...19...

7.6K 535 9
                                    

                                             

Yol uzadıkça Asya daha çok konuşmaya başlamıştı. Meraklı cümleleri zaman zaman Kuzey'i güldürmüş, zaman zaman yol ve gidecekleri yer konusunda tartışmışlardı.
Kuzey gidecekleri yer hakkında hiçbir şey söylememekte ısrar ettikçe Asya somurtmaktan geri kalmamıştı. Yine de hiç şikâyet etmeden yol boyunca onunla geçirdiği bu zaman için bile yüreği mutlulukla dolmuştu. Geçirdikleri son birkaç günden sonra her ikisi de gevşemiş ve rahatlamışlardı. Asya yanında oturan adamın farklı yönlerini keşfetmenin mutluluğunu yaşıyordu. Konuşurken, gülerken sürekli onun gözlerinin içine bakmıştı. Ellerinin hareketlerini, mimiklerini, arabadan dışarı çıktıklarında saçlarında dolaşan rüzgârın ona yaptıklarını bir bir hafızasına yazmıştı. O sıkıcı takım elbiselerinin dışında şu halini hep hatırlamak istiyordu. Kot pantolonunun dışına bıraktığı gömleği, dağınık saçları ve gülen gözlerinin kenarında oluşan kırışıklıklarla ne kadar yakışıklı olduğunu düşünüp kalbi küt küt atmıştı heyecandan.
"Bu adamın karısıyım, ben onun karısıyım." diye fısıldamıştı içinden kendine, büyük bir gururla.
Düşüncelere dalmış kendi kendine gülümserken onun sesiyle kendine geldi.
"Komik olmalı."
"Ne o komik olan?" diye sordu genç kız.
"Düşündüğün şey. Gülümsüyorsun."
"Komik değil ama güzel şeyler olduğu için gülümsüyorum."
Kuzey sessizce gülümsedi. Gözlerini o güneş gözlüğü yüzünden göremediğine hayıflandı Asya.
"Hâlâ söylemeyecek misin nereye gittiğimizi? Saatlerdir yoldayız."
"Geldik sayılır, biraz daha sabredebilirsen merakını gidereceksin."
"Hep böyle söylüyorsun ama bak hâlâ yoldayız."
"Sızlanma."
"Sızlanmıyorum."
"Aynen öyle yapıyorsun. Yoruldun mu?"
"Hayır, ama merak ettim."
"Hiç belli etmiyorsun merak ettiğini."
Asya koluna vurdu genç adamın.
"Benimle dalga geçme. Bana bunu yaptıran sensin."
Kuzey küçük kahkahalar atarak gözlüğünü çıkarıp arabayı yavaşlattı.
"Kullanmak ister misin?" diye gülümsedi yol kenarına park ederken.
"Bana yoruldun mu diyene bak. Pekâlâ, bunu çok isterdim ama ben araba kullanmayı bilmem."
"O zaman öğreneceksin. Bu, ileride işine çok yarayacak."
"Acelem yok. Hem ben bu aletleri kullanmak istemiyorum."
Kuzey ona şüpheyle baktı, sonra aniden güldü.
"Sen korkuyorsun."
"Korkmuyorum sadece bana çok... Çok kocaman geliyorlar."
"Bu konuyu daha sonra halledeceğiz küçük hanım."
"Hah başladık yine."
"Sızlanmaktan vazgeç ve itiraz etme. Bunu öğreneceksin. Anlaştık mı?"
"Başka şansım ya da seçeneğim var mı peki? Onlardan birini değerlendirsem."
"Hayır, yok." diyerek arabayı yeniden hareket ettirdi genç adam. Kısa bir süre sonra varacakları yerde olacaklardı.
Burayı özellikle istemişti. Sakin, doğa ve deniz ile iç içe, daha önceleri gelmekten çok hoşlandığı bir yerdi. Asya burada ve kendi yanında hem güvende olacak hem de ikisi için küçük bir tatil olacaktı bu. Üvey annesinin planı her neyse tamamen Asya üzerine kurulu olduğundan şüphesi yoktu. Kendine zarar vermek için onu kullanacak ve zarar verecekti. Buna izin veremezdi. Onun zarar görmesine dayanabilecek kadar güçlü olmadığını biliyordu. Onu korkutmamak için hiç bahsetmemişlerdi bu şüphelerinden. Farkında olmadan bu sorunu çözeceklerdi. Asya tehlikede olduğunu bilmeyecekti. Yalçın bu konuda gerekli araştırmaları tamamladıktan sonra ve kesin bilgiye ulaşınca döneceklerdi eve. Bu yüzden onun sıkılmayacağı, bir şeylerle oyalanabileceği ve eğlenebileceği bir yer olsun istemişti. Onu mutlu etmek istemişti. Karısının neşesi ve canlılığı sanki ona da bulaşmıştı. Uzun yıllardır hiç bu kadar rahat hissetmemişti kendini kimsenin yanında. İlişkileri olmuştu, görüştüğü kadınlar ama sürekli huzursuz, öfkeli ve sabırsız davranmaktan öte gitmemiş ve birkaç saat sonra sıkılıp uzaklaşmıştı insanlardan. Ama Asya öyle değildi. Asya ile her şey farklıydı. Göz ucuyla ona baktığında karısının başını arabanın camına dayayıp dışarıyı izlediğini gördü. Küçücük burnunun üzerinde yine minik ter damlaları belirmişti. Ona ait detaylara neden bu kadar takıldığını düşünmemek için mırıldandı.
"Sıcak mı içerisi? İstersen camı aç ya da klimayı açayım."
"İyi böyle, sıcak değil. Kuzey sana bir şey sorabilir miyim?"
"Sorma desem de soracaksın nasılsa."
"Neden buradayız? Bunun üvey annenle bir ilgisi var mı?"
Kuzey dişlerini sıktı konuşmaya başlamadan önce.
"Küçük bir tatil için buradayız Asya. Kimseyle bir ilgisi yok. Sürekli evdesin ve okulla ev arasında bir yere gitmedin hiç. Birkaç ay sonra anlaşmamız sona erdiğinde geride güzel anıların da olmasını istiyorum. Beni sürekli korktuğun biri olarak hatırlamanı istemem açıkçası. Ayrıca arkadaş olmaya çalışıyoruz ve iki arkadaş olarak da tatil yapıyoruz fena mı?"
"Ama sanki..."
"Düşünme bunları. Bu tatil derslerini fazla etkileyecek mi?"
"Sınavlar bitti, etkilemez ama eve ne zaman döneceğiz?"
"Daha gelmeden gitmeyi düşünüyorsun. Sıkılırsan gideriz ama sıkılmayacağına bahse girerim. Girelim mi?"
"Seninle bahse girmem ben. Sen iş adamısın, işini şansa bırakmazsın. Kaybedeceğim bir bahse girip benimle alay etmene izin veremem."
Kuzey güldü ve uzanıp elini tuttu.
"Pekâlâ, bir daha seninle alay etmeyeceğim."
Asya kaşlarını çatıp ona baktı.
"Yani kabul ediyorsun alay ettiğini?"
Bir süre sonra yolun manzarası değişince Asya oturduğu yerde dikleşti. Pencereyi açıp bütün dikkatini dışarıya verdi.
"Bu... Bu deniz... Deniz kenarında bir yere mi gidiyoruz?" diyerek ona döndü heyecanla.
"Evet."
"Bu çok güzel, denizi severim."
"Ben de öyle düşünmüştüm. Sonunda geldik."
Arabayı küçük bir koyun tepesinde kurulmuş, beyaz üç katlı bir yapının önünde park ettiklerinde Asya aceleyle kendini dışarıya attı. Gördüğü manzaraya inanamıyor gibiydi. Bembeyaz binanın dışı tamamen pembe çiçeklerle kaplanmış, rengarenk çiçeklerle süslenmiş, bahçedeki küçük sarmaşıklı tenteler altında bembeyaz minderleri olan hasır koltuklar sanki onu çağırıyordu. Denizden gelen rüzgârın savurduğu saçlarını yüzünden itip Kuzey'e döndü. Genç adamın arabaya yaslanmış onu izlediğini görünce gözlükleri olduğu için içinden yine hayıflandı.
"Denizin kokusunu alıyor musun Kuzey? Burası inanılmaz güzel. Nasıl buldun burayı?"
"Eskiden sık gelirdim buraya. Sahipleri arkadaşlarım. Her zaman çok özel konukları ağırlarlar. Kalabalık, gürültü yoktur. Burada evimde gibi hissettim daima. Seveceğini tahmin ettiğim için buraya gelmeyi uygun buldum."
Asya birkaç adımla onun yanına geldi. Uzanıp öpmek istiyordu ama bunu yapmadı. Biliyordu ki bu küçücük hareketi aralarında oluşmaya başlayan sıcaklığı yok edecekti. Yutkundu ve gülümsedi.
"Sevdim, çok sevdim. Teşekkür ederim." diye mırıldandı.
"Hadi o zaman içeri gireli, açlıktan ölüyorum. Sen acıkmadın mı?"
"Hem de nasıl." diyerek eşyalarına uzandı.
Evin içi dışından daha güzeldi. Her yer sürgülü cam pencere ve kapılarla doluydu. Nereden bakarsan bak deniz karşılıyordu. Gözlerini kırpmadan her yeri inceledi. Aklına gelen bir düşünceyle olduğu yerde durdu.
"Kuzey..." diye mırıldandı.
Genç adam durarak ona döndü.
"Ne oldu?"
"Biz... Odalar... Yani burada..."
"Yukarıda süit odalar var, orada kalacağız. Korktuğun buysa endişelenme."
Asya sesini çıkarmadan onu takip etti. Nerede ve nasıl olursa olsun onunla olmak istediğini söyleyemedi. O sadece aralarındaki evlilik oyununu devam ettirip etmeyeceklerini öğrenmek istemişti ve cevabını almıştı. Onları karşılamak için gelen çifte bakarak gülümsemeye çalıştı. Aynı anda belinde kocasının güçlü kollarını hissetti. Sıcak ve sahiplenir bir tavırla ona doğru çekildiğinde doğal davranmaya çalıştı.
"Kuzey, dostum ne kadar zaman oldu?" diyerek yaklaşan adama baktı.
"Hatırlayamadığım bir zaman desek ama bak yine buradayım, üstelik yalnız da değilim. Kafamı ütüleyemeyeceksin ve çöpçatanlık yapamayacaksın."
"Bu güzellik karın olmalı. Gazetelerde gördüğümde inanamamıştım. Hanımefendi ben Serdar Kaya. Kocanızın üniversiteden arkadaşıyım. Bu da eşim Işık."
Işık sıcak bir şekilde uzanıp onu öptüğünde Kuzey elini belinden çekti ve Serdarla uzaklaştı.
"Asya ben." diye mırıldandı Işık'a.
"Sen onlara bakma. Şimdi saatlerce eski günlerden konuşurlar. Gel seni odana götüreyim." diyerek yol gösterdi.
"Sizi aslında daha önce bekliyorduk. Serdar balayı için davet etmişti Kuzey'i. Zalim adam sana bir balayı bile yaptırmamakta haklıymış. Seni kimseyle paylaşmak istememesini şimdi anlıyorum." diye güldü ev sahibesi. Asya içini çekerek gülümsedi.
"İşleri çok yoğundu, ben de ısrar etmedim." diyerek durumu kurtarmaya çalıştı.
"Ah biz kadınlar... Onları fazla şımartıyoruz. Önce bir şeyler yiyin, sonra dinlenirsiniz." diyen kadını izliyordu Asya. Odaya girdiği anda gördüğü manzara ile şok olmuş dururken. Burası muhteşemdi. Duvarlardan biri yoktu ve denize bakan kocaman bir yatak duruyordu önünde. Yutkundu, yataktan gözlerini kaçırıp Işık'ı takip etti.
"Burası banyo. Yemekten önce duş almak istersen."
"Çok iyi olur. Burası gerçekten harika. Sürekli burada mı yaşıyorsunuz?"
"Evet, yaklaşık 15 yıldır. Her yıl bir şey ilave ettik. Küçük, butik bir otel olsun istedik. Kışın da çok güzeldir, o zaman da gelmelisiniz."
"Çok isterim. Harika bir yeriniz var."
"Tamam o zaman, ben iniyorum. Sen de hazırlan ve bize katıl."
Işık çıktıktan sonra Asya eşyalarını açıp aceleyle duşa girdi. Üzerine yazlık pamuktan ince bir elbise giydi ve saçlarını taradı. Aşağı inerken aklı odadaydı, orayı nasıl paylaşacaklarındaydı. Anladığı kadarı ile kocası yakın arkadaşlarına durumlarını anlatmamıştı. Kendini toplayıp seslerin geldiği yöne doğru ilerledi. Kuzey onun geldiğini görmüş ama hiç tepki vermeden uzun uzun onu izlemişti. Yüzünden ve gözlerinden hiçbir şey anlaşılmıyordu. Çekinerek gülümsemeye çalıştığında yerinden kalktı kocası ve sandalyesini çekti.
"Teşekkürler..."
Kuzey gülümsemekle yetinip yerine oturdu. Serdar kadehini kaldırarak ikisine baktı.
"İşte bu manzaraya içilir. Aramıza hoş geldin Asya ve iyi ki geldin. Yoksa ondan umudumu kesmiştim." diye konuştu neşeyle.
Eğlenceli sohbetlerin yapıldığı akşam yemeğinden çok keyif aldı Asya. Kocasının üniversite anılarını dinlerken kalbi mutlulukla çarptı. Arada bir kolunu omzuna dolaması ise en sevdiği anlar oldu. Kuzey'i bu kadar rahat ve mutlu görmek, onunla bu anları paylaşıyor olmak içini hüzünle doldurdu. Bir gün bunların hepsi anı olacaktı. Anlaşmaları sona erdiğinde onu bir daha belki de hiç görmeyecekti. Bu düşünceyle ürperdi. Sessizliği ve durgunluğu kocasının gözünden kaçmadı. Kuzey'in ona seslendiğini duyup gülümseyerek ona baktı.
"Üşüdün mü, sana bir şeyler getirmemi ister misin?"
"Hayır, böyle iyiyim. Sağ ol."
"Yorgun görünüyorsun."
Asya uzanıp elini tuttu genç adamın. İzleyicileri mutlulukla gülümsediler.
"İyiyim ben, burası çok güzel. Kendimi hiç olmadığım kadar iyi hissediyorum, çok teşekkür ederim Kuzey. Bu harika sürpriz için, her şey için." diye mırıldandı.
Genç adamın kasıldığını, gözlerinden anlayamadığı bir gölgenin geçtiğini gördü.
"Daha iyi şeyler hak ediyorsun, son zamanlarda çok şey oldu."
"Sen de öyle." diye fısıldadı Asya. Elini onun elinin üzerinden çekti istemeyerek de olsa.
Bir süre sonra rahat koltuğuna yaslanıp Işıkla sohbet etti. İlerleyen saatlerde, denizin sesine ve masadaki güzel sohbetin büyüsüne kaptırdı kendini.

Sen Giderken... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin