-OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM-
Bu kadar teslimiyet içinde itirazsız kabullenişi içindeki acıyı azaltmak yerine sanki üzerine kocaman bir ağırlık bağlamıştı. Kuzey sabaha kadar oturduğu o eski koltukta günün ağarmasını beklerken neredeyse tamamen tükendiğini biliyordu. Asya'yı bulmak, onun karşısına çıkıp içindeki acıyı kusmak, onsuz geçen günlerin ve suskunluğun cezasını çektirmek düşündüğü kadar kolay olmamıştı. Asya kendine dair hiç cümle kurmamıştı. Asya korkmuştu kendinden. Onu burada bir süre tutma düşüncesinden aniden vazgeçmiş ve günlerce kafasının karanlık köşelerinde kurduğu planları gözlerine baktığı ilk anda darmadağın olup gitmişti. Ona sımsıkı sarılıp başını saçlarının arasına gömme isteğini kontrol edebilmek için kendiyle kazanamayacağı bir savaşa girmişti. Geçmişte yaşadığı onca olaydan sonra kaybetmek, yeniden bir kenara itilmek, sevdiği birinin gözünde yeniden ve anlamsız bir biçimde görünmez olmak bütün öfkesini tetiklememiş miydi? Asya'nın bütün hayatı boyunca yaşamına giren en temiz soluk olduğunu fark ettiği gün onu kaybetmekten dolayı acıdan neredeyse aklını kaybetmemiş miydi? Şimdi onu bulmuştu ama hiçbir şey o bırakıp giderken olduğu gibi çocuksu ve masum değildi. Onu burada, bu eski evde tutmayacaktı işte bu yüzden. Evlerine gidecek ve her şeyi başladığı yerde bitirecekti. Kabul etmek ne kadar zor olsa da o burada, bu küçük kasabada kendine bir hayat kurmuştu.
Arkadaşlar edinmişti. Onsuz yaşamaya alışmıştı. Ve en önemlisi büyümüş, olgun bir kadın olmuştu. Çocukça hezeyanlarının verdiği o heyecan dolu pembelikler kalkıp gitmişti yanaklarından.
Fark ettiği şeyler çaresizce geniş ve güçlü omuzlarının çökmesine neden olmuş, tıraşsız yüzündeki çizgiler daha da derinleşmişti.
Uykusuzluktan yanan gözlerini ovaladı. Bir süre yalnız kalmaları, birbirlerini olması gerektiği gibi yeniden sil baştan görmeleri gerekiyordu. İçindeki kavgaya, kalbindeki bu yoksunluk acısına bir son vermeliydi. Ona söylemeliydi, söyleyebilmeliydi. Ondan emin olduktan sonra üç yıl boyunca her gün kalbinde dile gelen cümleleri söylemeliydi. Acı ve öfkenin altında yatan o güzelliği ortaya çıkarmanın bir yolu olmalıydı.
Oturduğu koltuktan kalkıp gerildi. Yorgun kollarını bedenine sarıp derin nefesler aldı, sabah olmak üzereydi. Saatine baktı ve arabanın anahtarlarını alarak dışarıya çıktı sessizce. O uyanmadan gidip birkaç şeyi halletmeliydi.Asya uyanmış, bir süredir uzandığı yatağında gözlerini karanlık tavana dikmiş düşünüyordu. Kuzey'in acı dolu haykırışı kulaklarından hiç gitmemişti gece boyunca.
"Üç yıl boyunca yaşayıp yaşamadığından bile emin olamadım. Aramadığım yer, girip çıkmadığım delik kalmadı. Her yere baktım. Karakollar, hastaneler, varoşlar... Aklına gelebilecek her yere. Morglara gittim, delirecek gibi oldum günlerce. Bir kez olsun aramadın, bir kez olsun iyi olduğuna dair en ufak bir ses çıkarmadın. Sen günler önceden her şeyi planladın ve o gece... Tanrı'm o gece... O geceden sonra kalbimi de söküp yerinden çıkararak çekip gittin. Gitmeye kararlı olduğun için o gece yaşandı. Beni tuzağa düşürdün. Bana olacakları düşünmedi. Ne hissettiğim ya da ne hissedebileceğim hiç önemli değildi değil mi?"Gözlerini sımsıkı yapıp ellerini kalbinin üzerinde birleştirdi. Gözlerinin kenarından düşen damlalara aldırmadı bile. Kendi acısına şimdi onun acısı da eklenmişti.
"Dayan kalbim..." diye fısıldadı acıyla. "Dayan..."
Ona söyleyememişti. Onu ne kadar çok sevdiğini, geçen üç yılın ona olan sevgisini çoğaltmaktan başka hiçbir işe yaramadığını, onsuz yaşayamadığını söyleyememişti. Gittiği her yere onunla gittiğini söyleyememişti. Kuzey'in elle tutulur hale gelen acısı ve öfkesi karşısında şoka girmişti.
Dışarıdaki sesleri duyunca yavaşça doğruldu. Kalkıp pencereye doğru ilerledi. Eski ve yarısı yerinden çıkmış perdeyi araladı hafifçe. Kuzey'in saçları dağınık ve omuzları neredeyse çökmüş vaziyette ilerdeki arabasına doğru yürüyüşünü izledi. Genç adamın arabaya dayanmasını, başını aracın kaputuna dayayıp öylece duruşunu gördüğünde dışarı çıkıp ona sarılma isteğini frenledi. Onu nasıl da özlediğini fısıldadı kalbi kulağına. Ama bu koşullarda bunları konuşmanın anlamı yoktu. Ona vereceği her tepkiye şüpheyle yaklaşacaktı kocası. Ona inanamayacak, onun duygularını bu haldeyken anlamak istemeyecekti.
"Seni sevmekten hiç vazgeçmedim ben..." diye fısıldadı dışarıdaki adama sevgiyle bakarken.
Onun arabaya binişini izledi. Araba toprak yolda arkasında toz bulutu bırakarak gözden kaybolurken yatağının üzerine çökercesine oturdu. Bundan sonra ne olacağını bilmiyordu ama yine de bu kez o geri dönmeden buradan gitmeyecekti. Burada uzun süre kalacaklarını söylemişti öfkeyle. Sonra aniden eve gideceklerini söylemişti gece yarısı. Fikrini neyin değiştirdiğini, ne yapmak istediğini bilmiyordu. Bunu çok önemsemediğini fark etti. Onu bulmuştu Kuzey, ona gelmişti. Onun için gelmişti. Önemli ve gerçek olan tek şey buydu. Yeniden uzandı yatağına. Yorgun ve ağlamaktan şişmiş gözleri kapandı yavaşça.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Giderken...
RomanceSanki ben camdan bir vazoyum da birileri üzerimden tüm örtülerimi sıyırmış...açıkta kalmışımda ufacık bir sarsıntıda düşüp kırılacakmış gibi. Benim bıraktığım her şey bir başkasına yuva olmak için hazır artık.