Çok fazla istek olunca instagramda bir sayfa açtık.
Sohbette olucaz :) sizleride bekleriz
Hikayelerimizle ilgili sohbet için instagramda @phaselishikayeleri sayfasında görüşmek üzere.Biraz kırgın, biraz hüzünlü ama coşku dolu bir yürek taşırken dokunuvermişti aşka. Çaresizlikle çıktığı yolda ilk karşısına çıkan duyguya esir olmuştu. Şimdi o aşkı kendi içinde ve yine sadece kendisiyle yaşaması gerektiğini öğrenmişti. Apansız esen bir rüzgâr gibi poyraz çatlağı duygularına inat gelip körpe yüreğinde filizlenen bu duygunun inkâr edemediği ağırlığı altında eziliyordu geçen her gün. O geceden ve o ilk şiddetli kavgalarından sonra acemi çiftler gibi birbirlerine karşı nasıl davranacaklarını bilememenin çaresizliği içinde geçti günler.
Asya, Kuzey'in ona karşı gösterdiği inanılmaz dikkat ve nezaket karşısında kendini iyi hissetmek bir yana daha çok canının acıdığını hissediyordu. Eskiden olduğu gibi artık olur olmaz zamanlarda gözleri dolmuyordu. Onunla karşılaştığında kendini ve duygularını kontrol etmeyi öğrenmişti. Kalbinin sesine kulak tıkıyordu artık. Bir daha kendini o şekilde küçük düşürmemeye, Kuzey'in gözünde un ufak olmamaya kararlıydı. Karanlık bir gecede kalbine akıp giren bu adamı hayatında tutmanın bir yolu yoktu. Onlar bir anlaşmayla birbirlerine bağlı olmaktan öteye geçemeyeceklerdi.
Kuzey, kalbinin kapılarının ona kapalı olduğunu söylemekle kalmamış, bunu neredeyse kalbini oyarcasına yüreğine işlemişti. Geçirmek zorunda oldukları günleri gerçekten istediği gibi arkadaşça geçirmeye kararlıydı genç adam. İşten geç geleceği zaman evi veya cebini arayıp bunu ona bildiriyor, gelirken bir şey isteyip istemediğini soruyordu. Asya bunun altında yatan mesajı alıyor ve o da herhangi bir gecikmeyi ona bildiriyordu. Hafta sonları genç adam erken kalktığı zamanlarda kahvaltı hazırlayıp ona sesleniyordu son derece doğal bir şekilde. Okuldan, derslerden, işten ve hayattan konuşuyorlardı.
Kuzey ona asla dokunmuyordu. Dokunmamak ve hatta uzak durmak için çaba sarf ediyor gibiydi. Bu onu ne kadar kırsa da alışmaya başlamıştı artık. Onu sık sık ve uzun uzun izlerken yakalıyordu kendini. Sevdiği adamı uzaktan izlerken yüreğindeki ağırlıktan nefesi kesiliyordu.
Kuzey birkaç kez onu şirkete götürmüştü. Elinden tutmuş, gösteriye uygun olması için sık sık sarılmışlardı birbirlerine. Sırf ona biraz daha yakın olabilmek için böyle durumları bekler hale gelmişti Asya. Kendine mi yoksa Kuzey'e mi daha çok üzülüyordu artık bilmiyordu. Bir şeylere ya çok erken ya da çok geç kalmıştı. Ansızın fark etmişti ona direnmekten vazgeçtiğini. Sorgusuz sualsiz direnen duyguları mantığını zorlarken neden ve nasıl direnmekten vazgeçtiğini bilmiyordu. O ana kadar da böyle bir direnç gösterdiğinin farkında değildi. İçindeki yetim kız uyanmıştı. Hep kendine soruyordu.
"Ya çok erken ya da çok geç kaldım bir şeylere. Ya senin için Kuzey, sana geç mi kaldım?"
Cevap kendi benliğinde yankılanırken kulaklarını tıkamak için zor tutuyordu kendini. Sıradan evli bir çift görüntüsü vermek artık o kadar da zor gelmemeye başlamıştı. Duygularını gizleyebiliyordu. Dışarı çıkacağı zamanlar ona şaka bile yaptığı oluyordu. Şakalaşıp zaman zaman birbirlerine küçük jestler bile yapar hale gelmişlerdi. Bu oyunun kuralları evliliklerinin üçüncü ayınca işlemeye başlamıştı. Bütün acemilikler, o sarsıntılar yavaş yavaş yerli yerine oturmaya başlamıştı. Emin olduğu tek şey vardı. Duyguları bir sonbahar fotoğrafı gibi duruyordu gözlerinin önünde, değişmeyecekti. Tıpkı her sonbahar aynı renklere bürünen o mevsim gibi oldukları yerde daha da güçlenerek kalacaklardı.
Zor bir sınav sonrası arkadaşlarıyla sohbet ederken aradı onu Kuzey. Heyecandan soluk soluğa açtı telefonu.
"Merhaba." derken onun sesini duyacak olmanın heyecanıyla gülümsedi.
"Sana da merhaba. Sınav nasıldı?"
"Fena değildi, biz de şimdi onu konuşuyorduk arkadaşlarımla. Sende ne var ne yok?"
"Canavarlarla boğuşuyorum. Üvey annemle bir toplantıya girmek üzereyim."
"Sana bol şans diliyorum o zaman."
"Asya..."
"Efendim?"
"Bu akşam biraz gecikeceğim, yemek için beni bekleme."
"Neden, çok mu uzayacak işin?"
"Öyle görünüyor ama bilmiyorum. En kısa zamanda evde olurum. İstersen Kader Hanım'ı arayayım sıkılırsan."
"Gerek yok, başımın çaresine bakarım. Hem ilk kez yalnız kalmıyorum ki evde."
"Bakacağını biliyorum. Bir şey daha var. Birkaç gün boyunca evde olmayacağım önümüzdeki günlerde. İşle ilgili bir seyahate çıkmam gerek."
Asya bu sözlerle hayal kırıklığına uğradığını gizleyemedi. Arkadaşlarının yanından uzaklaşarak mırıldandı.
"Ne zaman, çok kalacak mısın?"
"Hafta sonu sanırım ve hafta başını da kapsayacak gibi görünüyor. Döndüğümde uyanık olursan konuşuruz."
"İstersen beklerim."
"Hayır, yeterince dinlenemiyorsun zaten sınavlardan dolayı. Sabaha kadar ders çalıştığını biliyorum. Yemeğini ye ve yat sen. Konuşmak için zamanımız olacak."
"Tamam."
"Kapatmak zorundayım Asya. Evde görüşürüz, hoşça kal."
"Hoşça kal."
Telefonu göğsüne bastırıp dalgın bir şekilde gözlerini kalabalığa dikti. Evde olmayacağı düşüncesine alıştırmaya çalıştı kendini. Arkadaşlarının yanına gidip vedalaştı. Çıkış kapısında şoförü görünce gülümseyerek ona doğru yürüdü.
"Neden buradasınız? Ben dönebilirdim."
Adam saygıyla kapıyı açarken cevapladı onu.
"Eşiniz yolladı efendim. Arabada sizin için birkaç şey var."
Asya şaşkınlıkla arka koltuktaki paketlere baktı girerken. Biri küçük diğeri büyük iki pakete dokundu. Evde açmaya karar verdi ve eve gelene kadar kocasından başka bir şey düşünmedi her zamanki gibi.
Kader Hanım evde onu her zamanki sevgisi ve şefkatiyle karşıladı. Elindeki paketleri görünce:
"Alışveriş mi yaptın? Şoförle de gelmişsin. Sevmediğini sanıyordum."
"Kuzey yollamış, bunlar da ondan. Telefonda bir şey söylemedi oysaki."
Merakla salona geçerlerken seslendi Kader Hanım'a:
"Çok açım. Kuzey geç gelecekmiş, ben de erkenden yiyip yatmak istiyorum."
"Tamam canım. Ben masayı hazırlarken sen de paketlerini aç."
Asya salondaki rahat koltuğa kurulup büyük paketi açtı önce. İçindekini görünce gözleri fal taşı gibi açıldı.
"Aman Tanrı'm!" diye inledi.
Şifon, leylak rengi bir elbiseydi bu. Ellerinin arasında yumuşacık dokunuşlar bırakan elbiseden gözlerini alamıyordu. Kader Hanım'ın yanına geldiğini bile fark etmemişti.
"Bu çok güzel." diyen kadına ışıl ışıl bir mutlulukla baktığında gülümsedi.
"En sevdiğim renk. Müthiş değil mi?" diye fısıldadı.
"Sana çok yakışacak. Tenine çok uygun bir renk seçmiş beyefendi. Diğerinde ne var peki?"
Asya aceleyle diğer paketi açtı. Çok küçük, sade bir kolyeydi bu. Zincirin ucundan sarkan su damlası şeklindeki pırlanta gözlerini alıyordu.
"İnanılmaz değil mi? Çok güzel..." diye fısıldadı. Kader Hanım uzanıp onu boynuna takması için Asya'ya yardım etti. Asya çocuklar gibi mutlu olduğunu hissetti bu hediyelerle. Toplantısı olduğunu unutarak hemen telefona sarıldı. Kuzeyle konuşmak o an en büyük ihtiyacıydı neredeyse. Onun yorgun ve sert sesini telefonun ucunda duyduğunda neredeyse çığlık atacaktı mutluluktan.
"Ne oldu?" diye sordu genç adam.
"Hediyelerini aldım, teşekkür etmek için aradım. Ben ne diyeceğimi bilmiyorum Kuzey. Bunlar çok güzeller."
Genç adamın telefonun diğer tarafında gülümsediğini görür gibi oldu.
"O zaman onları yarın akşam kullanacağını da söylemeliyim sana hayatım."
Ona "hayatım" dediğine göre yalnız değildi.
"Bir yere mi gideceğiz?" diye mırıldandı.
"Karımla özel bir akşam planlıyorum bir sakıncası yoksa. Mümkün mü acaba?"
Asya bu konuşmanın da gösterinin bir parçası olduğunu bilse de umursamadı.
"Hizmetinizdeyim." diye gülümsedi.
Genç adam üvey annesine karısına tutkuyla bağlı olduğunu göstermeye çalışıyordu anlaşılan. Boğuk bir sesle mırıldandı Kuzey. Asya bu sesle içinden ılık bir rüzgârın geçip gittiğini hissetti.
"Sevgilim ömür boyu hizmetinde olan benim. Görüşmek üzere." dedikten sonra telefon kapandı.
Asya inanılmaz bir mutluluk denizindeydi. Bu cümleler rol olsa da onun hep duymayı istediği sözlerdi. Paketleri kenara koyup yemeğini yedi mutlulukla. Kader Hanım'ı yolladıktan sonra bir süre oyalandı ve odasına çıktı. Saat oldukça geç olmasına rağmen henüz Kuzey'in arabasının sesini duymamıştı. Yatağında dönüp durmaktan sıkılıp ince bir battaniye alarak salona indi. Koltuk o kadar rahat görünüyordu ki oraya uzandı. Sehpanın üzerine bıraktığı ve birkaç gündür orada duran kuğu gölü balesinin broşürünü alıp okumaya başladı. Kuğu gölünün hikâyesini anlatan bir hocasının sesi yankılandı kulaklarında.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Giderken...
RomanceSanki ben camdan bir vazoyum da birileri üzerimden tüm örtülerimi sıyırmış...açıkta kalmışımda ufacık bir sarsıntıda düşüp kırılacakmış gibi. Benim bıraktığım her şey bir başkasına yuva olmak için hazır artık.