Kuzey, genç karısının titreyen elini sımsıkı tutarak dudaklarını ondan çekti. Gözlerini aralayıp kollarının arasında bir yaprak gibi titreyen kızın kapalı gözlerine baktı kısık gözleriyle. Hissettiği tek şey şaşkınlıktı. Kısa kutlama sözlerinden sonra misafirlerini yolladıklarında hepsi derin bir nefes almıştı. Ayakta ve yanında duran karısına döndü. Korkudan, heyecandan uyuşmuş gibi duran kızın sendelediğini hissettiğinde kolunu beline sardı ve hızlı adımlarla en yakındaki sandalyelerden birine yöneltti. Yalçın'ın telaşla yanlarına geldiğini görüp doğruldu.
"Bayılmasına izin verme." diye söylendi sert bir şekilde. Bir yandan da kravatını çıkarmaya çalışıyordu. Bitmişti. Nikâh olmuş, evlenmişlerdi ancak kız neredeyse bir histeri krizinin eşiğindeydi. Göz ucuyla Yalçın'a ve karısına baktı. Diğer insanlar gittikten sonra boşalan evin büyük salonunda yankılanan,kızın kesik ve hızlı nefes alışverişleriydi.
Onu öptüğü an bunun bir hata olduğunu fark etmişti ancak karısının bu küçük temasların da oyunun bir parçası olacağını anlaması şart olduğu için yapmak zorunda kalmıştı. Çünkü bu ilk olmayacaktı. Ayrıca ne olursa olsun o gelindi ve her gelin öpülürdü. Birkaç adımda onlara yaklaştı.
"İyi mi?" dedi sert bir şekilde.
Yalçın ona öfkeyle bakıp doğruldu yerinden.
"Biraz daha insancıl olmanı önermekle hata mı yapıyorum acaba Kuzey? Bu onun için hiç kolay değil. Daha anlayışlı olamaz mısın Tanrı aşkına?"
"Buna alışsa iyi eder. Kaybedecek zamanımız yok diyen sendin. Bu ne ilk ne de son olacak. Gerekli anlarda tekrarlayacağını iyice anlamasını sağla o zaman. Tek bir hata, en ufak bir hata istemiyorum anladın mı? Bu bayılmaların da alışkanlık haline gelmesinden korkuyorum."
"Sen ne biçim bir canavara dönüşmüşsün böyle. Onun haline bir bakar mısın, biraz yardımcı olamaz mısın?"
"Kes artık bu duygusal konuşmaları! Onun yardım etmesi gerekiyor değil mi anlaşmamıza göre ve bu anlaşmanın gerektirdiği yerde üzerine düşeni yapacak. Bunu kabul etti, zorlanmadan hatırladığım kadarıyla."
"Sana lanet olsun, beni pişman ettin Kuzey. Yemin ederim pişman ettin."
"Hayır dostum, pişman olması gereken sen değilsin ve emin ol pişmanlık az kalacak bazıları için. Şimdi bizi yalnız bırak. Onunla konuşacağım şeyler var, karımla."
"Hayır, hayır. O bu haldeyken değil. Sabah konuşursun. Dinlenmeye ihtiyacı var."
Kuzey, tek kelime etmeden iyice yaklaştı kendisine öfkeyle bakan adama.
"Bir kez daha söylemeyeceğim Yalçın. Beni karımla yalnız bırak. Şimdi!"
Yalçın başını iki yana salladı öfkeyle. Hızla arkasını dönüp bıraktığı yerde öylece oturan Asya'nın yanına gitti. Bir dizinin üzerine çöküp kızın küçük ellerini avuçlarına aldı, ısıtmak ister gibi okşadı.
"Asya, iyi misin canım? Kendini nasıl hissediyorsun?"
Genç kız donuk ve mat bakışlarını ona çevirdi. Dudaklarından dökülen cümlelerde en az gözleri kadar soğuk ve duygusuzdu.
"Sizi duydum." diye fısıldadı.
"Ve o haklı, bunu ben kabul ettim. Beni zorlamadınız. Özür dilerim..."
Yalçın üzüntüyle elini sıktı. Duyduğu suçluluğu saklayamıyordu.
"Asıl ben özür dilerim Asya. Seni, sana fark ettirmeden zorladığım için. Ne söyleyeceğimi bilmiyorum ama inan göründüğü gibi olmayacak hiçbir şey. Korkmana gerek yok. Benim gitmem lazım şimdi. Kocan seninle konuşmak istiyor ama bundan fazlası olmayacak. Sadece konuşacak seninle."
"Yine görecek miyim sizi, gelecek misiniz?"
"Söz veriyorum."
"O çok mu kızgın bana?"
"Hayır canım. Kızgın olduğu sen değilsin. Sen güçlü bir kızsın Asya. Bunu gördüm ben, onun da görmesini sağla. Tamam mı? Korkacak bir şey yok. O fotoğraflar yarın sabah bütün gazetelerde yer alacak. Artık geri dönüşümüz yok ve bu yüzden bundan sonra çok daha dikkatli olmak zorundayız. Kocanın yarın sabahtan itibaren çok daha ciddi sorunları olacak. Bu yüzden kızgın."
"Ben elimden geleni yapacağım Yalçın Bey, onu dinleyeceğim. Teşekkür ederim." diye fısıldadı Asya. Yüzünde kuruyan yaşların izleriyle başını yeniden kaldırıp gülümsemeye çalıştı titrek bir sesle. Yalçın güven vermek ister gibi gülümseyerek son bir kez elini sıktı genç kızın. Ayağa kalkıp yeniden Kuzey'in yanına gitti.
"Gidiyorum ve senden rica ediyorum ona karşı biraz yumuşak olmayı dene, en azından çaba göster. Lütfen..." diye mırıldandı.
"İyi geceler Yalçın, sabah şirkette görüşürüz." diye cevap verdi Kuzey.
Yalçın çıktıktan Asya'ya dönüp bir süre onu izledi genç adam. Elindeki mendili parmaklarının arasında sıkışına, titreyen dudaklarına, ellerinin her hareketinde parmağında parlayan alyansına takıldı gözleri. Yanında duran bardaklardan birine su doldurdu. Derin bir nefes alıp ona doğru yürüdü ağır adımlarla. Ona karşı nasıl davranacağını kestirememenin verdiği duygularla boğuşuyordu bir yandan. Zavallı görünüyordu ve kendisi de bu zavallı çocuğu korkudan öldürüyordu. Ona çok yüklendiğini bildiği halde buna engel de olamıyordu. Yine de azda olsa rahatlamasını sağlamak en iyi seçenek gibi görünüyordu. Bu, her ikisi için de kolay olmayacaktı nasılsa. Karşısındaki sandalyeye oturup bardağı ona uzattı. Kızın ona çevrilen yemyeşil gözlerindeki yaşlar, korku ve keder bardağı tutan ellerinin kasılmasına neden oldu.
"Al, iç şunu." diye mırıldandı.
Titreyen elinin bardağa uzanışını takip etti. Küçük yüzünde minnettar bir gülümseme dolaştığını sandı bir an.
"Teşekkür ederim." diyen cılız sesi kulaklarına gelene kadar konuştuğunu bile fark etmemişti.
"Aç mısın, en son ne zaman yemek yedin?"
"Ben... Sanırım sabah... Sabah bir şeyler yedim, yiyecek durumda değilim."
Yerinden kalktı Kuzey. Ellerini cebine sokup karısına yeniden baktı.
"Yemelisin. Bir şeyler hazırlayayım, yemek yerken de konuşuruz."
Asya, uzaklaşan adamın bir yandan ceketini çıkarışını izledi. O adamın karısıydı artık. Bir yıl boyunca onun soyadını taşıyacak, onun kurallarına göre yaşayacaktı. Sert, acımasız, karanlık, soğuk diye tanımlamıştı onu ama onu öptüğünde adamın neredeyse gülümsediğini hissetmişti. Kalbi durmuştu sanki o an ve o sert bir şekilde görevini hatırlatıvermişti. Duygularıyla birlikte ruhu da altüst oluvermişti. Dudaklarındaki sıcaklık soğuk sözleriyle bir parça buz gibi kalbine saplanıvermişti. O an bir şeyler değişmişti. Farkında olmadığı bir şey elinden alınmış gibi hissetmiş ve kalbine tanımadığı bir ağırlık çökmüştü.
Acıyla kasıldı oturduğu yerde. Başını gitgide daha çok ağrıtan demir tacı çıkarmak için ellerini saçlarına uzattı. Duvağını sandalyenin koluna bırakıp ayağa kalktı. Küçük ve ürkek adımlarla mutfağa doğru yürüdü. Sırtı ona dönüktü. Geniş omuzları yaptığı şey yüzünden sürekli hareket halindeydi. Beyaz gömleğinin kollarını dirseklerine kadar sıvamış, bir şeyler kesiyordu. Görünen profilinden kaşlarının yine çatık olduğunu anlayabiliyordu. Kim bilir aklından neler geçiyordu. Birkaç saat önce evlendiği o soğuk ve acımasız adamdan ne kadar farklı görünüyordu. Daha insan, daha gerçekti sanki. Güçlükle yutkundu.
"Yardım edeyim." diye mırıldandı. Aynı anda simsiyah saçlarının çevrelediği o sert hatlı yüzü ona döndü.
"Daha çok senin yardıma ihtiyacın var gibi görünüyor, otursan iyi olacak." diye yarım bir gülümsemeyle baktı ona Kuzey.
Asya da gülümsemeye çalıştı. Ortamı yumuşatmaya çalışır gibi bir hali vardı sanki karşısındaki adamın.
"Biraz yardıma yok demezdim bu durumda. Sizi zor durumda bıraktığım için özür dilerim. Haklıydınız, bu anlaşmayı kabul ettim ve üzerime düşeni yapmak için elimden geleni yapmalıyım."
Kuzey elindekileri masaya bırakıp ona baktı bir süre dalgın bir şekilde.
"Yapsan iyi edersin. İkimiz de kendi hayatlarımıza bir an önce dönmek için buna güveniyoruz. Bunları konuşacağız. Önce yemeğini ye ve bundan sonra bir yıllığına evli olduğumuza göre bana siz diye hitap etmeyi bırak. Buna alışsan iyi olur. Bu evde iki ev arkadaşı olduğumuzu düşünürsen daha rahat edersin."
Asya dudaklarını ısırarak başını öne eğdi. Mutfak masasına ilerleyip oturdu.
"Evet, bu da alışmam gerekenler listesinde en önemli noktalardan biri."
Kuzey, elindeki tabağı onun önüne bırakıp karşısına oturdu bir süre sonra. Bardağına içeceğini koyduktan sonra onun önüne doğru itti.
"Yemeğini ye." diye söylendi.
Asya, yeni evinde yeni kocasıyla ilk yemeğini yedi sessizlik içinde. Göz ucuyla kaçamak bakışlarla süzdü karşısındaki adamı. Onu tanımaya, anlamaya çalışarak sessizliğini bozmadı. Yüzündeki o maskenin altında nasıl bir adam sakladığını anlamak istercesine tabağını karıştırıp duran adamı izledi. Kirpiklerinin çok uzun olduğunu düşünüp kendini tutamadan gülümsedi. Düzgün parmakları ve güzel bir eli vardı, elinin her hareketi son derece zarif, keskin ve güçlüydü. Çatalı tutuşundaki umursamazlık onun genel havasını da yansıtıyordu. Saçlarını kestirmemiş ancak bir parça düzelttirmişti sanki ama sakallarından vazgeçmişti. Aptalca bir iyimserlikle bunu kendisi için yaptığını düşünüp sevinmişti neredeyse.
"Nikâhta iyi fotoğraf vermek içindir herhalde." diye kendi kendine söylendi içinden.
Salona girdiğinde onu bu haliyle görmenin verdiği şaşkınlıkla nefesini tuttuğunu hatırlıyordu ve onun karşısındaki suskunluğunu. Koyu renk takım elbisesi içinde kendini bekleyen bu adam, evlenmek için daha birkaç gün önce konuştuğu adamdan çok farklıydı.
"Bitti mi?" diyen sesini duyduğunda irkilerek sıçradı, elindeki çatalı düşürdü.
"Ben daha fazla yiyemeyeceğim."
"Beni izlemen bitti mi dedim? Ne yediğini görüyorum." diyerek arkasına yaslandı genç adam.
"Özür dilerim."
"Bu kadar çok özür dilememeye çalış, artık evliyiz. Nikâhta seni öptüğümde verdiğin tepkiyi bundan sonra özellikle üvey annemleyken verirsen işte o zaman özür dilemen gerekecek. Bunu zaman zaman gerekirse sıklıkla yapacağım Asya. Seni öpmem gerektiğinde öpeceğim, göstermelik bile olsa sarılmam gerektiğinde de sarılacağım ve senden de karşılık bekleyeceğim. Bunlar sende farklı düşüncelere yol açmasın. Senden yapamayacağın bir şey beklemiyorum ancak bütün bunlar, bu evin içinde ve yalnız olduğumuzda asla yaşanmayacak. Evde herkesin kendine ait yaşama alanları ve ortak alanlarımız var. Birbirimizi görmek zorunda kalmayacağız. Davetlerde, yemeklerde, şirkette ve özel olarak bir araya geleceğimiz durumlar dışında herkes kendi hayatında kalacak. Bütün bunlara bir an önce kendini hazırlarsan ikimize de iyilik yapmış olursun. Yeni bir histeri krizi yaşaman iyi olmaz. Bu beni sadece daha fazla öfkelendirir. Anlaşıldı mı?"
"Evet, elimden geleni yapacağım."
"Daha iyisini yapsan iyi edersin. Okul için bir araç tahsis edilecek sana. Şoförle gidip geleceksin. Ehliyetin var mı?"
"Hayır, yok. Bunun için zamanım yoktu." ve "param" diye geçirdi içinden acıyla.
"Bir süre sonra alırsın. O zaman kendin gider gelirsin okula."
"Buna gerek yok."
"Sen bilirsin. Yalçın harcamaların için sana kartlar getirecek, onları kullan. Ayrıca hesabında para olacak. Anlaşmamız bittiğinde belirtilen rakamı ve diğer şeyleri alacaksın."
Asya şaşkınlıkla kocasının yüzüne baktı.
"Diğer şeyler mi?"
"Bundan sonra yaşayabileceğin, sana ait olacak bir ev ve geleceğin için kullanmak üzere belirtilen parayı alacaksın."
"Çok fazla değil mi bu?"
"Her şeyin bir bedeli var değil mi? Fazla veya değil ve biz iş yapıyoruz. Sen de bunu sadece iş olarak gör."
Asya karmakarışık olmuş bir halde sessizliğini korudu bir süre.
"Ben yatsam iyi olacak. Yemek için teşekkür ederim." diye mırıldandı sonunda.
Yavaşça ayağa kalkıp kocasına baktı solgun yüzüyle. Göz göze geldiler, gülümsemeye çalıştı. Arkasını dönüp gitmek üzereyken kocasının sesiyle yerinden kıpırdayamadı.
"Asya..."
Ona dönmeden cevap verdi Asya.
"Efendim?"
"Adımı söylemeye alışsan iyi edersin. Bundan sonra yapacağın hataları bu kadar anlayışla karşılamayacağım. Onların da bir bedeli olacak."
Asya gözlerine hücum eden yaşları güçlükle tutarak hafifçe mırıldandı.
"Hata yapmama izin vermeyeceğinizden eminim."
Gözlerindeki yaşlarla kayarcasına merdivenlere doğru yürürken kalbinin isyanına direnmeye çalışıyordu. Bütün yenilgilerin aynı olduğunu kabullenemeyen yüreğini sakinleştirebilmek için ellerini hızla çarpan kalbinin üzerinde tutuyordu. Kalkıp gitmek istediği ilk anın bu olduğunu düşünerek hıçkırıklara boğuldu kendisine ayrılan odanın ortasında. Yalnızlığı, buruşuk ve eskimiş çamaşırlar gibi hor görülmüştü. Ona ihanet etmeyen, onu terk etmeyen tek şeyin o içi bir türlü dolmayan yalnızlığı olduğunu hiç bu kadar acıyarak kabullenmemişti. Yalnızlığı ona ihanet etmemişti işte. Ne içeride ne de dışarıda olabilmesine izin vermişti.
"Araf gibi..." diye fısıldadı güzel gözlerini yumarak.
Ne gitmeyi ne de kalmayı becerebiliyordu. Buna alışacak, alışmak zorunda bırakacaktı kalbini ve beynini.
"Bir yıl... Cehennem bile olsa bir yıl için söz verdin. Hayatının bir yılı sana ait değil artık. Bir yıl göz açıp kapayıncaya kadar geçip gidecek. Onu bir daha görmeyecek, bütün bunları olmamış, yaşanmamış sayabileceksin."
Dışarıda çakan şimşeklerin ışığı odayı aydınlatana kadar ne zamandır bu halde ağladığını bilmiyordu. Yattığı yerden doğrulup pencereye doğru yürüdü. Hafif aralık perdeleri açarak alnını soğuk cana dayadı. Ağzından çıkan sıcak nefesinin camda oluşturduğu buğunun üzerinde dolaştı ince parmakları. Çıplak omuzlarından geçen bir ürpertiyle üşüdüğünü hissedip odanın içine geri döndü. Üzerini değiştirdi bitkin bir şekilde. Yatağına uzandı. Koyu kumral, gür saçlarının çepeçevre sardığı güzel yüzünü pencereye döndü. Yağmurun cama vurup her bir damlanın hızla yere çekilişini izlerken gülümsemeye çalıştı. Bu çatının altında birlikte uyuduğu yabancıya alışması gereken zamanlar için düşüncelere daldı. Mutfaktaki konuşmalarını anımsadı. Bundan sonra hata kabul etmeyeceğini söylerken yüzünün ve gözlerinin aldığı ifadeyi düşününce ürperdi.
"Yarın sabahtan itibaren istediğiniz gibi bir eşe sahip olacaksınız. Hatasız, mükemmel ve sevgi dolu." diye mırıldandı uykulu gözlerinin arasından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Giderken...
RomanceSanki ben camdan bir vazoyum da birileri üzerimden tüm örtülerimi sıyırmış...açıkta kalmışımda ufacık bir sarsıntıda düşüp kırılacakmış gibi. Benim bıraktığım her şey bir başkasına yuva olmak için hazır artık.