...15...

7.8K 548 10
                                    

                                                  

Onsuz kalmanın nasıl bir şey olacağını anlaması için bir fırsattı sanki bu. Kendisinin istemediği, mecburen kabullenmek zorunda olduğu bu ayrılığa dair söyleyecek sözü yoktu. O, şu kapıdan çıkıp gittiği an kalbini de beraberinde götürdüğünü bilseydi de durum değişmeyecekti. Haftalardır kendine hatırlamadığı kadar çok yalan söylemişti. Onun söylediklerinin doğru olduğuna, duygularını karıştırdığına, tecrübesizliğine yormuştu bütün o heyecanını ve ona olan bağımlılığını. Hayatına böyle giren hiçbir erkek olmadığı için, ona hiç bu kadar yakın duran bir erkek modeli olmadığı için ve belki de ona gösterdiği ilgi, sık olmasa da sıcak şefkati, hayatında durduğu yer ve en kesin olanı parmağında taşıdığı bu pırıl pırıl pırlanta alyans yüzündendi bütün bu duyguları.
Belki de o yanılıyordu. Belki de Kuzey başından bu yana onu kendinden uzak tutmakla en doğrusunu yapıyordu.
Saatlerce oturduğu yerde bunları düşünmüştü. Gece yarısı olup dışarıdaki tüm sesler azalana kadar bir yandan gözü telefonda çalmasını beklemiş, bir yandan da bu ayrılığın bir avantaj olduğunu düşünmüştü. Yorgun gözlerinde nemli bakışlarla kilitlenip kaldığı telefondan çıkacak bir ses için beklemişti. Bahaneler aramıştı duygularına, mazeretler uydurmaya çalışmıştı yüreğinin sesine. Onun gibi yetişkin, olgun bir adamın yanında kot pantolonları ve tişörtleri içinde, birlikte katılmak zorunda oldukları o davetler dışında çocuksu kalarak en büyük yanlışı yaptığını şimdi onun yokluğu ile ruhsuzlaşan bomboş evde görebiliyordu.
Yerinden kalkıp mutfağa doğru giderken kaç fincan kahve içtiğini saymamıştı bile. O sadece gelecek bir telefonu kaçırmamak için direnen gözlerini açık tutmaya çalışıyordu. Acı içinde gülümsemeye çalıştı. Titreyen elleriyle temiz bir fincana uzandı.
"Yalancısın sen." diye mırıldandı.
"Öyle kötü bir yalancısın ki bildiğin bir şeyi sırf o istiyor diye inkâr ediyorsun kendine."
Onu gerçek anlamda istemeyen bir adamın karısı olmayı kabul ettiği gün kaybetmişti bu şansını. Böyle bir şansı, seçeneği olsaydı da durumun değişmeyeceğini biliyordu içinde bir yerlerden. Kuzey en az kendisi kadar görmüş geçirmiş, ait oldukları topluluklarda kabul görebilecek birini istemekte haklıydı belki de. Belki de gerçekten onun için küçüktü, çocuktu. Bunu değiştirmeyi ne kadar istese de Kuzey'in fikri değişmeyecekti.
Saatler sonra göz kapakları kapanmaya başladığında adımlarını sürüyerek odasına çıktı.
Telefon çalmamıştı. O aramamıştı. Kendisi de onu arayacak cesarete sahip değildi, arayamamıştı. Bu kocaman eve içinde hissettiği bütün hüzün bulaşmıştı. Yalnızlık hiç bu kadar can yakıcı olmamıştı.
Yatağına uzanıp yutkundu gözyaşları içinde. Dudaklarını ısırdı çığlık atmamak için. Bu, gelecekteki uzun ve kalıcı ayrılığın ilk sınavıydı, anlamıştı. Bir gün o çok sevdiği ve nadiren gösterdiği gamzelerini, karanlık bakışlarını, kokusunu, sıcaklığını alıp çıkıp gidecekti hayatından. Bir gün tamamen kaybedecekti onu. Bu başı sonu belli hikâyede kazanan asla olmayacaktı ya da kazanan kendisi olmayacaktı.
Gözleri kapanmaya başladığında çalan telefonla yerinden sıçradı. Cep telefonu çalıyordu. Gözleri deli gibi çantasını aradı. Çantasından gelen sesi takip ederek telaşla açtı. Sevinç çığlığı atmamak için elini dudaklarına bastırdı. Bir yandan gülüyor bir yandan ağlıyordu.
"Kuzey..." diye fısıldadı güçlükle.
"Asya, uyandırdım mı? Çok özür dilerim. Vakit çok geç biliyorum ama endişelenmeni istemediğim için..."
"Uyumuyordum." diye kesiti onun yorgun sözlerini mutlulukla.
"Bu saatte ayakta mısın yoksa hâlâ?"
"Hayır, yatmak üzereydim. Uykum kaçmıştı."
"Korkmuyorsun değil mi? Seni yalnız bırakmak... O evde tek başına kalmak için beni nasıl ikna ettin ki? Buna izin vermemeliydim."
"Kuzey ben iyiyim, endişelenme artık ve söz veriyorum için rahatlayacaksa yarın Kader Hanımla konuşurum."
"Bunu gerçekten yapar mısın?"
"Eğer gerçekten istiyorsan söz, yaparım."
Asya onun telefonun ucundan gülümsediğini düşünerek gözlerini kapattı.
"Yolculuk nasıldı?" diye sordu mırıldanarak.
"Yorucu ve uzun. Sen nasılsın, neler yaptın?"
"Hiç... Yemeğimi yedim, biraz ders çalıştım." diye mırıldandı tekrar. Ağladığını anlamasın diye neşeli çıkmasını sağlamaya çalıştı sesinin.
"Kendini çok yorma oldu mu? Seni yine ararım, vakit çok geç oldu."
Asya yüzündeki yaşları silerek güldü.
"Bakıcım gibi konuşuyorsun."
"Kötü bir bakıcısın demek istiyorsun öyle mi? Hadi verdiğin sözü unutmamaya çalış."
"Unutmam.Öyle demediğini biliyorsun.Sen de kendine dikkat et. Kuzey..."
"Efendim?"
"Ben..."
"Evet?"
"İyi olacağım, endişelenme. İyi geceler..."
Telefonun kapanma sesini duyduktan sonra gözlerini kapatıp fısıldadı.
"Seni özledim. Seni şimdiden böyle özlüyorsam ne olacak benim halim. Nasıl çıkıp gideceğim hayatından sanki sen hiç olmamışsın gibi."

Sen Giderken... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin