...40...

7K 499 13
                                    

                                                    

Her günün farklı bir azap içinde geçmesi neredeyse rutinleri arasına girmişti. Her sabah onunla uyanmanın, gecenin bir yarısı uyanıp üzerine yığılıp kalan küçük bedenin ağırlığını hissetmenin, sürekli üzerini açıp duran ve sonra da üşüdüğü için gecenin bir yarısı bir top haline gelip kollarının arasına sokulan kadın yüzünden bütün dengesinin altüst olması -ki kontrol altına almak için büyük çaba harcadığı hormonlarını katmıyordu bile hesaba- korkunç bir hal almaya başlamıştı.
Günler geçiyor, Asya her gün sabah onu yolcu etmek için erkenden kalkıyor, daha gözlerini aralamayı bile başaramadan mutfağa inip onun için kahve hazırlıyor, o kapıdan çıkıp uzaklaşana kadar da yerinden ayrılmıyordu. Ona defalarca erken kalkmasına gerek olmadığını ve hatta bunu istemediğini söylemesine rağmen o bıkıp usanmadan bildiğini okuyordu.
Kalkıyor, kahvesini hazırlıyor, onu kapıya kadar geçiriyor, akşam eve döndüğünde yemeğe birlikte oturuyor ve gününün nasıl geçtiğini soruyor sohbet ediyordu. Buraya kadar dayanabiliyordu. En azından buraya kadar kontrolü elinde tutabiliyordu. Asıl işkence yatmak için yukarı çıktıklarında başlıyordu.
Bazı geceler öylesine yorgun oluyordu ki yatar yatmaz bir çocuk gibi hemen uykuya dalıveriyordu. O zamanlar rahat nefes alıyordu. O zamanlar ona dönüp güzel yüzünü saatlerce seyredebileceğini biliyordu. Bir de uyumayıp ona sorular sorduğu ve uyuyana kadar konuştukları anlar vardı. İşte o zaman kelimenin tam anlamıyla çıldırmanın eşiğine geliyordu. Çünkü konuşurken sürekli elleriyle bir şekilde ona dokunuyordu. Defalarca onu uyarmıştı. Ona dokunmamasını özellikle istemişti ama her defasında unuttuğunu söyleyip aynı eylemi büyük bir kararlılıkla tekrarlıyordu Asya. Kimi zaman onun bu hallerine güldüğü oluyordu. İçinde yeşermeye başlayan çocuksu neşenin onunla birlikte yeniden canlanması karşısında şaşkınlığa düştüğü de oluyordu. O pamuklu geceliği her giydiğinde gözlerini sımsıkı kapatıp bütün bunları görmezden geldiği zamanlar dışında her şey yolunda gibi görünmesini sağlamaya çalışıyordu.
Asya, hayatının her zerresine nüfuz etmeye kararlı bir biçimde hayatının her yerindeydi. Sanki geçen üç yılın acısını çıkarmak istercesine, büyük bir adanmışlıkla sürekli etrafında bir yerlerde oluyordu. Ondan uzak durmak tamamen yersiz bir çaba gibi kalıyordu artık. Onu öptüğü en son günden bu yana neredeyse iki hafta geçmişti. Kazayla neredeyse burun buruna geldikleri anlarda -ki o anlar genelde banyo kapısı veya oda kapısı arasında gerçekleşiyordu- gözlerini dudaklarından ayırmak için neredeyse kör olmayı diliyordu. Ve her gece onun "İyi geceler sevgilim..." diyen sesi içine işliyordu. İçinde sıcacık bir yumak gibi birikiyor, bütün damarlarına dağılıyordu. Ona cevap vermiyor, genelde uyuduğunu düşünmesini istiyordu. O ise bıkmıyordu. Her gece o cümleyi söylemeden uykuya dalmayı reddediyordu sanki.
Karısı bütün varlığı ile hayatını yeniden ve daha kesin bir şekilde ele geçiriyordu. Ne kadar dayanabileceği veya ne kadar direnebileceği konusunda ilk kez bu sabah şüpheye düşmüştü. Ofisindeki sandalyede dönerek ayağa kalktı. Boydan boya cam olan pencereye yaklaşıp düşünceli bir şekilde dışarıdaki manzarayı izlemeye koyuldu. Sabah uyandığında olanları düşündüğünde dudaklarında beliren gülümsemeye engel olamadı.
Uyandığında yavaşça dönüp ona bakmış ve uyanık olup olmadığını kontrol etmek istemişti ve karısı hakkında keşfettiği yeni şeyle gülmekten kendini alamamıştı. Küçücük bedenini kocaman yatağa sığdırmak için yatağın her yerinde dolaşıyordu uyurken. Ya kendi çaresiz bedeni üzerinde çapraz yatıyor, bütün ağırlığı ve sıcaklığı ile sabaha kadar kan ter içinde işkence çekmesine neden oluyordu ya da başı yatağın ayakucundan bir yerden çıkıyordu. Bu sabah olduğu gibi. Başının olması gereken yerde, yastığının üzerinde, küçük bir çift ayak gördüğünde gülme isteğini güçlükle zaptetmişti.  Yavaşça doğrulup başının altına yastık koymuş, sessizce saçlarının kokusunu içine çekerek başını öpmüştü. Ayak parmaklarına sürdüğü kırmızı ojeleri gördüğünde içinden ılık bir şeyler akıp gitmişti. Büyümeye çalışan küçük bir kız çocuğunu andırıyordu uyurken. Öylesine dağınık, öylesine masum ve öylesine kendisi gibi.
Sessiz olmaya çalışarak banyoya girmiş ve yine aynı sessizlikle duşunu alıp çıkmak üzereyken kapı aniden açılmış, hazırlıksız yakalandığı için de burun buruna gelmişlerdi. Ve Asya uykulu gözlerini güçlükle aralayarak ona bakmış, çıplaklığının hiç farkına varmadan mırıldanmıştı.
"Uyandım."
Şaşkınlıktan donakalmış bir şekilde güçlükle konuşabilmişti.
"Görüyorum."
"Gittiğini sanmıştım. Ben kahveni hazırlayayım." diyerek onu şaşkınlıktan nutku tutulmuş bir halde bıraktığının farkında olmadan geçip gitmişti yanından..
Asya sarsak adımlarla banyodan çıkıp odayı terk etmişti. Odaya geçip giyinirken evliliklerinin ilk günlerinde onun odasında neler yaptığını merak ettiğini hatırlamıştı. Onu uyurken seyretmek istediği zamanlar yüzünde gülümsemeler oluşmasına neden olmuştu. Karısı, kolay uyuyan ama uyanmak konusunda aynı kolaylığı yaşayamayan, komik, güzel, eğlenceli bir kadındı.
Kahvelerini içtikten sonra evden çıkarken ona el sallamış, uykusu o âna kadar da açılmamıştı. Banyoda yaşanan olayın farkında bile değildi ve farkında olduğunda yanaklarında oluşacak olan kızarıklığı da kaçırmıştı. Farkında olsa vereceği tepkiyi merak etmişti. Farkında olsa, ona sarılsa kendi vereceği tepkiyi düşününce ateş basmıştı.
Bu tip küçük kazaları o odanın içinde yaşamaları kaçınılmazdı. Kendini bundan koruyacak hiçbir şey yoktu. Asya kendi odasına taşınmaya hiç niyetli görünmüyordu ve işin kötüsü o da artık onunla uyumaya alışmıştı ve gitmesini istemiyordu.
Telefonun sesiyle masasına dönerken hâlâ gülümsediğini fark etti. Son zamanlarda kendini hep bu halde yakaladığını düşündü, nedenini sorgulamadı çünkü o neden şu an telefonun diğer ucunda olabilirdi. Çünkü bu da rutine bindirdiği diğer şeyler arasındaydı.
"Efendim..." diyerek açtı telefonu.
Asistanının sesini yankılandı kulağında ve kendini koltuğa bıraktı.
"Eşiniz hatta Kuzey Bey, önemli olduğunu söyledi."
Kuzey gülümsedi yeniden. Ne zaman önemli değildi ki arama sebepleri. Her zaman önemli bir sebebi oluyordu nasılsa.
"Bağla."
Bir saniye sonra telefonun ucunda karısının yumuşacık sesi bütün düşüncelerine son verdi.
"Kuzey orada mısın?"
"Evet, tabii ki buradayım."
"Cevap vermeyince hâlâ bağlanmaya çalıştığımı düşündüm."
"Üzgünüm, dalmışım. Önemli olduğunu söylemişsin."
"Ah evet, köpek istiyorum."
Kuzey duyduğu şeyi anlamaya çalışarak yaslandığı koltuktan masaya doğru eğildi ve kısık bir sesle sordu.
"Köpek mi?"
"Evet. Güzel, tüylü ve sadık bir köpek istiyorum. Çok büyük olması şart değil küçük bir şey de olur. Bahçeye onun için kulübe koyabiliriz, evin içinde dolaşmasına sen varken izin vermem. Köpek seviyorsun değil mi?"
En önce sorması gereken şeyi son anda hatırlayarak soran karısının sözleri karşısında şaşkınlığından sıyrılan Kuzey yeniden koltuğa yaslandı.
"Nereden çıktı köpek işi?"
"Çünkü bütün gün sıkılıyorum ve arkadaş istiyorum. Ayrıca bahçeli ve büyük bir evimiz var, köpeğimiz neden yok?"
"Tabii. Evet, mantıklı. Köpeğimiz neden yok... Çünkü ben buna ihtiyaç duymadım hiç."
"Köpek sevmez misin?"
"Genel olarak hayvanları severim Asya, köpekler de onlara dâhiller."
"O zaman almama izin vereceksin."
"Öyle bir şey söylemedim ve kesinlikle bir köpek istemiyorum..."
"Ama hayvanları seviyorum dedin."
Kuzey tam cevap vermeye hazırlanırken telefona yansıyan havlama sesiyle kaşlarını çattı.
"O ses bir köpeğe mi ait Asya?"
"Şey evet... Benimle aynı şekilde düşüneceğini umduğum için bir tane aldım daha doğrusu onu buldum.Bu sabah, sen çıktıktan sonra.Ben tam alışveriş yapıyordum..."
Kuzey onun konuşmasını keserek müdahale etti.
"Asya...Asya beni dinler misin ? Evimde bir köpek istediğimi kabul ettiğimi ve bu konuyu konuştuğumuzu hatırlamıyorum.Ve şu anda evde bir köpek var öyle değil mi?"
"Çünkü bu evde ikimiz yaşıyoruz unuttun mu?Bana istediğimi yapabileceğimi söyledin bende onu istiyorum."
"Unutmam mümkün mü? Nasılsa her şekilde hatırlatıyorsun. Her neyse, tamam. Hayır desem ne yapacaktın, köpeği geri mi verecektin sahibine?"
"Hayır."
"Tamam Asya. Onu evin içinde istemiyorum, buna dikkat edersen iyi olur. Köpek tüyünden nefret ederim."
Asya coşkuyla ve mutlulukla teşekkür etmeye başladığında Kuzey bundan sonraki hamlesinin ne olacağını düşünmeye başlamıştı bile. Telefonu kapatıp derin düşüncelere daldığı sırada Yalçın odanın kapısında belirdi.
"Öğlen yemeğine birlikte çıkalım mı?"
"Olur, çıkarız. Of Tanrı'm... Bir köpek eksikti."
"Pardon, köpek mi dedin?"
"Sana demedim. Asya eve bir köpek almanın en gerekli ihtiyaç listemizde yer aldığına karar vermiş."
"Harika, demek köpek alacaksınız."
"Almış bile. Tanrı'm, ne yapmaya çalışıyor anlayamıyorum ve buna ne kadar dayanabilirim bilmiyorum."
Yalçın muzip bir şekilde güldü ve onun omzuna vurdu.
"Geçecek, üzülme. Oldukça acısız bir geçiş dönemi olmasına çalış. Küçük bir kızdan korktuğunu söylemeyeceksin değil mi? Hadi kalk, yemeğe gidelim."
Kuzey ters ters ona bakıp dişlerinin arasından mırıldandı. O küçük kızın küçük bir işkence aracına dönüştüğünü ona söyleyerek yeni bir konuşma konusu yaratmaya hiç niyeti yoktu.
"Sana acısız bir kovulma hediyesi de verebilirim unutma."
"Beni sadece işten kovabilirsin, hayatından kovamayacağını da en iyi sen biliyorsun. Hadi asma suratını da kalk çıkalım. Demek artık bir köpeğiniz var. Evcil bir aile. Vay be... Kadınlar inanılmaz yaratıklar."
"Sen çeneni kapayacak mısın?"
"Tamam, sustum."
Kuzey çaresiz şekilde ayağa kalkıp arkadaşının peşinden giderken bu akşam eve döndüğünde onu neyin beklediğini düşünmemeye çalıştı.

Asya telefonu kapatıp bacaklarını koltuğun kolundan sallamaya başladı. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle mırıldandı.
"Ne kadar dayanabileceğini göreceğiz aşkım. Bakalım buna ne diyeceksin?"
Kapının sesini duyduğunda neredeyse zıplayarak kapıya koştu. Kader Hanım ve kızı Seda'yı gördüğünde neşeyle onlara sarıldı. Kader Hanım ona bakarak mırıldandı.
"Bu kez ne planlıyorsun?"
"Köpek aldım, kocaman."
"Ne? Aman Tanrı'm, nerede o? Sakın evde dolaşıyor deme bana."
Asya kahkahalar atarak sarıldı yaşlı kadına.
"Korkma, bahçede. Adamlar köpek evi yapıyorlar bahçeye."
"Kocan buna ne diyecek?"
"Az önce söyledim. Ona küçük bir köpek aldığımı, bana arkadaş olacağını söyledim." diyerek bahçe kapısını açıp onları birkaç adamın çalıştığı köşeye götürdü.
Köpeği gördüğünde Seda neşeyle Kader Hanım ise dehşetle çığlık attı. Kader Hanım kızının arkasında durup kızgınlık ve korkuyla Asya'ya verip veriştiriyordu.
"Bu küçük bir şey mi? Bu bir canavara benziyor. Bu hayvanın gözleri nerede? Sakın bana yaklaşmasına izin vermeyin. Bağlı mı o şey?"
Asya gülmekten ağrıyan karnını tutarak ona sarıldı.
"Korkma. Gözleri tüylerinin altında ama ne kadar şeker değil mi? Kesinlikle evcil ve zararsız. Görür görmez almak istedim, çok tatlı."
"Belli oluyor. Bakalım Kuzey Bey de senin kadar tatlı diyecek mi bu yaratığa? Adamı sonunda tımarhanelik edeceksin. Üç yıl sonra adamcağıza bu kadar eziyet etmeni kınıyorum Asya."
"Ona eziyet etmiyorum canım sadece onun için neler yapabileceğimi görmesini istiyorum. Hem bahçeli bir evde köpeklerimizin olmasının nesine kızacak ki?"
"Köpeklerimiz mi, başka da mı var? Tanrı kocana yardım etsin, sen delirmişsin."
"Şakaydı. Bir tane yeter bana. Onunla zaman geçirmek, evde yalnız başıma sıkılmaktan iyidir."
"Hani okula başlamayı düşünüyordun sen?"
"Başlayacağım. Köpeğimin olması buna engel değil ki."
Asya kahkahalar atarak Seda'ya ve yeni köpeğine doğru eğildi. Seda bir yandan köpeği severken Asya'ya baktı.
"Harika bir şey bu Asya. Kocan istemezse bana verir misin? Lütfen... Adı ne bu güzelliğin?"
"Biber..." deyiverdi Asya yere çömelirken.
"Ona Biber diyorum."
"Neden?"
"Onu bulduğumda akşam yemeği için biber alıyordum çünkü."

Akşamüzeri ofisten çıkmak için hazırlanan Kuzey, koridorda Yalçınla karşılaştığında onu eve davet etmek üzereydi. Uzun zamandır bir araya gelemediklerini fark ettiğinde erkek erkeğe oturup konuşabileceği ve Asya ile yaşayacağı işkencenin şiddetini azaltacağını da düşünerek aniden karar vermişti. Üstelik bugün bir de köpek konusu vardı.
"Off..." diye söylendi.
Yalçına gülümsemeye çalışıp mırıldandı.
"Akşam için bir planın var mı?"
"Hayır, aklından ne geçiyor?"
"Bu akşam yemeğini bizimle ye."
"Sen her akşam evde düzenli yemek yemeye başladığının farkındasın değil mi? Dostum seni de kayıplar listesine almam yakındır desene. Bunu Serdar'a da söylemem gerek. Uzun zamandır kendini bu konuda yalnız hissediyordu, mutlu olacaktır."
"Öyle bir şey yaparsan seni şu pencereden aşağı atmam çok rahatlatıcı olacak emin ol."
Yalçın kahkahalarla gülerken Kuzey telefona uzanıp sürprizlerle dolup taşan karısını arayıp yemekte misafirleri olacağını haber vermesi gerektiğine karar verdi. En azından bu akşamı rahat atlatabilecekti bu sayede.

Eve geldiklerinde Kuzey arabadan inerken sıkıntıyla içini çekince Yalçın ona bakıp mırıldandı.
"Hayrola, o kadar kötü mü?"
"Tahmin bile edemezsin ve bu konuda ben de tek kelime etmeyeceğim. İn hadi."
Birlikte salona girdiklerinde mutfaktan Asya'nın neşeli sesi yankılandı.
"Salona geçin, her şey hazır. Ben de hemen geliyorum."
"Eminim hazırdır..." diye homurdandı Kuzey.
Yalçın gülmesini zor tutuyor gibi dudaklarını kenetledi ve öksürmeye başladı.
"Keser misin şunu? Sinirlerime dokunuyorsun." diye mırıldandı Kuzey gergin bir şekilde.
"Tamam, tamam... Kestim ama..."
"Tek kelime etme, anladın mı? Tek kelime!"
İki adam salona geçtikleri sırada açık olan bahçe kapısından hızla fırlayan bir kütlenin Kuzey'in üzerine gelmesi saniyeler aldı. Yalçın şaşkınlıkla Kuzey ise daha çok öfkeyle bağırdı.
"Bu da ne? Aman Tanrı'm bu yaratık da neyin nesi? Asya... Asya buraya gel."
Asya koşarak mutfaktan çıktığında iki adamı ve Kuzey'in etrafında dönüp duran Biber'i görerek olanca neşesiyle cıvıldadı.
"Biber, kızım babana merhaba mı dedin sen? Ama eve girmenin yasak olduğunu söylemiştim sana. Çabuk evine."
Yalçın ve Kuzey'in dudaklarından aynı anda aynı kelimeler dökülüverdi.
"Baba mı?"
"Baba mı?"

Sen Giderken... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin