O gece yemek büyük bir sessizlik içinde yendi. Yalçın gittikten sonra Kuzey, Asya'nın karşısına dikilip gözlerini ona diktiğinde genç kadın sessizce ona baktı.
"Ne yapmaya çalışıyorsun sen? Sabah kahveleri, akşam yemekleri, günde iki kez aramalar, eve köpek almalar... Ne olacağını sanıyorsun Asya, ne anlatmaya çalışıyorsun?" diye hiddetle konuşmaya başladığında Asya cesaretini korumaya çalışarak gözlerini ondan kaçırmadı.
"Yeterince açık değil mi? Bir aile olabileceğimizi anlamanı sağlamaya çalışıyorum."
"Bir aile istediğimi nereden çıkardın, bir köpek istediğimi nereden çıkardın?"
"Çünkü biz evliyiz."
"Evet, bundan üç yıl önce sen çekip giderken de evliydik. O zamandan bugüne değişen ne peki?"
Asya acıyla yeniden başa döndüklerini görerek kasıldı. Kuzey unutmayacaktı, hiç unutmayacaktı. Yine de pes etmemeye kararlıydı.
"Hâlâ aynı yerde mi kalmak istiyorsun? Saplanıp kaldığın o üç yılın bizden geleceğimizi aldığını göremeyecek kadar aptal mısın sen?" diye bağırdı Asya kendine hâkim olamayarak.
"Aptalım evet. Öyle aptalım ki seni bulduktan sonra olduğun yerde bırakmadığım için aptalım. Bütün bunlara izin verdiğim için aptalım. Bu sevgi dolu eş, aile saadeti moduna kendimi kaptırdığım için aptalım. O köpeği evimde istemiyorum, bahçemde de. Anladın mı? Yarın derhal gidecek. Küçük kavramın bu mu senin? Şuna bak, köpekten başka her şeye benziyor."
"Burası benim de evim ve Biber hiçbir yere gitmeyecek. Sen de buna alışsan iyi edersin. Yaşı küçük, iri yapılı olabilir ama onun yaşı küçük. Kastettiğim buydu ama sen küçük şeyleri sevmezsin değil mi Kuzey?"
Kuzey öfkeli adımlarla ona yaklaşıp kolundan sımsıkı tuttu. Gözlerinde öfkeli kıvılcımlar çakıyordu.
"O köpek yarın sabahtan sonra burada olmayacak Asya. Beni boğuyorsun. Duyuyor musun? Boğuyorsun..." diye tısladı neredeyse.
Asya kolundaki acıya rağmen dişlerini sıkarak ona karşılık verdi.
"O giderse ben de giderim."
"Gerçekten mi? Ne yapacaksın, onunla birlikte bir köpek evinde mi yaşayacaksın? Hiç şaşırmadım. Kendine kolaylıkla yeni bir sebep bulabiliyorsun gitmek için ve benden bütün bu yarattığın düzene alışmamı istiyorsun öyle mi? Sonra ne olacak Asya? Arkasından boşanma dilekçesi mi gelecek? İstediğin bu mu? Yeniden gitmek bu kadar kolay bir tercih değil mi senin için? Bir köpeğin bile peşinden gidebilecekken bütün bu olanlara bağlanabileceğimi nasıl düşünüyorsun? Hangimiz daha aptalız peki bu durumda?Farkında mısın beni meyle sınayıp durduğunun."
"Hiç kolaylaştırmayacaksın değil mi Kuzey? Her yaptığım şeye verecek bir tepki bulacaksın. Beni kendince cezalandırmaya devam edeceksin. Bunu daha ne kadar devam ettirebileceğini sanıyorsun peki? Elimden geleni yaptığımı görmek neden seni deliye çeviriyor? Neden sadece bir kez olsun kendin gibi davranmıyorsun? Yaralı bir ayı gibi her şeyin üzerine saldırıp yıkıyorsun. Öfkelenmek için illaki bir bahane arkasına sığınıyorsun. Bugünkü bahanen Biber, yarın ne olacak peki?Sürekli aynı şeyi tekrarlamakla geçmişi değiştiremiyoruz işte anla artık bunu."
"Sözlerine dikkat et. Sakın benimle bir kez daha bu tonla konuşma. Sana söyleneni yapacaksın ve o köpek evden gidecek."
"Hayır." diye başını dikti Asya.
"O hiçbir yere gitmeyecek ve sen ikimizle birlikte yaşamaya alışacaksın."
"Ya bunu istemezsem ya ikinizi de istemiyorsam?"
Asya anında sapsarı kesilerek yutkundu. Sözlerin anlamını sindirdiğinde dudakları hareket etti.
"O zaman oturup insan gibi konuşuruz. İstediğin gerçekten buysa ona göre davranırız. Şimdi lütfen kolumu bırak, koparmak üzeresin." diye mırıldandı Asya.
Gözlerine dolan yaşları saklamaya çalışarak hızla yanından geçip koşarak yukarıya çıktı. Kuzey öfkeden titreyen ellerini cebine koyarak bahçeye çıktı ve bahçe sandalyelerinden birine oturup gözlerini gökyüzüne dikti. Az önce yaptığı şeyin pişmanlığı karısının güzel gözlerine dolan yaşları gördüğü an yüreğini dağlamaya başlamıştı. Kendini kapana kısılmış, zayıf düşmüş hissediyordu. O sırada elindeki ıslaklığı hissederek yere, ayak ucuna baktı. Kocaman bir tüy yumağı halinde, köpekten çok bir koyuna benzeyen hayvana gülümsedi.
"Bak, daha ilk günden birbirimize düşürdün bizi. Karşı olduğum sen değilsin. Ben sadece korkuyorum dostum." diye mırıldanarak başını okşadı.
Köpeğe karşı değildi. Kaldıramadığı bütün bu şeylere fazlasıyla bağlanıyor olmasıydı. Onun bir gün aniden gideceği korkusunun yüreğinin derinliklerinde kök salmış olmasıydı. Bu yüzden belki de ona hiç onu ne kadar çok sevdiğini söyleyemiyordu. Onunla yaşamın ne kadar güzel, eğlenceli ve kolay olduğunu anlatamıyordu. Ve bütün bunlara daha fazla bağlanmak istemiyordu. Bir sabah uyandığında onu yanında bulamamanın korkusunu söküp atamadığını itiraf edemiyordu kendine bile. Bunu bir kez yaşamış ve üstesinden gelebilmek için neredeyse ruhunu şeytana teslim etmişti. Bunu yeniden yaşamak bu kez onu öldürürdü.
Oysa hayali bile ne kadar güzeldi.Asya ile korkusuzca aile olabilmek.
Az önce onu kırmıştı. Gözlerinden okumuştu kırgınlığını ve üzüntüsünü. Haftalar sonra ilk kez bu kadar şiddetli bir patlama yaşamıştı. Günler boyunca kendini sıktığı, bastırdığı her şey su yüzüne çıkıvermişti. Yine de az önce yaptığına mazeret olarak uymuyordu bütün bunlar. Bu yüzden odaya çıkıp güç de olsa ondan özür dilemesi gerektiğini biliyordu. Saatine bakıp ayağa kalktı. Bir saatten fazla bir zamandır orada oturduğunu fark etmemişti. Köpeğin başını okşayarak mırıldandı bitkin bir şekilde.
"Burada kalacaksan evin içine adım atmayacaksın. Bu konuda anlaşabilirsek durumunu yeniden gözden geçirebilirim. Anlaştık mı?"
Eve girip salonun ışıklarını söndürdü. Ağır adımlarla merdivenleri tırmanıp odalarının kapısını açtığında, içerinin karanlık olduğunu görerek ışığı yakıp yüzünü yatağa döndüğünde donup kaldı. Asya olması gereken yerde, yatakta değildi. Onu orada bulacağından o kadar emindi ki boş yatağın görüntüsü yüzüne bir tokat gibi çarpmıştı. Midesine giren kramplara aldırmadan telaşla banyoya doğru ilerleyip kapıyı çaldı.
"Asya iyi misin?" diye mırıldandı. İçeriden ses gelmeyince hızla kapıyı açıp içeri daldı.
Yoktu. Nerede olabilirdi? Evden çıkmış olamazdı gecenin bu saatinde. Hemen odadan çıkarak Asya'nın daha önce kaldığı odanın kapısını açıp içeri girdi. Işığı yakıp onu yatakta uyurken gördüğünde o âna kadar tuttuğu nefesini bıraktı büyük bir rahatlamayla. Korku ve endişenin teslim aldığı bedeni gevşedi. Yatağa yaklaşıp yanına oturdu ve yüzündeki gözyaşının izlerini sildi. Buraya çıkmış ve ağlayarak uyuyakalmıştı. Onu sözleriyle yaralamış, incitmiş ve bir kez daha kalbini kırmıştı. Ve eve geldiği günden bu yana ilk kez bu odaya sığınmış, ondan ayrı yatmak istemişti. Uzanıp alnından öptü ve fısıldadı.
"Çok üzgünüm meleğim. Seni incitmek istemedim. Sadece bir kez daha gitmene dayanamam, kendimi korumaya çalışıyorum."
Doğrulup üzerini örttü. Yataktan sarkan elini örtünün içine almadan önce incecik parmaklarını okşadı. Odanın kapısını sessizce kapatıp artık kendi odası olmayan odalarına doğru ilerledi ve o gece hayatının en berbat gecesini geçirdi. Onun yatakta her gün alıştığı küçük varlığının yokluğu ile sürekli dönüp durdu. Yatak boş, soğuk ve bütün neşesini kaybetmiş gibi ona batıyordu.
Sabaha kadar yarı uyur yarı uyanık bir halde dönüp durdu. Sabaha karşı uyumaktan ümidini kestiğinde öfkeyle kalkıp doğruldu ve duş aldı. Üzerini değiştirip odadan çıktı. Asya'nın odasına girip ona baktı. Yatağa yaklaşıp onu izlerken yüzünde yorgun, acı dolu bir gülümseme dolaştı. Yine yatağın ayakucunda yatıyordu ve derin bir uykudaydı. Başını çok değerli bir şeyi tutar gibi kaldırıp altına bir yastık koydu ve saçlarını okşadı. O sırada kımıldanıp bir şeyler mırıldanan Asya'ya fısıldadı.
"Şşşşt, uyumaya devam et. Her şey yolunda canım, uyumaya devam et."
Asya'nın bu sözlerini duyduğunu bile sanmıyordu. Uzun süre onun yüzünü izledi. Sessizce odadan çıkarken ona alışmanın ne kadar kolay olduğunu unuttuğu için lanet okudu kendine.
Mutfağa inip kahvesini hazırladı. Elindeki kahveye bakarken karısının önce kahvaltı etmesi ve kahveyi sonra içmesi konusunda verdiği nasihatleri hatırlayıp gülümsedi. Bir süre sonra sessizce evden çıktı. Haftanın son günü olduğu için şükretti. Bütün geceyi uykusuz ve mutsuz geçirmişti. Çünkü karısının yerinde duran kocaman bir boşlukla savaşmıştı. Çünkü ona sarılan sıcak bedeninden uzak kalmıştı.
Günün kalan saatini ayaklı bir bomba gibi geçirdi. Önüne getirilen her şeye bir bahane bularak öfkeli tepkiler verdi.
Girdiği hiçbir toplantıda karısının yemyeşil gözlerinden akan kırgınlık dolu bakışlar peşini bırakmadı. Yalçın onun yorgun ve uykusuz gözlerine baktığında evde yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu fark etti. Muhtemel neden o kıl yumağı, koyun kırması köpek olsa da Kuzey'i bu kadar uykusuz bırakan ve öfkeden delirtenin bu olmadığından emindi. Öğleden sonra odasına gelen müdürlerin endişeli bakışlarını gördüğünde gülerek onları rahatlattı.
"Geçici bir delilik ânı, endişelenmeyin. Muhtemelen karısı ve köpeği arasında tercih yapmaya çalışıyordur." diyerek ortamı yumuşattı. Israrla çalan cep telefonuna uzanırken arayanın Serdar olduğunu görüp gülmeye başladı.
"İyi ki aradın. Biriyle konuşamasaydım dilim şişecekti."
"Yine ne oldu? Sizin oralarda aksiyon eksik olmuyor anlaşılan."
Yalçın kahkahalar atarak Kuzey ve Asya'nın köpeği hakkında konuşmaya başladığında telefonun diğer ucundan gelen gülme sesi iki arkadaşın oldukça eğlendiğini gösteriyordu.
"Baba olmayı kabul etti mi?" diye sordu Serdar.
"Öyle bir köpeğe baba olacağını duyduğunda yüzünün halini görmeliydin. Asya'yı bakışlarıyla öldürecek sandım ama hakkını vermek lazım bizim küçük kıta onunla iyi mücadele ediyor. Kız çok iyi."
"Eminim kızın canına okumuştur. Biraz adam olup gerçek bir çocuğun babası olmak için çalışmalara başlasa belki insan olduğunu da hatırlar."
"Işık nasıl bu arada? Güzel karına sevgilerimi ilet."
"İyi, iletirim. Bu arada senden sonra Kuzey'i arayacağım, sadece genel havayı yoklamak istedim. Oraya geliyoruz birkaç günlüğüne, otelde yer ayırtmak yerine Kuzey ve Asya'ya misafir olmaya karara verdim. Işık bu konuda hâlâ bana kızgın ama gözlerimle görmem gerek neler olduğunu. Şimdi onu arayıp bu mutlu haberi ona da vermek istiyorum. Sence buna köpeğe verdiği tepkiden daha iyi tepki verebilir mi?"
Yalçın gülerek arkasına yaslandı.
"Eminim buna en çok Asya sevinecektir. İyi fikir aslında, sizi görmek herkese iyi gelecektir."
"O zaman geliyoruz. Ben arayıp eski ve en iyi dostuma müjdeyi vereyim."
Telefonu kapatan Yalçın ofisten çıkmadan önce hâlâ güldüğünü fark ettiğinde başını salladı. Her şey daha kısa bir zaman önce bir kâbus gibiyken şimdi eğlenceli bir hal almaya başlıyordu.
"Küçük kadınlar, büyük adamlar ve ey aşk..." diye mırıldandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Giderken...
RomanceSanki ben camdan bir vazoyum da birileri üzerimden tüm örtülerimi sıyırmış...açıkta kalmışımda ufacık bir sarsıntıda düşüp kırılacakmış gibi. Benim bıraktığım her şey bir başkasına yuva olmak için hazır artık.