...6...

9.2K 641 13
                                    

                                                  
Kuzey ve Asya, Yalçın Doğan ve iki arkadaşının şahitliğinde evlendikleri gün Asya yaşadığı son bir haftayı çoktan unutmuş, solgun yanakları pembeleşmiş, üzerindeki bembeyaz gelinlik içinde melekler gibi kayıp giderken kalbi isyan ediyor, beyni yaptığının doğru olduğuna kalbini ikna etmeye çalışıyordu. Geçen bir hafta Kuzey'i hiç görmemiş, gerekli olmadıkça telefonla konuşmamışlardı. Yalçın bütün bu süre içinde sanki tek işi oymuş gibi onunla ilgilenirken evleneceği adam hakkında zaman zaman ondan bilgi alabilmişti. Bu sayede korkularını biraz olsun hafifletebilmeyi ummuştu çaresizce.
İlk tartışmalarını gelinlik alışverişine çıktığı gün yaşamışlardı. Kuzey onu aradığında saatler süren alışverişin yorgunluğu ile çökmüş kalmış, kahvesinden daha bir iki yudum alabilmişti henüz. Asya, iyi niyetle başladığı konuşmanın nereye gideceğini bilmeden ona gelinlik alışverişi ile ilgili düşüncesini söyleyivermişti.
"Kiralayalım. Nasılsa gerçek değil evliliğimiz, gerçek bir gelinliğe ihtiyacımız yok ki. Neden bu kadar uğraşıyoruz sanki? Ayrıca bunlar bir servet değerinde, çok pahalı." dediğinde karşı tarafın uzayan sessizliğinden ürkmesi gerektiğini anlamamıştı.
Kulaklarını sakinliği ile sağır eden o ses buz gibi olmasına yetmişti.
"Gelin de damat da yeterince gerçek Asya. Atacağın imza da o ölçüde gerçek olacak. Bu yüzden buna uygun bir gelinlik seç kendine. Ayrıca bahsettiğin servet bana ait ve ben bunu dilediğim gibi değerlendirebilecek tek kişiyim yanlış hatırlamıyorsam. Şimdi şikayet etmeyi bırak ve en azından pahalı ve kaliteli bir gelinlik içinde daha güzel resim vereceğini düşün. Biz bir gösteriye hazırlanıyoruz anla bunu artık. Parasını ben ödediğim sürece en iyisini istiyorum. Ev, nikâh gününe kadar hazır olacak. Senden de aynı şeyi bekliyorum. O gün Asya mükemmel görünmeni istiyorum. Anlaşıldı mı?"
Asya, nişanlısı tarafından çocuk gibi azarlandığı bu konuşmanın ardından öfkelenmiş, hırslanmış daha kötüsü yaralanmış vaziyette gözlerini silerek gelinlik aramaya başlamıştı. Bütün bunları yaşarken ona eşlik eden sadece yalnızlığı olmuştu. Yalnız evleniyordu. Ne onunla gelinlik alışverişi yapacak, heyecanını paylaşacak bir annesi, kardeşleri ne de kocasına onu en güzel haliyle teslim edecek bir babası vardı. Kimsesizlik, iliklerine kadar işlediğini fısıldamıştı bütün hafta boyunca yüreğine. Yüreği acımıştı. Şimdi yeni evinde, aynanın karşısında yerlere kadar uzanan, kocasının istediği gibi kaliteli, pahalı ve sade gelinliği ile kendine bakan gözlerindeki hüzne acı karışmıştı. Kendisine en ufak bir yakınlık göstermeyen bir adamla evlenmeyi kabul etmişti. Evliliklerinin sadece bir iş olduğunu sık sık hatırlatan nişanlısını düşündüğünde yutkundu. Kendisini otele göndermeden önce ona ailesinden, üvey annesinden, onunla karşılaştığında nasıl davranması gerektiğinden, günlük yaşamlarının nasıl olacağından, mesafelerden ve bu evlilik sona erdiğinde her ikisinin de almaları gerekeni alacağından konuşmuşlardı. Kuzey, önce kendisi otele gitmeyi düşünmüş ancak evin durumunu görünce Asya'nın otelde kamasının daha mantıklı olacağını söylemişti. O her şeyi mantık ölçüsünde, duygusuzca ve katı bir dille belirtiyor ve istediği şey otomatikman işlevselleşiyordu. O istiyor ve her şey olması gereken hizaya giriyordu. Kendini ipleri çekildikçe hareket eden bir kukla gibi hissettiği zamanlarda bu ürkütücü adamın gözlerinde ufacık da olsa bir duygu belirtisi görmeyi umuyordu ama bu adamın buz tutan gözlerinde asla umduğu şeye rastlamıyordu.
Kalan detayları zamana bırakacağını, aynı ev içinde oldukları süre boyunca her şeyi ayarlayabileceklerini söylemişti Kuzey. Ne yapması ve ne yapmaması gerektiğini iyice anlamasını sağlamak için bütün bu konuşmaları gözlerinin içine bakarak yapmıştı. Yüzünde en ufak bir ifade görememişti genç adamın. Esmer teninin altında, yüzünü kaplayan bütün o sakallarının ve bıyığının altında insani bir duygu kırıntısı aramıştı. Oysa şimdi bugün anlamlı bir şeyler görmeye ihtiyacı olduğunun farkındalığına henüz varabiliyordu.
Kuzey buz gibi, soğuk ve mesafeli bakışlarını ezberletmişti gözlerine. Bu ürkütücü yabancıya karşı duyduğu korku yüreğini titretirken gözlerinde gördüğü o acı ve yalnızlık geri adım atmasına engel oluyordu. Ona her baktığında çarptığı duvarlar korkularını arttırmaktan başka bir işe yaramamıştı ama orada gördüğü ve anlamlandıramadığı izler devam etmesi gerektiğini fısıldıyordu kalbine. Bu yüzden onu her gördüğünde korkuyla irkilmekten kurtulmaya çalışıyordu. Korkup bu evlilikten kaçmaya hazırlandığı her an onun gözleri aklına düştükçe kendini hatırlıyordu. Aynı acı ve yalnızlıkla bakan gözlerin aşinalığında tutsak kalıyordu.
Biri kendinden bu şekilde kaçsa ne yapacağını, ne kadar çok üzüleceğini düşünüp hiç tanımadığı nişanlısı için farkında olmadan kederleniyordu.
Kuzey'in ondan korktuğunu bildiğinin farkındaydı Asya. Bunu ifade ediş biçimi acımasız bir açık sözlülükle cümlelere dökülmüştü çünkü.
"Sana dokunmaya, sana istemediğin bir şey yapmaya niyetim yok, endişelenme. Hoş istesen de böyle şeyler olmayacak bizim evliliğimizde. Bu yüzden beni her gördüğünde yerinden sıçramasan iyi edersin, tepkilerini kontrol edebilirsen daha iyi bir iş çıkarabilirsin. Biz asla normal bir çift olmayacağız bu evin içinde. Dediğim gibi bu bir gösteri ancak bu sana dışarıda bazı şeyleri yaşayabileceğin izlenimi ve cesareti vermesin Asya. Evliliğimiz boyunca planlarını erteleyeceksin. Boşandığında bildiğin gibi yaşarsın, birbirimize karşı en ufak bir sorumluluğumuz kalmayacak o zaman."
Bu cümlelerle hissettiği değersizlik duygusuyla midesine kramplar girmişti. Cevap vermek yerine sadece başını sallamakla yetinmişti o gün. Bu teklifi kabul etmişti, bir söz vermişti. Bütün bunları kendi geleceği ve yaşamı için, hayalleri için kabul eden kendisiydi. Adamdan anlayış, yakınlık, ilgi beklemek gibi bir lüksünün olamayacağını da kendine sık sık hatırlatmak zorundaydı.
Deli gibi çarpan kalbinin üzerine koyduğu elleri buz gibiydi. Karşısındaki boy aynasında yeniden kendine baktı. Başka bir zamanda, başka bir hayatta olmayı ne kadar istediğini fark ettiğinde gözlerine dolan yaşları engelleyemedi. Böyle hayal etmemişti, bu şekilde hayal etmemişti hiçbir şeyi.
"Sen de bir hiçsin Asya. Rüzgârın önüne kattığı kuru bir yapraktan başka neye benziyorsun? Tutunacak bir ağacın bile yok." diye fısıldadı güçlükle.
Birazdan kapı çalacak, Yalçın onu aşağıya indirmek için gelecek ve son olarak ona rahatlatıcı birkaç cümle kuracaktı. Neyi sevip neyi sevmediğini bilmediği bir adamla bir yıl evli kalmak üzere söz vereceği masaya oturacak, kocasının ihtiyaç duyduğu zamanlarda âşık ve mutlu eşi oynamayı öğrenecekti. Onun dışında her şey aynı olacaktı. Yalnızlık, özlem dolu bir sıla türküsü gibi akacaktı yüreğine.
Kendini öldüresiye çalışmasına gerek kalmayacaktı, kocası hayatı ona kolay ve çekilir kılmak için tüm imkânlarından faydalanmasını da anlaşmalarının maddesi olarak belirlemişti. O, her ikisi için de kararlar alıp uygularken kendisi bir kenardan izlemişti. Çaresizliğine, parasızlığına, kimsesizliğine ve yalnızlığına isyan edip,içinde bulunduğu duruma alışmaya çalışarak sessiz bir kabullenişle beklemişti nikâhı. Ve şimdi o gün gelip çatmıştı. Omuzlarından aşağıya açık bıraktığı saçları arasında ışıldayan gelin tacının pırıltılarına bakarken fısıldadı.
"Evleniyorsun...Asya Dağhan olarak geçireceğin bir yılda kim bilir neler yaşayacaksın."
Bir yabancıyla aynı evi ve aynı hayatı paylaşmak için adım atacaktı birazdan. Attığı her adımda biraz daha karanlığa gömülecekti. Kapının hafifçe vurulmasıyla derin bir nefes aldı. Yalçın onu almaya gelmişti. Kendine ait son zamanları tükenmişti. Sahip olduğu tek şey olan özgürlüğünü bir yıllığına satmıştı.
Odaya giren Yalçın onu gözlerinde yaşlarla bulduğunda anlayışla gülümsemeye çalıştı. Ona elini uzattı. Birkaç adımda yanına yaklaşarak yüzündeki yaşları sildi.
"Zor olduğunu biliyorum küçük kıta ama lütfen sen de güvende olacağını, geleceğin için artık endişelenmen gerekmeyeceğini unutma. Sadece bir yıl. İnan hep yanında olacağım, güven bana."
"Size güveniyorum ancak bu korkularımı engellemiyor Yalçın Bey. O..."
"Kuzey, nişanlın... Ondan korkuyorsun, biliyorum. Haklısın, biraz ürkütücü görünüyor ama inan hiçbir şey göründüğü gibi değil. Kuzey çok fazla acı çekti. Vicdanı ile duyguları arasında kaldı. Her şeyle, herkesle baş edebilirdi bir tek şey dışında. Kendisi. O, kendisine yenildi küçük kıta. Kendi duygularını öldürerek, ruhunu kemiren her şeyi yok edebileceğini düşündü ama yok ettiği sadece kendi hayatı oldu. Keşke onu başka koşullarda tanıyabilseydin. Keşke hiçbirimiz şu an bunun için bir arada olmak zorunda kalmasaydık. Şimdi birlikte aşağıya inelim, bizi bekliyorlar. Her şey yoluna girecek."
Asya ıslak kirpikleri arasından ona bakarken Yalçın içinden "Söylediklerine kendin de inanmıyorsun." diye geçirdi.
Eskiden tanıdığı adamla bu yeni adam arasında bocalıyordu. Bu küçük kız için endişelenmekten nefret ediyordu. Onun çaresizliğini ona karşı kullanmaktan, onu bu oyuna çekmekten nefret ediyordu. Yemyeşil gözlerindeki yaş küçücük burnunun kenarlarından dudaklarına kadar uzanan bir yol izlerken öylesine güzel, öylesine masum duruyordu ki. Bu güzelliğinin bile farkında olamayışı ne kadar üzücüydü. Uzanıp yanağından öptü genç kızı.
"Çok güzel bir gelin oldun. Hadi daha fazla gecikmeyelim artık. Kocan nikâh memurunu korkutup kaçırmadan insek iyi olur ancak inmeden önce görmen ve bilmen gereken bir şey var Asya."
"Henüz kocam değil. En azından birkaç dakikam daha var değil mi? Öğreneceğim başka ne kaldı bilmiyorum. Nişanlım her şeyi tek tek ve sürekli hatırlatıyor zaten." diye kederle mırıldanarak gülümsemeye çalıştı Asya. Küçük, bembeyaz elleriyle yüzündeki yaşları sildi.
"Anlaşma Asya. Bunu görmen gerek. Bir yıl sürecek evliliğiniz ve bitiminde haklarını bilmen için. Yaptığın şey çok önemli ve bunun da bir karşılığı olacak daha önce sana bahsettiğim gibi. Kuzey, özellikle bunu gördükten sonra nikâhın kıyılmasını istiyor ."
Yanında getirdiği kâğıtları ona uzattı. Asya titreyen elleriyle aldığı kâğıtları okumak için aynanın yanında duran koltuğa oturdu. Islak gözleriyle yazılanları okuyup anlamaya çalışırken bu yaşadığının gerçekliğini iyice sindirdi. Bütün maddeleri gözden geçirirken yazılanların bir tanesi bile beynine yerleşmemişti. Son sayfadaki boşanma konusuna geldiğinde gördüğü rakam ise nefesini kesmeye yetmişti.
"Bu... Bu rakam..."diye fısıldadı şaşkınlıkla.
"Boşandığınızda senin için açılan hesaba yatacak o para. Bütün geleceğini garanti altına almak için. Ayrıca evliliğiniz süresince bütün kişisel ihtiyaçların karşılanacak, rahat edecek ve bu evin hanımı olacaksın. Bu süre içinde aldığın her şey sende kalacak."
"Bunu kabul edemem Yalçın Bey. Çok fazla para bu."
Yalçın kızın şaşkınlığı ve saflığı karşısında gülümsedi. Onun için saf masumiyet diye düşündüğü geçmiş günler aklına geldiğinde yanılmadığını görmek hem üzüntü hem de gurur vermişti şimdi. Uzanıp küçük ellerini tuttu ve o güzelim badem yeşili gözlerine baktı uzun uzun.
"Asya sen nasıl bir şeysin, nasıl bir yüreğin var senin? Şu an yaptığın şeyin ne kadar önemli ve değerli olduğu konusunda bir fikrin yok değil mi? Ama anlayacaksın. Bunları nikâhtan sonra uzun uzun konuşacağız tamam mı? O para Kuzey'in sahip olduğu şeyler yanında denizde bir damla su kalır canım. Onu dert etme sen. Buna sonuna kadar hatta belki daha fazlasına layıksın. Hadi Kuzey'i daha fazla bekletmeyelim yoksa gerçekten korkunç olabilir bana karşı." diyerek ayağa kaldırdı onu.
Genç kız şaşkınlığını ve anlaşmayı unutup nemli gözlerini kırparak gülümsemeye çalıştı.
"Hayat hep böyle miydi yoksa sadece benim için mi sürprizlerini bekletti Yalçın Bey?"
"Hayat, senin düşündüğünden daha acımasız Asya. Sen ve Kuzey belki de hak etmediğiniz hayatları yaşadığınızdan bir araya geldiniz. Belki bu da kaderinizin bir parçasıydı. Bunları yaşamanız gerekiyordu belki, kim bilebilir ki?"
"Haklısınız. Sadece kader değil mi yaşadığımız?"
"Öyle sanırım. Artık inelim mi, hazır mısın?"
"Gidelim." diye fısıldadı Asya kaderine yürürken.
"Gidelim ve ne olacaksa olsun artık."

Sen Giderken... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin