...34...

6.6K 488 7
                                    

                                             

Elindeki fincanla yeniden eve girdiğinde duyguları ve aklı karışmış bir halde doğruca salona geçip oturdu.
Eski günlerde bu salonda geçirdiği zamanlar bir bir gözünün önünden geçmeye başladıkça yüreğindeki sızı da beraberinde arttı. Kuzey'in onun için salonun ucundaki şömineyi çalışır hale getirmesini, bu salonda uyuyup kaldığı her defasında onu uyandıran şefkat dolu sesini, yumuşacık dokunuşlarını, onu şu koltukta uyurken izlediği zamanları, onun elinde kahveyle yanına oturup şakalaşmasını hatırlayınca gözlerine hücum eden yaşlarla mücadele etmeyi bıraktı. Eli yanındaki yastığın üzerinde okşar gibi dolaştı.
Yıllarca onu ve kendini mahkum ettiği yalnızlık her geçen gün biraz daha açığa çıkıyordu anılarla birlikte. Onunla mutfakta şakalaşarak hazırladığı yemekler kadar lezzetli olmamıştı hiçbir şey. Onun gülümsediğini görmek kadar mutluluk veren bir olay yaşamamıştı yıllar boyunca. Ondan uzak geçirdiği gecelerde çığlıklar atarak uykulardan uyanmak, terli ve sıcak avuçlarında onun sıcaklığını aramak, her gördüğü adamı ona benzeterek yaşamaya çalışmak, yürek ağrıları çekerken onsuz yaşamaya çalışmayı başarabilmek için ölesiye çaba harcamak zorunda kalmıştı.
Kuzey'in "Ben sana uyanmıştım." dedikten sonra gidişinin ardından saatlerce geri dönmesini beklerken, arabayı süratli kullanıp kullanmadığı için endişelendiğini fark ettiğinde anlamıştı genç adamın cümlelerinin ardındaki anlamı. Küçücük bir an, geçen üç yılın sadece kendisi için zor ve acı olmadığını gözleri önüne serivermişti. Gözlerini kapatıp hastane ve karakollarda onu arayan Kuzey'i hayal etmişti. Onun acısını, endişesini, çaresizliğini ve hatta kayıp duygusunu tüm benliğinde hissetmişti. Düşünmeye dayanamamıştı. Gözlerini açıp derin derin nefes almıştı dakikalarca.
Şimdi bir zamanlar evlendiği bu salonda hayatındaki en özel insanın, sevdiği adamın acısını içine işleyerek yaşıyordu. Kuzey her şeyle tek başına kalarak yaşamıştı acısını, o ise buradan çok uzaklarda anılarından izler taşıyan her şeyden çok çok uzaklarda onsuz yaşamaya alıştırmıştı kendini. Bu ev Kuzey'in kendini diri diri gömdüğü bir mezara dönüşürken ruhunu ve sıcaklığını kaybetmiş, içindeki kasvet duvarlarına sinmişti genç adamın.
Güçlükle yutkunarak doğruldu. Hâlâ elinde tuttuğu fincanı mutfağa bıraktıktan sonra odasına çıktı. Yatağa uzanıp sessizce ağlamaya devam etti. Son birkaç gündür ne kadar çok gözyaşı dökebildiğini hatırlayınca acıyla içini çekti. Giderken hiçbir şeyin bu noktaya geleceğini hayal bile etmemişti. Bunun her ikisi için de en doğru seçenek olduğu düşüncesi ile teselli olmuştu. Şimdi içinde büyüyen korkuyla onun dönmesini bekliyordu. Bundan sonra neler olacağını, onun nasıl davranacağını bilmiyordu. İkisi için de en iyi olanın ne olduğunu artık bilmiyordu.
Saatler olmuştu gideli, geri dönmemişti. Uykuya yenik düşmemek için direndi bir süre. Gözleri kapanırken hıçkırarak titredi. Uyumak, uyanmak ve bütün bu olanların bir rüya olduğunu görmek için dua etti. Kuzey için, kendisi için dua etti.
Bir süre sonra derin bir uykuya daldığında narin bedeni gevşedi, yüzündeki endişeli çizgiler yerini uykunun sakinliğine bıraktı.

Kuzey evin bahçesinde arabanın içinde oturmuş öylece seyrediyordu. Son yıllarda edindiği bir başka alışkanlık parmaklarının arasında neredeyse bitmek üzereyken sakince uzanıp kül tablasında söndürdü. Arabadan inerken ihtiyacı olan tek şeyin iyi bir uyku olduğunu itiraf etti kendine. Uykusuzluktan artık sağlıklı düşünemiyor, daha öfkeli ve daha huzursuz oluyordu. Ama bu şekilde huzurlu bir uyku uyuyamayacağının da farkındaydı. Akşam olmak üzereydi. Bu sabahki o tartışmadan sonra saatler geçmişti. Evde bir hareket, bir ışık olmadığını neden sonra fark ettiğinde içinde kocaman bir ağırlık hissetti. Cebinden anahtarlarını çıkarıp titremeye başlayan parmaklarıyla kapıyı açmaya çalıştı. Salona girdiğinde soluğunu tuttu. Ev, son üç yıldır olduğu gibi derin bir sessizlik içindeydi. Bir süre Kader Hanım'ı burada tutmuş ama daha sonraları buna bir son vermişti. Ve ev kendi derin sessizliğini böylelikle korumuş ama her geçen gün ruhunu da kaybetmişti. Asya'nın yeniden gitmeyeceğinden o kadar emin olmamakla beraber en azından bunu umut etmişti.
Gözlerini kısarak etrafa baktı. Perdeler kapalı, her şey dokunulmamış haldeydi. Mutfağa geçti. Yıkanmış ve tezgâha konmuş bir fincanı gördüğünde uzanıp ona dokundu yavaşça.
"Bunu bana yapma Asya." diye inledi.
Toparlanıp üst kat merdivenlerine yöneldi ve bir zamanlar karısına ait olan odanın kapısını açtı yavaşça. Akşam gölgeleri arasında yatakta derin bir uykuya dalan Asya'yı gördüğünde o ana kadar tuttuğu nefesini bıraktı. Boğazına kadar yükselen yumruyu güçlükle yuttu. Sessiz adımlarla bir zamanlar yaptığı gibi yatağın karşısındaki koltuğa oturdu. Onu uyurken gördüğünde hissettiği rahatlıkla başını koltuğa dayayıp bir an için gözlerini kapattı. Gitmemişti, buradaydı.
Bundan sonra olacağı gibi.
Gözlerini aralayıp onu izlemeye başladı. Hafif aralık dudaklarına takıldı gözleri. Dağılan saçlarının yüzüne ve yastığa verdiği gölgelere daldı özlemle. Uzanıp onları yüzünden çekmek için bile gücü kalmadığını fark ederek gözlerini yeniden kapayıp yutkundu. Göz kapaklarını aralamakta güçlük çekiyordu. Sanki kurşunla kaplanmış gibi ağırlaşmışlardı. Kendini uzun zaman sonra ilk kez rahat bıraktı. Birkaç dakika yetecekti. Birkaç dakika uyuyacak ve uyanıp odasına geçecekti. Ve sabah olduğunda daha sakin olmaya çalışarak onunla oturup konuşacaktı. Gözlerini kapadı. Elleri koltuktan aşağı sarktığında yorgun bedeni huzurla gevşedi. Bütün istediği buydu. Bir damla huzura teslim olmak...

Sen Giderken... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin