Kuzey, yanında Yalçınla şirketten ayrılırken son üç ay boyunca bütün bu işleri kurtarmak için katlanmak zorunda olduğu şeyleri düşünüp içinden küfür etti. Yalçın kadar sabırlı olabilmeyi dilese de bugün onun da sabrının sınırlarının zorlandığına şahit olmuştu. Nihan, mümkün olan her şeyi kullanarak haddinden fazla ileri gidebileceğini ispat etmişti. Bir süredir üstü kapalı tehditler savurmaya başladığından bu yana öfkesi gözünü karartacak kadar boyut değiştirmişti. Bu yüzden Asya'nın okula şoförle gidip gelmesi konusunda ısrarlı davranmıştı. Onu ürkütmeden sadece rahat etmesini istediğini düşünmesini sağlamaya çalışıyordu.
Üvey annesinin sınırları yoktu. Ne kadar ileri gideceğini ise Tanrı bilirdi. Bu yüzden hiçbir şeyi şansa bırakmayacaktı.Onun olan hiçbir şeye yaklaşmasına izin vermeyecekti. Buna karısı da dâhildi. Özellikle ona asla yaklaşmasına izin vermemeliydi. Seyahatten döndükten sonra Asya ile bu konuda uzun bir konuşma yapmak zorunda olmak şimdiden onu fazlasıyla geriyordu. Gitmeden önce ona hoşuna gideceğini düşündüğü bir sürpriz hazırlamıştı. Son günlerde arkadaş olabilmeleri adına gösterdiği çaba bir ödülü hak ediyordu. Yalçın'ın sesiyle kendine geldi.
"Bir şey mi söyledin?" diyerek baktı dostuna.
"Sen başka bir yerlerdeyken sormuştum. İyi misin sen?"
"Dalgınım biraz, daha çok endişeliyim. Asya için."
"Ben de öyle ama gerekli önlemleri alırız merak etme. Asya ile konuşmamı ister misin bu konuyu?"
"Hayır, bunu benden duyması daha iyi olacak. Döndükten sonra konuşacağım. Bu geceyi mahvetmek istemiyorum."
"Randevunuz var değil mi, nereye götüreceksin onu?"
"Bale gösterisine."
Yalçın olduğu yerde hayretten iyice açılmış gözlerle ona baktı.
"Bu bir şaka olmalı. Ciddi olamazsın."
Kuzey gülerek arabasının kapısını açtı.
"Çok ciddiyim. Kuğu Gölü'nü izlemeye götüreceğim."
"Romantizme bakar mısın yalnız. Sen baleden hoşlanmazsın ki."
"Ama o hoşlanıyor ve biliyorsun ki bunu hak etti. Onun mutlu olmasını istediğini sanıyordum."
"Evet, istiyorum ama seni orada görmek için de hayatımın önemli bir kısmını feda edebilirim."
"Dalga geçmeyi bırak, geç kalıyorum. Eve gidip onu almam gerek. Seni ararım ve seyahatin detaylarını konuşuruz."
"Öyle olsun. İyi eğlenceler. Güzel karına sevgilerimi ilet. Bir gün onu ben de dışarı çıkarmak isterim."
"Belki bir gün. Git işine."
Eve kadar bir haftalık yokluğunda Asya'yı o evde yalnız kalmamaya nasıl ikna edeceğini düşündü. Bunu ona açıklayamazdı. Şimdi söylerse genç kız iyice tedirgin olacak ve korkuya kapılacaktı. Bu, en son istediği şey bile değildi. Öfkeyle lanet okudu her şeye. Ormandaki evin yandığı gün anlamalıydı onun bu işte bir parmağı olduğunu. O yılanın neler çevirdiğini nasıl bilebilirdi ki.
"Lanet olasıca." diye söylendi evin önünde park ederken.
Eve girerken saatine baktı ve merdivenlerin önünden yukarıya doğru seslendi.
"Asya ben geldim, hazır mısın?"
Yukardan ses gelmesini beklemeden koşar adımlarla merdivenleri çıkmaya başladı. Asya'nın odasından gelen sesle gülümsedi.
"Hazırım, hemen ineceğim."
"Acele etme, gömleğimi değiştirip iniyorum ben de."
"Tamam. Nereye gideceğimizi hâlâ söylemeyecek misin?" diye seslendi Asya içeriden.
Kuzey küçük bir kahkaha atarak cevap verdi ona odasına girerken.
"Merak kedi öldürür küçük hanım. Sabırlı olmayı öğrenmelisin."
"Korkunç bir adam olmaya başladığını söylemiş miydim sana?" diye bağırdı Asya odasından.
"Hayır, buna alışabilirim."
Gülerek odaya daldığında söyleniyordu kendi kendine.
"Ben seninle ne yapacağım ufaklık..."
Aceleyle gömleğini değiştirip yüzünü yıkadı. Yeniden saatine baktı. Yetişecek kadar zamanları vardı. Hızla odadan çıktı, Asya'nın odasının kapısını tıklattı.
"Orada mısın?"
Kapı hızla açılınca bir adım geri gitti...
"Nerede olacağımı sanıyordun ki? Tabii ki buradayım ve hazırım işte. Olmuş mu?" diyerek neşeyle gülen, kendi etrafında dönerek kıyafetini çocuksu bir mutlulukla gösteren karısına baktı hayranlıkla.
O güzel değildi, kesinlikle muhteşemdi. Pırıl pırıl cildi, elbisenin açıkta bıraktığı biçimli omuzlarıyla parlıyordu. Gözlerinde neşeli pırıltılar uçuşurken ona üvey annesinden kesinlikle bahsedemezdi. Onun mutluluğunu bozamazdı, bunu yapamazdı.
"Eee bir şey söylemeyecek misin? Ne biçim arkadaşsın sen?"
Gülümseyerek başını eğdi ve yeniden baktı karısına Kuzey.
"Hımm..."diye mırıldandı
"Ne? Ne demek hımm?"
"Bir şey eksik. Ne bileyim, sanki bu resimde eksik bir şey var."
Asya yarı şaşkın yarı kızgın bir şekilde ona baktı.
"Dalga geçme benimle. Eksik olan ne? Saçlarımı bile yaptırdım."
Kuzey onun eğlencesine katılarak hiç olmadığı kadar keyifli bir şekilde yaklaştı.
"Ne bileyim, sanki boşluklar var gibi. Mesela boynunda küçük bir eksik olabilir mi sence?"
Asya'nın ağzının açıldığını ve küçük bir çığlık atarak içeri koştuğunu gördü. İçinde yükselen kahkahaya engel olamadı.
"Hey, sakin ol." diye seslendi onu beklerken. İki saniye sonra Asya karşısındaydı.
"Takmama yardım et. Banyo yaparken çıkarmıştım, hatırlattığın iyi oldu."
"Arkadaşlar ne günler için? Yardım edeyim..." diyerek arkasına geçip kolyesini takmak için Asya'ya yardım etti ve yaptığı bu hareketin aslında ne kadar tehlikeli olduğunu çok geç fark etti. Karısının onu etkilemek için çaba göstermesine gerek yoktu ve o bu ayrıntıyı unutuvermişti işte. Soluğunu tuttu ona fark ettirmeden. Tenine dokunmamaya gayret ederek kolyeyi taktı ve hemen ondan uzaklaştı.
"Acele etmeliyiz, geç kalacağız yoksa." diye mırıldandı ve merdivenlere yöneldi.
"Bir de nereye gideceğimizi söylesen." diye homurdanan Asya'ya elini uzattı.
"Hadi ama az kaldı, ne meraklı şeysin sen böyle."
"Off..."dedi Asya sabırsızlıkla.
"Oflayıp durma, arabaya bin hadi."
Asya yol boyunca heyecanla konuşmaya devam etti ve Kuzey ona istediği cevapları sanat merkezinin önüne gelene kadar vermedi. Asya dışarıdaki kocaman afişi gördüğünde ağzı açık kaldı ve şaşkınlıkla ona döndü.
"Kuğu Gölü..." diye fısıldadı.
"Evet, seveceğini düşündüm. Üstelik o broşür de günlerce masada durdu."
"Sana inanamıyorum. Bu, harika. Bu gerçekten büyük sürpriz oldu."
"O zaman bir an önce in arabadan yoksa ilk perdeyi kaçıracağız."
Asya aceleyle aşağıya indi. Heyecan ve mutluluktan yanakları pembeleşmişti. Güzel yüzünü ona çevirip yanına gelmesini bekledi. Kuzey elini uzatınca küçük adımlarla koşarak eline yapıştı.
"Teşekkür ederim." diye mırıldandı.
Kuzey sadece gülümsedi. Salondaki yerlerini aldıktan sonra gözlerini sahneye dikip gösterinin başlamasını heyecanla bekleyen karısını süzdü. Onu böyle görmekten hoşlanıyordu ve onun neşesi yanında kendi ağırlığı fazla kaçıyor gibi hissediyordu. Sıkıntıyla gözlerini ondan ayırdı.
Bütün gösteri boyunca Asya hareketsiz izledi sahnedeki her şeyi. Üçüncü perde gözlerinden süzülen yaşlar loş ışıkta parlayınca uzanıp elini tuttu ve sıktı. Asya dönüp ona bakmadı, sahneden gözlerini hiç ayırmadı ancak parmaklarını onun ellerine geçirerek sımsıkı tuttu. Kuzey bu ânı, onun bu halini asla unutamayacağını biliyordu. Bu görüntüyü kafasına kazımıştı. Asya hiç bu kadar güzel görünmemişti. Hiç bu kadar anlamlı bir ânı sessizce paylaşmamışlardı.
Gösteri bittiğinde o âna kadar tuttuğu soluğunu bıraktı. Başını önüne eğip bir süre sessizce bekledi. Kuzey birbirine kenetlemiş ellerine baktı kısa bir an ve Asya ona dönerek gözlerini araladı. Ağlıyor mu gülüyor mu anlamaya çalıştı genç adam.
"İyi misin?" diye mırıldandı yaklaşarak.
Asya başını salladı konuşmakta güçlük çeker gibi. Dağılan kalabalığın arasına karışarak arabalarına ulaştıklarında aralarındaki sessizlik devam etti eve gelene kadar. Salona girdiklerinde Kuzey kendine bir içki almak için ilerlerken Asya onu takip etti. Küçük adımlarla yanına ilerledi. Kuzey ona sessizce bakan kızın gözlerine baktı gülümseyerek.
"Güzel bir akşamdı, bana da iyi geldi." diye mırıldandı sessizliği bozmak için.
"Her şey inanılmazdı bu akşam. Sen, gösteri, biz..."
"Mutlu olmana sevindim." diye mırıldandı.
"Sana nasıl teşekkür edeceğim? Bütün işlerinin arasında bunu planlaman, bana böyle bir hediye vermen..."
"Teşekkür edecek bir şey yok. En iyi arkadaşımı, iş ortağımı dışarıya çıkardım ve güzel bir gece geçirdik." diye mırıldandı onun bu sözlere kırılacağını bile bile. Bu geceden farklı bir sonuç çıkarmasını istemiyordu çünkü. Ve o kırgınlığın güzel gözlerinden geçişini izledi içi ezilerek.
"Evet, haklısın. Biz sadece iyi iki arkadaşız. Ben bu yüzden arkadaşıma iki şey vermek istiyorum."
Gülerek elindeki bardağı masaya bıraktı Kuzey.
"Neymiş o?"
Asya ona biraz daha yaklaştı, yaklaştı... Kuzey olacakları tahmin ederek kasıldı.
"Bir teşekkür bir de iyi geceler öpücüğü. Bir sakıncası var mı, izin verir misin?" diye sordu ürkek bir şekilde.
Kuzey cevap vermedi buna, bekledi. Asya elini uzatarak sert yanağına dokundu yavaşça, ayak parmaklarında yükselerek dudaklarına uzandı. Kuzey gerildi, bir eliyle kolunu tuttu karısının.
"Asya, yapma."
"İzin verdin ve bu gece benim..."diye fısıldadı Asya.
"Teşekkür ederim Kuzey..." diye fısıldadı küçük bir öpücük kondururken.
Başını hafifçe geri çekip genç adamın gözlerine baktı. Yeniden uzandığında Kuzey kendini kontrol etmekte güçlük çekiyordu.
"Ve iyi geceler..." diyerek ondan uzaklaştı. Arkasına bakmadan koşar adımlarla salondan çıktı.
Kuzey koltuğa öylece oturup kaldığında ellerini saçlarından geçirdi, titriyordu. Karısı her geçen gün biraz daha kadın olmayı öğreniyordu ve bu ona iyi gelmiyordu. Kendini kontrol edebilmek için fazlasıyla çaba göstermek zorunda kalmıştı az önce. Bu kız her geçen gün sınırlarını zorlamak konusunda yeteneklerini farkında olmadan geliştiriyordu. Bu geceden çıkan tek sonuç ise Asya'nın hâlâ duygusal bir karmaşa içerisinde olduğuydu ve bunu değiştirmek için elinden fazla bir şey gelmiyordu.
Ona karşı çok sert davranmaya içi elvermiyordu. Onun güzel gözlerinde ve yüzünde kırgınlık gölgeleri görmeye dayanamayarak kendi zayıflığını göstermekten çekiniyordu. Yakın da davranamazdı ki bazen bu konuda kendisinin bile öngöremediği ikilemleri varken duygularını kontrol etmek kendi sorumluluğu idi. Yapılacak tek şey, bir yıl bitene kadar aralarındaki köprüyü ve dengeyi korumaktı. Zamanla Asya gerçek duygularını anlayacak, şu an hissettiklerini hatırlamayacaktı bile.
Bu kadar şeyi düşünüp hesaplarken gözden kaçırdığı çok önemli bir şey olduğunu fark etmişti.
Masumiyetin cazibesi. İşte bunu hesaba katmamıştı ve bu yanlış hesap her geçen gün onu biraz daha zorluyordu. Tıpkı az önce yaşananlar gibi. Asya onu zorlayan tek şeydi bu kadar olay içinde. Bunu itiraf edemese de kalbinin derinliklerinde biliyordu. Küçük bir aşk büyük bir sevdaya dönüşebilir mi dedirtecek kadar tehlikeli olmaya başlamıştı küçük karısı. Bir kıvılcımla sonu gelmeyen yangınlar başlatacak kadar tehlikeliydi artık her ikisi içinde.
"Depremden arta kalmış doğal felaket gibiyim..." diye fısıldadı kederle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Giderken...
RomanceSanki ben camdan bir vazoyum da birileri üzerimden tüm örtülerimi sıyırmış...açıkta kalmışımda ufacık bir sarsıntıda düşüp kırılacakmış gibi. Benim bıraktığım her şey bir başkasına yuva olmak için hazır artık.