"Geç olmadan diyete başlamalıyız."
Ağzına tıkıştırdığı yemek ile zıt bir yönde seyrettiği muhakkaktı. Sonuçta insan koca bir tabak köri soslu makarnayı yerken aldığı kilolardan şikayet edemezdi.
"Sonra yaz gelip kapıya dayanınca elimiz ayağımıza dolaşıyor."
Bu söz üzerine henüz tabağındakilere dokunmamış Deniz, gözlerini Sıla'ya çevirdi. Hâlâ konuşmamıştı.
"Tabii sen sinir bozucu derecede dengeli bir kiloya sahip olduğun için bunu sorun etmiyorsun. Gıcık!"
Doğanın ona bahşettiği bir özellikten gocunacak değildi. Yiyip de kilo almayanlardandı ama bu konuda bile ikiyüzlü davranmaktan hoşlanmazdı. Sonuçta az yiyordu. Hiçbir zaman tıka basa bir mide ile kalkmazdı masadan. Eh, bunu alışkanlık haline getirmek için iradeli biri olmak gerekiyorsa Deniz bu işin ekürisi sayılırdı.
"Annen hâlâ ot pişirmeye devam ediyor anlaşılan."
Ağzı dolu olan Sıla mırıltıyla onayladı.
"O yüzden makarnayla sevişiyorsun desene."
Sıla elindeki çatalı tabağa dayayıp sinirle arkasına yaslandı. Deniz'in durmaya niyeti yoktu.
"Hayır anlamıyorum. Senin gibi gününün çoğunu meditasyon, pilates, yoga üçgeninde geçiren biri nasıl bu kadar düşkün oluyor hamur işine hayret."
İltifat ile dalga arasında gidip gelen bu sözleri önce kaş çatıklığı, ardından gülümsemeyle karşılayan Sıla ise bir yudum suyun ardından arkadaşına bakmadan yemeye devam etti.
"Eee? Sana gönderdiğim fotoğraflara baktın mı?"
Meselenin özüne dönmek Deniz'in hiç işine gelmemişti. Salatasından bir çatal alıp çiğneyerek tepkisini koydu. Cevap vermeyecekti.
"Yapma şunu, en azından bir denemeni istiyorum. Soner gerçekten beyefendi biri."
"Yani çirkin ama sempatik. Birikimsiz ama kariyerli. Resesif ama uyumlu. Şişman ama hoş kokulu."
"Öf Deniz!"
"Kızım sana daha kaç defa söylemem gerek? Akışına bıraktım, kimseyi özellikle sokmayacağım hayatıma diye."
Hiç vazgeçmiyordu. Sıla insanı delirtmek için var gücüyle çalışanlardandı.
"Niye ama? Hayatında bir değişiklik istemiyor musun? Sıkılmadın mı bu monotonluktan?"
İştah falan kalmamıştı. Bir de neden şişmanlamıyorsun diyordu. İnsanda yemek yeme hevesi mi bırakırdı!
"Ne yapmam gerekiyor bu" tırnak işareti yapar gibi parmaklarını bükerek devam etti "monoton hayatımı renklendirmek için? Senin gibi her hafta başka bir aday adayıyla görüşmem mi?"
Şimdi olmuştu işte. Kısır bir tartışmanın arifesindeydiler ve Sıla, kırılacağını bile bile altına girmekten çekinmiyordu.
"İnsanlara şans veriyorum sadece. Ayrıca karşında yabancı biri var gibi konuşup beni deli etme Deniz. Neyi kastettiğimi biliyorsun."
Deniz sabrının sınanmasından hoşlanmazdı. İnsanların sınırlarını görmek istiyorsan gözlemlemeliydin. Yok eğer o kadar emek harcamayacaksan sonuçlarına katlanırdın.
"Biliyorum ama sen biliyor musun kiminle konuştuğunu acaba? Senin monotonluk dediğin, benim elde etmek için uğraştığım huzurdur belki. Senin sıkıldıkların beni ferahlatıyordur mesela? Benden, senin gibi vıcık vıcık bir âşık çıkmasını bekleme, hele hele bu saatten sonra."