...27...

6.8K 512 15
                                    

                                                

Geçen bir yıl boyunca ülkenin her yerinde çeşitli şekillerde aranmasına rağmen Asya'dan hiçbir ize rastlamamak, hayatı onun için daha çekilmez ve kendini de daha soğuk bir adam haline dönüştürmüştü. Tuttuğu özel dedektifler hiçbir işe yaramamış ama o asla pes etmemişti.
Bir gece onu düşünürken aniden öfkeyle yerinden fırlamıştı. Onu bir yıldan fazla zamandır bu şehirde ve bu şehrin çevresinde aramışlardı. Bütün aramalar sonuçsuz kalmış, ondan en küçük bir ize bile rastlamamışlardı. Onu bulmak yapacağı son şey bile olsa Asya bulunacaktı. Buna inanıyordu, hep inanmıştı.Onu düşünmediği tek bir gün bile olmamıştı. Gidişinden hemen sonra eve gelen Kader Hanım, darmadağın ettiği Asya'nın odasını düzenlemiş, her şeyi eski haline getirmişti. Aynı sadakatle onun için çalışmaya devam etmiş; bu, aralarında bir çeşit bağ oluşturmuştu. Asya'nın yokluğu ve ondan gelecek ufacık bir haber için birbirlerinden sessizce destek almışlardı sanki. O odanın önünden geçtiği her an  kalbinin biraz daha katılaşmasına neden olmuştu. O kapı her an açılacak gibi bakmıştı ilk zamanlar, sonra bundan da vazgeçmişti.
Acı, nasır gibi sertleşmiş; öfke, bütün hücrelerine işlemişti. En çok bu kadar çaresiz ve sonuçsuz kalmak acı vermişti.
Bir zamanlar elini çektiği onca paraya yeniden sahip olduğu halde o para asıl şimdi işine yaraması gerekirken yetersiz kalmıştı. Asya bir yıl boyunca ondan uzak kalabilmeyi başarmıştı ama o Asya'yı düşünmeden tek bir gün uyuyamamıştı. Uyanıkken, uyurken bütün rüyalarında onun sesi, onun uçsuz bucaksız gözleri, ona sevdiğini söylediği sözleriyle umudunu korumuştu. Onu aramaktan asla vazgeçmemişti, vazgeçmeyecekti de.
Yeni tuttuğu ve işlerinde son derece profesyonel olan adamlara neredeyse bir servet ödemişti. Bütün şirket yönetimini eline almış, onun yokluğunu ya deli gibi çalışarak ya da aynı delilikle karanlık evinde sızana, beyni uyuşana kadar içerek unutmaya çalışmıştı. Asya'nın böylesine yok olup gideceğini tahmin etmemişti hiç kimse ama geçen her gün, her hafta ve her ay beklentiyle birlikte kızgınlığını da arttırmıştı. Demek onu tamamen silmek istiyordu hayatından. Hiç yaşamışlar gibi, ardında hiçbir iz bırakmadan onunda unutmasını sağlamak istiyordu. Öfkeyle dişlerini sıktı. Delici bakışları karanlığı tararken buz gibi bir sesle mırıldandı.
"O kadar kolay olmayacak Asya. Bir gün seni bulacağım. Ne pahasına olursa olsun seni bulacağım."
Boşanma belgelerini imzalamamıştı. Hâlâ onunla evliydi ve hâlâ onun karısıydı. Aralarındaki en gerçek ve tek bağ şimdilik buydu ve onun da bütün umudu bu pamuk ipliğine bağlıydı.
"Hâlâ benim karımsın ve öyle kalacaksın seni bulduğumda." diyerek soluğunu bıraktı.
Ağır adımlarla odasına çıktı. Elindeki şişeyle birlikte pencere kenarındaki koltuğa oturup sanki başka bir dünyaya aitmiş gibi mırıldandı.
"Hak ettiğim yaraları kanattın, beni sensiz bıraktın. Haklıydın. Ben sustum, sen çok bekledin. Haksızdım. Neredesin Asya, neredesin ?"
Öfkeyle bir yudum aldığı şişeyi odanın en uzak köşesine fırlattı. Koltuğunda öne doğru eğilerek elleriyle başını tuttu. Derin derin nefes aldı, geriye yaslanıp gözlerini kapattı. O koltukta uyanacağını düşündü acıyla. Uyanmak istemediği uykular dilendi yüreği çığlık çığlığa çünkü o yatağa girmek cehenneme girmek gibiydi.
İşkencelerin en tatlısı aynı zamanda bütün özlemlerine açılan kapıydı. Ellerini göğsüne kavuşturup gözlerini araladı güçlükle. O gittikten sonra her şeyin ne kadar anlamsız, içi boş bir hale dönüşebildiğini düşündü. Geçmişte onu kendinden uzaklaştırdığı anları hatırlayıp acıyla iki büklüm oldu. Ertesi gün her yeri tutulmuş ve başında korkunç bir ağrıyla uyandı. Duşun altına kendini attığında içinde giderek büyüyen boşluğun ve yalnızlığın bütün ruhunu teslim aldığını düşünmeden edemedi. Bugün gelecek olan arkadaşlarının karşısında rol yapmayacak olması biraz da olsa onu rahatlattı. Ancak onları her gördüğünde Asya ile yaptıkları o küçük tatili düşünmek anıların yeniden canlanmasını sağlamaktan başka bir işe yaramayacaktı.
Giyinip salona indi ve Kader Hanımla selamlaştı. Yaşlı kadın o gittikten sonrada aynı sadakatle çalışmaya devam etmişti. Onu sormuyordu ama gözlerinde aynı soru defalarca yüzüne çarpıyordu. Cevapsız sorular beynini tüketiyordu. Bir insan nasıl kendini böyle kaybedebilirdi? Onu özlememiş miydi hiç? Onu hiç merak etmemiş miydi kendinin onu merak ettiğinin yarısı kadar bile? Bir kez olsun neden aramamıştı?
Işık ve Serdar gelmeden sert bir kahve içmek istediğini söyledi kadına. Kahvesini içerken kadının yanında durduğunu görüp soran gözlerle baktı.
"Bir şey mi vardı Kader Hanım?"
"Hayır efendim, sadece sormak istedim. Asya'dan bir haber var mı?"
Kuzey öfkeyle kaşlarını çatıp ayağa kalktı. Elindeki fincanı önündeki masaya bıraktı.
"Bu evde bir daha onun adı anılmayacak Kader Hanım. Anlaşıldı mı?"
"Ama..." diye mırıldandı kadın şaşkınlıkla.
"Aması yok, onun adı anılmayacak evde. O bulunana kadar onun adını duymak istemiyorum. Şu kapıdan içeri girdiği güne kadar adı geçmeyecek hiçbir konuşmada."
"Kuzey Bey yapmayın, mutlaka bulacaksınız. O sizi hep sevdi, çok sevdi."
"Öyle mi? O kadar çok sevdi ki arkasına bakmadan gidebildi. Öyle çok sevdi ki ardında tek bir iz bile bırakmadı, bir tek gün aramadı. Benden uzak olabilmek için sadece evi ve beni değil bu şehri de terk etti. Endişeden öleceğimizi bile bile bir tek gün iyi olduğuna dair haber alamadık. Yaşayıp yaşamadığını bilmemek nasıl bir şey biliyor musunuz siz? Her gün bununla yaşamanın ne demek olduğu hakkında bir fikriniz var mı?" diye bağırdı öfkeyle.
Kadın üzüntüyle genç adamın öfkeden titreyen bedenine baktı. Yine de öfkesine aldırmayıp yanına yaklaştı. Sevecenlikle koluna uzanıp tuttu.
"Onu sevdiğiniz için bu kadar öfkelisiniz. Haddimi aşıyorum belki ama özür dilemeyeceğim efendim. Öfkelisiniz çünkü o sizi değiştirdi. Öfkelisiniz çünkü siz de onu özlüyorsunuz ama ben size inanıyorum Kuzey Bey. Onu bulacağınıza inanıyorum, ondan vazgeçmeyeceğinizi biliyorum. Acı çekiyorsunuz ama eminim ki o da en az sizin kadar aynı acıyı çekiyor. Üstelik yalnız, tek başına."
"Siz Leyla ile Mecnun hikâyesini biliyor musunuz Kader Hanım?" diye mırıldandı Kuzey yorgun bir sesle.
"Kim bilmez ki Kuzey Bey? Aşkı tanıyan herkes bir kez dinlemiştir bu hikâyeyi."
"Bir de bunu dinle o zaman. Sormuşlar Leyla'ya. Sen mi Kays'ı çok sevdin yoksa Kays mı seni? Leyla gülümsemiş. Tabii ki ben demiş. Soruyu soran şaşkınlıkla haykırmış. Nasıl olur? O senin aşkından kızgın çöllerde kavruldu. Sana olan aşkını kurtlara, kuşlara, çiçeğe böceğe anlattı. Nasıl olur da sen ondan daha çok sevmiş olabilirsin. Leyla yeniden gülümsemiş. Bak işte demiş karşısındakine. O en azından aşkını söyleyebilmiş kurda, kuşa, çiçeğe, böceğe. Ya bir de bana bak. Ben sadece kendimle konuşabiliyorum bu aşkı. Sevdiğime bakamadan, korkuyla. Onu anlatabileceğim hiçbir şey ve hiç kimsem yok. Şimdi sen söyle. O mu daha çok sevmiş yoksa ben mi? Adam susmuş. Karşısındaki Leyla'ya bakmış boynunu bükerek. İçindeki aşkı sevdiğine söyleyemeyen ama tek başına büyüten Leyla'ya hak vermiş. Şimdi sen söyle Kader Hanım. Onun beni sevdiğini sen söylüyorsun. O bana söyledi, ben biliyorum. Peki ya ben? İçimdeki depremlerin altında ezilirken ona suskun kalmaya zorlanmak nasıl bir duygu biliyor musun? Peki ya o, o biliyor mu? Sanki hiç var olmamış gibi gidişini kabullenmenin bana yaptığı şeyi biliyor mu? Hayır. Kim daha azında veya çoğunda değilim. Ben sadece bana öğrettiği şeyi ona vermek istiyorum, sadece ona ama her geçen gün yokluğun verdiği özlemle daha öfkeli bir adama dönüşüyorum. Kızgınım Kader Hanım, öfkeliyim, deliriyorum bu öfkeden. Böyle gitmesini, yok olmasını affedememekten, onu bulamamaktan korkuyorum.Bu...bu yarattığı sessizlikte kulaklarımın değil kalbimin sağır olmaya başladığını nasıl anlatayım!"
Kader Hanım dinlediği bu cümlelerden sonra yanağından düşen bir damla yaşı silip genç adamın karşısına oturdu. Kuzey acıyla gülümsedi kadına.
"Bir yıldan fazla bir zaman oldu Kader Hanım. Yalnız olduğunu bilemem, tıpkı nerede olduğunu bilmediğim gibi ama o hâlâ benim karım. İstese de istemese de öyle kalacak. Haklısınız, onu bulmak için her şeyi yapacağım."
"Biliyorum."
"Siz de onu özlüyorsunuz değil mi?" diye mırıldandı.
"Evet. O gidince evin nasıl ruhunu kaybettiğini görmek çok acı. Bir gün yeniden burada olacak Kuzey Bey. "
Kuzey cevap vermedi. O sırada çalan kapıyı açmaya giden kadının ardından üzüntüyle baktı. Serdar ve Işık'ın sesi ile yerinden kalkıp onları karşılamaya gitti. Serdar'ın dost elini sıkarken gülümsemeye çalıştı. Kısa bir sohbetten sonra söz yine dönüp dolaşıp Asya'ya geldi. Sonunda her şey ona bağlanıyordu. Her söz, her cümle.

Sen Giderken... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin