Gözlerini aralamaya çalışırken burnuna gelen kokuyla yüzünü buruşturdu genç kadın. İnleyerek doğrulmaya çalıştığında bir yandan da yaşadığı şeylerin gerçek olup olmadığını düşünüyordu. Kuzey'i gördüğünü hatırladığında korkuyla karışık bir ürperti geçti bedeninden. Derin bir nefes alarak uzandığı yerden doğrulup oturdu. Nem ve rutubetin kokusu genzini yakmıştı. Kulak kabartıp etrafta bir ses olup olmadığını dinledi bir süre. Hâlâ titreyen bacaklarının üzerinde doğrularak kapıya doğru yöneldi. Bir yandan da umutsuzca bunun kötü bir rüya olmasını diliyordu ya da hayal gördüğünü düşünmek istiyordu ama kalbinin derinliklerinde bunun ne hayal ne de rüya olmadığını biliyordu. O hayal değildi ve hiç olmadığı kadar gerçekti.
Kuzey tıpkı onu ilk gördüğü gün gibi karanlık ve öfkeli bakışlarıyla yeniden hayatının parçası oluvermişti. Onu bulmuştu.
Boğazına kadar yükselen hıçkırığını bir iniltiyle yutup kapıyı açıp odadan çıktı ve aynı anda duyduğu o tanıdık sesle olduğu yerde donup kaldı.
"Bir yere mi gidiyorsun?"
Sesi buz gibiydi. Ne bir duygu kırıntısı ne de bir anlam vardı. Nefesini ve cesaretini toplayıp yavaşça ona döndü ve gözlerini bir zamanlar kocası olan, âşık olduğu bu ürkütücü adama dikti. Çenesini hafifçe kaldırarak mırıldandı pürüzlü bir sesle.
"Bütün bunların ne kadar gerçek olduğunu anlamaya çalışıyorum."
Kuzey neredeyse hırıltılı bir sesle güldü.
"Gerçek... Gerçek neymiş sevgili karıcığım? Anlayabildin mi bari? Benim de anlamamı sağlayacak mısın?"
"Eski karın..." diye mırıldandı Asya titreyerek.
"Ah yanılıyorsun, çok yanılıyorsun Asya. Hâlâ karımsın ve inan bana öyle de kalacaksın. Tabii ki koşullarımız değişecek doğal olarak."
Asya şaşkınlık ve korkuyla kanının çekildiğini hissediyordu. Titreyen ellerini birbirine kenetledi.
"Biz, biz boşanmadık mı? Sana yolladım. Hiçbir şey istemediğimi, boşanmak için gerekli bütün evraklarımı imzaladığımı yazdım. Bunu istediğini sanıyordum. İstediğin buydu. Neden?"
"Bunları karşılıklı konuşmak için olan zamanımızı kısaltan ve arkasında en ufak bir iz bile bırakmadan çekip giden sen mi soruyor neden diye? Ne oldu Asya, benim gerçek karım olmak için karşıma dikilen o cesur kıza ne oldu? Korkuyor musun? Seni hemen boşayacağımı mı sandın? Şimdi gerçekten beni şaşırtmaya başladın işte. Eğlenceli olacak bundan sonrası."
"Burada ne arıyorsun Kuzey? Biz ayrıldık. Sen beni hiçbir zaman gerçek anlamda istemedin. Bunu her gün hatırlattın bana. Ben de sana istediğini verdim. Kendi yollarımıza gitmemiz gerektiğini söyleyen sen değil miydin? Şimdi ne istiyorsun benden, neden buradasın?"
Asya genç adamın öfkeli birkaç adımda yanına geldiğini görerek korkuyla birkaç adım geriye sıçradı. Gözleri delice parlayan ve öfkeyle soluyan adam kolunu demirden bir pençe gibi sıktığında acıyla inledi.
"Neden mi buradayım?" diye soludu genç adam öfkeyle.
Onu bez bir bebek gibi içerideki koltuğa kadar sürükleyip neredeyse fırlatırcasına koltuğa oturttu.
"Üç yılımın nasıl geçtiği hakkında bir fikrin var mı senin, bana neler yaşattığın hakkında bir fikrin var mı?" diye öfkeyle bağırdı.
Oturduğu koltukta iyice küçüldü Asya. Titrediğini görmesin diye kollarıyla bedenini sardı. Acıyla yutkundu, acıyan kolunu ovaladı farkında olmadan. Öfke ve gerilim yüklü bir sessizlikten sonra fısıldadı zayıf bir sesle.
"Ben... Ben senin de bunu istediğini sanıyordum. İkimiz için de en iyi olanı yapmak istedim."
"Bana sordun mu? Sabah uyandığımda seni yanımda görmediğimde, evden ve hayatımdan da tamamen gittiğini anladığımda ne hissedeceğimi sanıyordun? Aman ne güzel yaptın diye mutluluk şarkıları söyleyebileceğimi mi? Bana beni sevdiğini söyleyen, hayatımın en mutlu gecesini yaşadığım kadın çekip gittiğinde ne yapmalıydım? Nasıl bu kadar bencil olabildin, uyanmamı bekleyemez miydin?Benim adıma düşünmek yerine sabahı bekleyemezmiydin?"diye bağırdı.
"Anlaşmayı feshedeceğini söylemiştin zaten." diye cevap verdi gözyaşlarıyla Asya.
"Seni korumaya çalışıyordum. Lanet olsun, kendimi suçlu hissediyordum. Senin başına gelenlerden sorumlu tutuyordum kendimi. Tanrı'nın cezası sana değer veriyordum, bunu da mı göremedin?"
"Kuzey..." diye fısıldadı Asya titrek bir sesle.
Genç adam sanki onu duymuyor gibiydi. Öfkeyle yarı loş odanın içinde gidip geliyor, anlaşılmaz şekilde bir şeyler mırıldanıyordu. Aniden onun oturduğu yerin önünde durup delici gözlerini ıslak yüzüne dikti.
"Üç yıl boyunca yaşayıp yaşamadığından bile emin olamadım. Aramadığım yer, girip çıkmadığım delik kalmadı. Her yere baktım. Karakollar, hastaneler, varoşlar... Aklına gelebilecek her yere. Morglara gittim, delirecek gibi oldum günlerce. Bir kez olsun aramadın, bir kez olsun iyi olduğuna dair en ufak bir ses çıkarmadın. Sen günler önceden her şeyi planladın ve o gece... Tanrı'm o gece... O geceden sonra kalbimi de söküp yerinden çıkararak çekip gittin. Gitmeye kararlı olduğun için o gece yaşandı. Beni tuzağa düşürdün. Bana olacakları düşünmedin.Ne hissettiğim ya da ne hissedebileceğim hiç önemli değildi değil mi?"
"Bu doğru değil. Seni sevdim ben, o gece aşktı var olan."
"Seni küçük sahtekâr. Aşkmış! Beni sevdiğini söyleyip giderken de var mıydı aşk?"
"Kuzey inan bana böyle olmasını istemedim. Seni üzmek, endişelendirmek istemedim. Ben sadece her şeyi senin için kolaylaştırmak istedim inan bana."
"Sana inanmak mı? Bana âşık olduğunu söylediğin o gece sana inanmıştım Asya. Beni sevdiğine o gece gerçekten inanmıştım. O gece Tanrı biliyor ya benim için bile iyi bir şeyler olduğuna inanmıştım. Seni sevdiğime inanmıştım. Sana inanmamı istiyorsun. İşte şimdi hayal görüyorsun."
Asya acıyla gözlerini kapattı. Yanaklarından süzülen yaşlara aldırmadan mırıldandı.
"Şimdi ne olacak? Tamam beni buldun, söyleyeceklerini söyledin."
Kuzey hiç sesini çıkarmadan onu süzdü. Genç kadın gözlerini aralayıp ona baktığında kaşlarını daha çok çattı.
"Ne olmasını istiyorsun?"
"Hayatıma dönmek. Lütfen... Bütün bunları yapabilmek çok zamanımı aldı ve çok zordu Kuzey. Bir işim var. İşe gitmek zorundayım. Özür dilerim, ben gerçekten üzgünüm."
"Üzgün mü? Daha üzülmek için çok zamanın olacak sevgili karıcığım ve senin hayatın benim. Bundan öncede bundan sonrada senin tek hayatın benim.Bunu anladığın gün buradan çıkıp gideceğiz, daha önce değil."
Asya gitgide solan yüzünde irileşen gözlerle kocasına baktı.
"Bunu yapamazsın. Kuzey bu hiçbir şeyi değiştirmez."
"Öyle mi? Göreceğiz, nasılsa bir yere gitmiyoruz."
"Ama işim..."
"İşe gelemeyeceğini biliyorlar."
"Sen, nasıl? Aman Tanrı'm!" diye inledi dehşetle Asya.
"Eşyalarını getireceğim. Evin anahtarlarını ver."
"Ne, neden?"
"Anahtarlar dedim."
"Kuzey yapma. Sakinleştiğinde konuşalım bunları. Biz bir anlaşma yapmıştık ve ben üzerime düşeni yaptım. Beni zaten bırakacaktın Kuzey. Lütfen bırak gideyim."
"Evet, anlaşma ve sen anlaşmayı süresi dolmadan ihlal ettin güzelim. Şimdi yeni bir anlaşmamız olacak. Kurallar değişti. Şimdi ver şu anahtarlarını." diyerek elini uzattı genç adam.
Asya titreyen parmaklarıyla yerde duran çantasına uzanıp anahtarlarını çıkardı. Yalvaran gözlerle baktı Kuzey'e. Hiçbir tepki göremeyince anahtarları uzattı. Parmakları bir an birbirine dokununca uzanıp elini tutmamak için güçlükle tuttu kendini. Kuzey anahtarları alıp sırtını dönüp yürümeye başladı. Aniden durdu ve omzunun üzerinden mırıldandı buz gibi bir sesle.
"Buradan çıkıp gitmeyi aklından bile geçirme Asya. Bunu bir kez daha yaparsan ve döndüğümde seni burada bulamazsam inan bana buna pişman ederim seni."
Asya konuşamadı, sadece acıyla yutkundu. Kapının sert bir şekilde kapandığını duyduğunda hıçkırıklara boğuldu. Yarı karanlık odanın içinde hıçkıra hıçkıra ağladı. Bir süre sonra yerinden kalkıp pencerelerin kalın perdelerini açtı ve odaya biraz hava girebilmesi için pencereleri açtı. Hava kararmıştı, başını kaldırıp yıldızlara baktı üzüntüyle. Üç yıl boyunca o yıldızlara bakıp düşündüğü adam şimdi yanındaydı. Öfkeden gözü dönmüş bir şekilde, bütün yıkımıyla ve özlediği varlığıyla.
İçeriyi aydınlatmak için duvarları yokladı ve aradığını bulduğunda odadaki ışığa gözlerini alıştırmaya çalıştı. Evin içinde gezdirdi gözlerini. Eski eşyaların dağınık durduğu büyükçe bir odaydı burası. Duvarlardaki boya bakımsızlıktan ve nemden yer yer yeşile dönmüş ve kabarmıştı. Burnuna gelen keskin kokunun kaynağını görünce bir pencere daha açtı. Bu karanlıkta gitmek istese bile bir yere gidemeyeceğini bilmenin çaresizliği ile olduğu yere çöküp yeniden hıçkırıklara boğuldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Giderken...
RomanceSanki ben camdan bir vazoyum da birileri üzerimden tüm örtülerimi sıyırmış...açıkta kalmışımda ufacık bir sarsıntıda düşüp kırılacakmış gibi. Benim bıraktığım her şey bir başkasına yuva olmak için hazır artık.