrası zevk sigarası olsa gerekti. Kesinlikle ben gelmeden önce tanganın sahibiyle sevişiyordu. İyi ki ona haber vermiştim. Biliyordum. Kesinlikle böyle olacağını biliyordum.
Gözümü kaçırdım. Onun yanında kendimi aciz hissediyordum. "Sonuçta görevi tamamladım." İlgisiz bir sesle onayladı. Sigarası bitene kadar ona bakmadım. Küllüğe bastırarak söndürdü. Duman odada cam açık olmadığı için tam dağılamadı. Öksürüğümü tutmak zorunda kaldım.
"Bana bak." Ona bakmayı reddettim. İçimde bir yer ondan o kadınla seviştiği için iğreniyordu. Sesi sertleşti. "Bana bakmanı söyledim." Neden onun demesiyle ona bakmıştım ki?
Elleri çenemi buldu ve yarılan yeri okşadı. Gözlerim kapanmak ve dokunuşlarına kendisini bırakmak istedi. Direndim. "İstediğin kadar görevi başarıyla hallet. En büyük başarı nedir biliyor musun?"
Kafamı bilmiyorum dercesine salladım. Şuan küçük bir çocuk gibi olduğumu yemin edebilirdim. "Gerçek başarı bir görevi olabildiğince az zarar görerek başarabilmektir. Kendini görevi halletmeliyim diye atarsan ortaya sonunda göreve gidemeyecek hale gelirsin." Gözlerimi ona diktim.
Ne zamandır böyle konuşabiliyordu? Eli yanağıma çıktı. Orada büyük bir morluk vardı. Okşadığı yer sızladı. "Yani... Daha çok güçlenmek istiyorsan görevleri olabildiğince az zararla atlatmaya çalış. İleride öyle bir duruma gel ki böyle şeyler çocuk oyuncağı olsun senin için. Sadece fiziksel gücünü değil beynini de kullan."
Yüzünü bana yaklaştırdı. "O zaman yenilmez olursun. Sonuçta o kafanda boşuna durmuyor, değil mi?" Hipnoz olmuş gibiydim. Uzaklaşmalıydım. Büyük ihtimalle o yarım saat önce başka bir bedenle birlikte olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE BATAKLIĞI
Azione"Kanlı geçmişi ardında bırakmak sadece kaçıp gitmekle başarılabilecek bir şey değildi." Gerçek adını bile saklayarak yaşayan 'Berat' iki kardeşiyle birlikte normal bir hayat sürdürüyordu. Ta ki kanlı geçmişi onu bir kez daha bataklığa çekene dek. Fa...