...37...

6.8K 461 22
                                    

Saatler sonra Kuzey gözlerini tavana dikmiş, yanında hareketsiz ve sessizce yatan kadına bakmamaya çalışıyordu. Sabah onunla konuşmaya başladığında bütün bunların olmasını planlamadığını biliyordu.
Bildiği başka bir şey ise ona dokunmadan, onu yeniden hissetmeden daha fazla dayanabilecek gücünün olmamasıydı. Öfkeliydi. Aynı öfkeyle neredeyse saldırmıştı ona. Yıkıcıydı. İçindeki bütün yıkımların acısını çıkarmak istercesine kör, sağır ve algılarını yok edecek kadar aklını kaybetmişti. O, üzgünüm dedikçe öfkesi daha çok artmıştı. Bütün her şeyi o bir tek cümlenin yok edemeyeceğini bilmenin verdiği öfkeyle onun bütün duvarlarını yıkmak istercesine onu zorlamıştı. Bütün hayatı sanki ona bağlıymış gibi hissetmekten nefret etse de ona yeniden sahip olmak, onun da bunu anlamasını sağlamak istemişti deli gibi.
Asya sessizce teslim olmuştu. Korkmuş, ürkmüş, geri çekilmek istemişti kısa bir an. Onu ölesiye korkutmuştu. Yumuşaklıktan, sevgiden, şefkatten uzak örselercesine, bir şeyleri kırıp dökmek istercesine ona sahip olmuştu. İçindeki öfkenin, acının, şüphelerin ve pişmanlıkların yok olmasını istercesine hoyrat davranmıştı.
Başını çevirerek sırtı ona dönük olarak yatan kadına baktı. Teninde bıraktığı kırmızı izleri gördüğünde midesine yumruk yemiş gibi sarsıldı, gözlerini kapayıp açtı. Elini uzatıp o bembeyaz teninde kocaman lekeler gibi duran kırmızılıkları yok etmek istedi. Ona dokunmadan yumruk haline getirdiği elini geri çekip derin bir nefes aldı. Gözlerini kapayıp kendine lanet okudu içinden. Yataktan kalkıp ondan uzağa gitmek dürtüsünü bastırdı. Hayatında ilk kez bir kadınla birlikte olduktan sonra gözlerine dolan yabancı yaşları yok etmek için ona sırtını dönüp elini gözlerine bastırdı. Dokunduğu her şeyi mahvettiği gerçeği kalbine bir kurşun gibi saplandı. Bin bir düşünce ve pişmanlıkla uykuya daldığında içinde duyguya benzer hiçbir şey kalmamış gibiydi. Cehennemi istemişti. Şimdi cehennemdeydi.

Yeniden uyandığında hissettiği sıcaklıkla gözlerini araladı. Kollarının arasında uyuyan, yüzünü göğsüne dayamış olan kadına baktı şaşkınlıkla. O kadar derin ve huzurla uyuyordu ki kıpırdamaya korkarak saçlarını yüzünden çekti yavaşça. Nefes alıp verirken göğsüne bıraktığı sıcaklık içini titretirken onu bu derin ve huzurlu uykudan uyandırmaya kıyamadı. Yutkundu ve gözlerini kapadı. Her şey böyle olmalıydı diye düşünmeden edemedi. Günün bütün saatlerini tükettikten sonra odalarında bu şekilde uyanmalıydılar.
Derin bir nefes aldığında göğsünde duran elin hareketlendiğini hissetti, uyanmıştı. Bunu hissediyordu. Gözlerini açmaya korkarcasına sımsıkı kapadı. Ona bakmak şimdi her şeyden daha zordu. Sesini duyduğunda içinde yakıcı bir ateşle gözlerini açıp ona baktı. Asya hâlâ göğsünün üzerinde, bir eli yanağının yanında gözlerini açmadan öylece duruyordu.
"Buradayım..." diyen fısıltı halindeki sesini duyunca başını yan tarafa çevirdi.
Onunla konuşurken işlerin bu noktaya gelmesinden korkmuştu ama öfkesine yenilip bu noktaya getirmişti her şeyi. Şimdi ne söyleyeceğini bilmeden öylece duruyordu.
Asya'nın başını yastığa koyduğunu hissetti. Göğsünde, yüzünün olduğu yerde kocaman bir boşluk oluştuğunda acıyla kasıldı. Bundan yararlanıp hemen doğruldu ve yatağın kenarına oturup elleriyle yüzünü kapadı. Ellerini yüzünden çekip etrafa saçılmış olan kıyafetleri gördüğünde içinden küfür etti.
"Kuzey..." diye mırıldanan karısına bakmadan uzanıp pantolonunu aldı.
"Çıkmam gerek." dedi aceleyle ve ona bakmadan giyinirken.
Çıkmalıydı. Ondan uzaklaşmalı, onun gözlerinden uzakta olmalıydı.
"Gitme..." diyen sesiyle olduğu yere çöktü. Elindeki gömleği var gücüyle sıktı. Onun küçük ellerini sırtında hissedince ürperdi elektriğe tutulmuş gibi.
Yavaşça başını çevirip ona baktı. Yastığın neredeyse tamamını kaplayan dağınık saçlarına, uykulu ve yorgun gözlerine ve öpülmekten kızarmış dudaklarına. Kollarında ve omuzlarında bıraktığı küçük mor lekelere.
Bunu ona kendisi yapmıştı. Öfkeyle, hırsla, düşüncesizce. Elleri bir kez daha kasıldı ve mırıldandı.
"Böyle olduğu için üzgünüm."
"Ben üzgün değilim Kuzey. Öyle veya böyle mutluyum. Lütfen gitme. Sadece sarılıp uyuyamaz mıyız? Her şeyi bir kenara bırakıp sadece bana sarılamaz mısın?"
Kuzey elindeki gömleğin parmaklarının arasından kaydığını hissetti. Bir süre onu izledi. Gözlerinde yaşlar vardı, ağlıyordu ve elini ona uzatmış tutmasını bekliyordu. Az önce yaptığı onca şeye rağmen ona elini uzatıyordu.
Kederle gülümsemeye çalışarak ona doğru uzandı. Dirseğinin üzerinde dayanıp onun yanaklarından süzülen yaşları sildi. Küçücük görünüyordu ve hâlâ tertemiz kokan saçlarıyla onu büyülüyordu. Pişmanlık hiç bu kadar yakıcı işlememişti içine.
"Ağlama..." diye fısıldadı.
"Bu her şeyi daha da zorlaştırıyor Asya, ağlama."
Asya yanağında dolaşan eli tuttu. Dudaklarına götürüp gözlerini kapadı. Kuzey bu hareket karşısında bütün duvarlarının gürültülü bir şekilde yıkılışını hissetti içinde.
"Şimdi biliyorum." diye fısıldadı Asya.
"O sabah ne hissettiğini şimdi biliyorum. Sana bunları yaşatmak istememiştim. Seni çok sevdim ben Kuzey. Çocukça, kadınca. Öyle derin izler bıraktın ki içimde çok sevdim seni. Gitme... Sen bununla yaşadın ama ben yaşayamam. Şimdi gidersen ölürüm."
"Bir hayvandan farksız davranmış olmama rağmen burada kalmama izin mi vereceksin? Bunun için beni suçlamayacak mısın?"
"Hayır."
"Ama ben kendimi suçlayacağım. Böyle olmasına neden olduğum için. Özür dilemem bir şeyi değiştirir mi bilmiyorum ama özür dilerim. Bunun için, yaptıklarım için."
"Ben de istedim, istemediğim hiçbir şey olmadı. Bunu gelecek günler için bir adım olarak düşünemez miyiz.Lütfen Kuzey..."
Kuzey başını onun yanına bırakıp gözlerinin yeşil derinliklerine bıraktı kendini.
"Geleceğinde böyle bir adamla uyandığın her sabah sana zorla yaptığım bu şeyi unutmamı nasıl bekleyeceksin Asya? Aramızdaki her şeyi darmadağın edişimi, öfkemi ve kendimi kontrol edemeyişimi. Bağışlanmak istemiyorum. Şimdi her ikimiz de birbirimize karşı suçluyuz, eşitiz."
"Gitmemi mi istiyorsun?"
"Hayır, hayır bunu istemiyorum ama dinlenmek istiyorum Asya. Yoruldum, tükendim kendimle ve seninle savaşmaktan. Her şeyin sakinleşmesini, ruhumdaki bu çalkantıların bir son bulmasını istiyorum. Seni incitmek istemiyorken olabileceğim en kötü adama dönüşmekten usandım. Kendimle girdiğim bu savaştan bıktım. Ellerimden, bedenimden, dilimden dökülen her sözcükten nefret eden bir adam olmaktan bıktım."
Asya uzanarak iki eliyle yüzünü tutup ona baktı. Başaracaklardı, bundan emindi. Ondan bu kez vazgeçmeyecekti.
"Birlikte başarabiliriz, bir yolunu bulabiliriz. Beni buldun, bana geldin. Artık hiçbir şey o günden önceki gibi olamaz Kuzey. Beni yeniden sevemez misin?"
Kuzey acıyla baktı ona.
"Yeniden mi, seni yeniden sevmek mi? Sen delirdin mi? Ne olduğunu sanıyorsun, bütün bunlara neyin neden olduğunu sanıyorsun?" diye fısıldadı.
Asya umutla başını sallayarak ona baktı. Uzanıp dudaklarına dokunduğunda genç adamın titrediğini hissedip gülümsedi onu öperken. Bir umut vardı işte, biliyordu.
"Seni sevmekten bir an vazgeçmedim ben. Seni sevmeye devam ettikçe sensizlik üzerime temelsiz duvarlar gibi yıkıldı. Seni o kadar umutsuzca sevdim ki. Saçlarını, ellerini, dudaklarını... En çok da gözlerini. Bana sarılıp gülümsediğin anları, her sabah neşeli sesini duyarak uyanmayı, hayatımdaki varlığını, okuldan dönmeni beklemeyi, senin için endişelenmeyi bile sevdim ben. Seni sevmek kendimi yeniden keşfetmek gibiydi. Bunu o zamanlar bilmiyordum ama kaçınılmaz biçimde değişiyordum. Beni değiştirmiştin. Bunu sevmiştim ama her şeyden çok seni sevmiştim. Farkında bile olmadan. Seni sevmek kendimi sevmeye başlamak demekti Asya. Seni sevmek dünyayı, insanları yeniden sevmek demekti. Bu yüzden bu kadar kötü dağıldım. Kaybettiğim sadece sen değildin. Sen giderken ben ikimizi birden kaybetmiştim. Olmak istemediğim bir yerde boşluğa terk edilmiştim. Bu yüzden öfkeliydim, bu yüzden seni bağışlayamıyordum." diyerek ona sarıldı genç adam. Yüzünü omzu ile boynu arasında kalan çukura gömdüğünde derin bir nefes alarak kokusunu içine çekti. Bir an öylece kalıp anın tadını çıkardı. Ondan uzaklaşarak kollarının arasından sıyrıldı ve ayağa kalktı. Yerde duran gömleğini alıp giydi. Büyük bir acı ve pişmanlıkla ona baktı yeniden. Şaşkın, kırılmış bir bebek gibi duran karısına. Ondan en uzak köşeye çekilirken Asya'nın çarşafı göğsüne bastırıp sırtını yatağa dayayışını izledi çaresizlikle. Yatağın kenarına oturup onun bu halini izledi.
"Dün eve geldiğimde seni bulamamaktan ne kadar korktuğumun farkında değildim. Bir kez gitmiştin ve yeniden gitmeyeceğine güvenemiyordum. Seni o yatakta uyurken bulduğumda hayatımda hiç o an olduğu kadar iyi hissetmemiştim kendimi. Saatlerce seni izledim, saatlerce kendimle savaştım. Yaptıklarım ve yapmadıklarımla yüzleştim sen uyurken. Sen başka bir zamanda, yine bu yatakta benden başka bir adam yaratmıştın. Bu yeni adamın zayıflığından nefret ettiğim günlerin başlangıcıydı gidişin. O gece... Tanrı'm o gece... Tanrı'm yardım et diye dua etmiştim içimden. Sana dokunduğum bütün anlar boyunca yardım istemiştim. O gece bütün o zamanlar boyunca yaptığım her şeyin nedeninin sana olan duygularım olduğunu anlamıştım. Sana âşıktım, sana öyle âşıktım ki sabah uyandığında bunu sana söylemek için beklemek istedim. Seni her şeyden koruyacağıma yemin ettim. Seni mutlu edeceğime, geçmişi her şeyi unutturacağıma söz verdim bütün kalbimle."
Asya karşısındaki güçlü adamın nasıl da çöktüğünü izlerken üzüntüyle içini çekti. Uzanıp ona dokunmamak için kendini güçlükle tutarak onu dinlemeye devam etti.
"Uyandım, sana seslendim. Sonra aniden anladım artık olmadığını. Sevdiğim o kokun seninle birlikte gitmişti. Kıyıda köşede kalan gülümsemelerini hatırladıkça içimdeki acı keskin bir bıçak gibiydi. Nefes alamadım. Burada, bu yatakta ölüyorum sandım. Sana söylemek istediğim her şey için geç kalmıştım. Odada sadece senden anılar kalmıştı. Yazdığın mektubu okurken bunları önceden planlamış olduğunu fark ettim. Sana öyle acı vermiş olmalıydım ki benden kurtulmayı planlamıştın. Beni sevdiğini söylediğin o dakikalara tutunmaya çalıştım. Buna inanmak bana seni bulmak için güç verecekti. Korkmuştun diye düşündüm. Son zamanlarda olanlardan korktuğun için gittiğine ama bir süre sonra ortaya çıkacağına inanıyordum. Yine de her yerde seni aramaya devam ettim. Bekledim... Beni aramanı, iyi olduğunu söylemeni bekledim. Çok uzağa gitmiş olamaz dedim. Kafasını toparladıktan sonra şu kapıdan içeri girecek diyerek günlerce evden çıkmadım. Sen gelmedin, aramadın. Sonra tamamen inandım dönmeyeceğine. Sana söylemek istediğim her şey işte o zaman öfkeden bir alev topuna dönüştü. İçimi yakıyordu o cümleler Asya. İçim yandıkça sağa sola saldırıyordum. Deliler gibi içiyordum. Bilmediğim yataklarda, tanımadığım kadınlarla uyanıyordum. Hiçbiri sen olmayan kadınlar... Tenlerinde, kokularında şuursuzca seni aradığım kadınlar... Her şeye kızgındım, en çok sana kızgındım. Kendimden nefret ediyordum, senden nefret etmek istiyordum. Başaramadığım tek şey sana olan duygularımı değiştirememekti. Bu beni çıldırtıyordu."
Asya daha fazla dayanamayarak hıçkırıklara boğuldu. Duydukları karşısında perişan olmuştu. İnlercesine mırıldandı.
"Bilmiyordum, bilmiyordum..."
Kuzey dayanamayarak ona yaklaşıp sarıldı. Genç kadın ona sarılarak hıçkırıklara boğuldu yeniden. Özlemle saçlarını okşadı genç adam. Elleri titriyordu. Ona dokunmaktan şimdi nedensiz korkuyordu. Yine aynı şeyi yapmaktan korktuğu gibi. Bir çiçeği ezer gibi örselediği bu kadına şimdi dokunmak parmak uçlarını yakıyordu.
"Sen küçük bir kızdın Asya. Ben de bilmiyordum bu kadar küçük bir şeye karşı bu kadar büyük ve güçlü duygular beslediğimi. Hayatımda hiçbir şeyi bu kadar sevmemiş, bu kadar hayatımın bir parçası etmemiştim. Sevdiğim herkes zaten gitmişti. Annem, sonra babam. Kalan tek şey ailemin bana bıraktıklarıydı, onları geri almaksa tek hedefimdi. Sen bu noktada girmiştin hayatıma. Her şey bir oyun gibi başlamıştı, gerçek olan tek şey ise sendin. Yalnızlığın dokunuyordu kalbime. Kimsesizliğinde bana bağlanman haksızlık gibi geliyordu. Çok küçüktün. Seni kendimden uzaklaştırmak isterken aslında içimde kendimle savaşıyordum. Çaresizliğinden faydalanmaktan korkuyordum, sana karşı koyamamaktan ama bak şimdi, şu anda bile bütün korktuğum her şeyi yapmaktan kendimi alamadım. Sen haklıydın Asya, gitmekte haklıydın."
"Hayır..." diye çığlık attı Asya. Yüzünü ona dönüp ellerini sımsıkı tuttu.
"Hayır, bu doğru değil. Göremiyor musun ben gidersem senin daha iyi olacağına inandırmıştım kendimi. Seni sevmediğim için değildi. Senden kaçmak için değildi. Çocukçaydı. Başarabilirim sandım, sensiz olmayı başarabilirim sandım."
"Başardın da. Başaramayan bendim canım. Aramızda en güçlü ve iyi olan şeydin ve başardın. Ben bilmediğim bir duygunun altından kalkamadım Asya. Çok sevdiğim şeylere hep zarar verdim, sana da zarar verdim. Bir hayvandan farksızdım ve sen buna rağmen, buna rağmen..."
Asya ona uzanıp dudaklarına dokunarak susturdu genç adamı. Kuzey dudaklarına dokunan parmakların hissiyle gözlerini kapadı.
"Pişmanlık yok." diye fısıldadı Asya gözyaşlarıyla.
"Benim sana dair hiç pişmanlığım olmadı, hiçbir zaman. Biz birlikte olmayı hak ettik Kuzey. Bana zarar vermedin, beni zorlamadın. Ben de istedim, çok istedim. Sürekli kendini benimle ilgili olarak suçlamana dayanamam. Suçlanacak bir şey yok sevgilim."
Kuzey "sevgilim" cümlesinin içinde dans edişini hissetti. Gözlerini aralayıp ona baktı. Bu küçük, narin ve muhteşem güzellikteki kadının pırıl pırıl gözlerine baktı.
"Benim pişmanlıklarım var Asya ve bunun üstesinden gelemeden sana hiç bir şey veremeyeceğim gerçeğini değiştirmiyor olanlar. Seni olduğun yerde bırakmalıydım, iyi olduğunu gördükten sonra hayatına hiç dokunmadan dönüp yoluma gitmeliydim. Şimdi izin verirsen biraz dışarı çıkacağım. Düşünmek için, düşüncelerime çekidüzen vermek için, seni de kendimi de daha fazla incitmemek için, senin de düşünmen için. Döndüğümde ne yapmamız gerektiğine karar verebiliriz belki. Bundan sonrası için ne istersen şimdiden kabul ediyorum. Sana engel olmayacağım. Uyumak için beni bekleme, geç gelirim."
Kuzey ayağa kalktı. Asya onun elini bırakmadı. Genç adam acıyla ve zorla elini ondan kurtardı, kapıdan çıkıp onu ardında bıraktığında elini göğsüne bastırıp derin bir nefes almaya çalıştı. Toparlanıp hızlı adımlarla merdivenlerden aşağıya indi. Kalbi, göğüs kafesini parçalamak istercesine atıyordu.
Bahçede duran arabaya ilerlerken güneşin batmak üzere olduğunu fark etti. İçine çöken ağırlıkla arkasını dönüp eve baktı. Asya bir elini cama koymuş, diğer eliyle sarındığı çarşafa sıkı sıkı tutunmuş ona bakıyordu. Ağladığını olduğu yerden bile görebiliyordu.
"Çok üzgünüm küçük sevgilim..." diye fısıldadı, ona bir kez daha bakıp arabaya bindi.
Evden uzaklaşırken bütün olanlar gözlerinin önünde yeniden canlanıyordu. Bugünden sonra nasıl davranacakları, daha önemlisi Asya'nın ne yapacağı önemliydi. Korkunç bir acıyla ona yeniden gitmek isterse engel olamayacağını düşündü. Boğazını yakan acıyla inledi. Direksiyonu tutan parmakları kasıldı. Bağırmak, içindeki acıyı söküp atmak istedi. Şehrin caddelerinde başıboş şekilde deli gibi araba kullanırken kırık bir bebek gibi ona bakan gözlerini silmeye çalıştı hafızasından. Acı ve pişmanlıktan ölecek gibiydi.

Asya o giderken kalbinin de yerinden sökülüp gittiğini hissediyordu. Birkaç saat önce yaşadığı mutluluğun yerinde zehir gibi keskin bir acı duruyordu. Yeniden yatağa dönüp hıçkırıklara boğulduğunda uzanıp onun başının izini taşıyan yastığı kucakladı. Acıdan iki büklüm bir halde ne kadar ağladığını bilmiyordu. Kuzey'in söylediği her cümle ona ne kadar çok acı bıraktığını yüzüne çarpmıştı. Onun da kendini sevebileceğini bir an için düşünemeyecek kadar kendiyle dolu olmasından nefret etmişti. Onunla yüzleşmeden bir hırsız gibi çekip gidişinin yarattığı yıkımdan habersiz, sadece kendi acısıyla ilgilenmişti.
Bir süre sonra gözyaşları tükendiğinde yattığı yerde kıvrılıp donuk gözlerle öylece kaldı. Kendini toparlamaya çalışıp yavaşça banyoya doğru ilerledi. Duş alırken sabun kokusu ona Kuzey'i yeniden getirdiğinde gözleri doldu. Aceleyle işini bitirip odaya geri dönerek ortalığı toplamaya başladı hızla. Sanki yapması gereken en önemli iş buymuş gibi her şeyi eski haline getirmeye odakladı kendini. Yatağı düzeltirken ayağına takılan bir şeyle sendeledi. Eğilip yerdeki şeyi aldığında çökercesine yere diz çöktü. Bu, ona aldığı küçük şövalye heykelciğiydi. Onu sımsıkı tutarak göğsüne bastırdı. Gözlerini açıp ağlamaktan kısılmış sesiyle mırıldandı.
"Seni yeniden kazanacağım Kuzey. Seni öyle çok seveceğim ki bütün acılarını yok edeceğim. Senden vazgeçmeyeceğim. Sen hep benim kahramanım, tek aşkım olacaksın."
Ayağa kalkıp onu komodinin üzerine, eskiden olduğu yere koydu. Odaya bir kez daha bakıp gözlerine dolan yaşları sildi. Bu oda birkaç saat önce ona özlediği her şeyi geri vermişti. Bu duvarlara aşk dolu nefesinin izleri sinmişti. Ve bu odada görmüştü bütün gerçeği en çıplak haliyle.
Kararlı bir şekilde odadan çıktı ve kendi odasına gitti. Hızla eşyalarını toplayıp Kuzey'in dolabında onlar için yer açmaya başladı. Artık burada uyuyacaktı. Ondan uzakta uykusuz geceler geçirmek yerine onun yanında, onun sıcaklığına sahip olarak yatacaktı. Daha azıyla artık yetinmediğini ona ispatlayacaktı.

Sen Giderken... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin