33

1.7K 112 21
                                    

Ona acayip kızgındı. İlk zamanlar anlayıp dinlemeden davrandığı için, şimdiyse sahip olduklarından dolayı onu aşağıladığı için...

Aslında tam olarak aşağılamış sayılmazdı. Fakat bebeğini duyar duymaz yüzünde beliren ifadeyi saklamamış, saklamaya tenezzül dahi etmemiş olması Ceren'in tepesinin tasını tavanla bütünleştirmişti. Kimse! Onunla! Yiyişirken! İşini! Yarım! Bırakamazdı!

Düşündükçe ağzına gelen küfürleri yuttu. Eskiden olsa etrafında kimin olduğunu umursamadan "erkekçe" laflar edip, kadın olmasına rağmen milletin anasını bacısını sikerdi. Ama artık bir anneydi ve bildiği tek anne olan kendi annesine benzememek için düzelmeye önce buradan başlayacağına dair kendine söz vermişti.

Bebeği onun gibi olmayacaktı. Sevilip sevmesini bilecekti.

Mesajlara bir kere daha baktıktan sonra "İyi laf koydun kızım!" fısıltısıyla tekrar yastığa gömdü kafasını. İrem'ine baktı sonra. Lale'nin hediye ettiği beşiğin içinde huzurla uyuyuşuna...

Hastanede tanıştığı iki kadınla telefonda görüşmeye devam ediyordu. Anladığı kadarıyla çiçeği burnunda tüm anneler, bebeklerinin uyumadığı ve uyutmadığından şikayetçiydi. Oysa kendi meleği, özellikle dürtüklenmediği ve muhtemelen acıkmatığı sürece top patlasa uyanmazdı.

Çok şanslıydı. Sahip olduğu tüm lanetlere inat, tanrı onu ömrünün baharında, aldığı çok doğru bir kararla, omuzlarının uçlarına kılıcını dokundurup "Seni bu yüzyılın şanslı kadını ilan ediyorum." diyerek ödüllendirmişti. İrem onun her şeyiydi. Yine şükredesi geldi...

Fakat bunun için biraz erkendi. Şükretmek için önce başındaki asıl beladan kurtulması gerekiyordu. Sinan'dan yani...

Telefonu bir kenara bırakıp alarm çalana kadar sıkı bir uyku çekmek için tekrar gözlerini kapadı. Sabah iş vardı. Huzur bulmak için bu düşüncelerden sıyrılması gerektiğini biliyordu. Derin uykuya gark olacağı sırada Deniz'in dokunuşları geldi aklına. Lanet olasıca! Bacaklarının arasında an itibariyle oluşan gerginliğin tek öznesi olmuştu. Uzun zamandır kendine dokunmuyor olmasa bu kadar kolay unutmazlık edemezdi. Ama o gün, dağ evine gidene kadar içinde tuttuğu tüm şehveti, akıtmak istediği dili bulduğunda kendini tamamen teslim etmekle harmanlayıp dış dünyaya salacaktı. Ta ki Deniz denen kibirli, umursamaz, düşüncesiz, kaba kadın sinirini bozana kadar.

Ellerini bacaklarının arasına götürüp orada birleştirdi. Savunmasız kaldığında hep böyle yapardı. Cenin pozisyonu huzurun tek adresiydi. Uyumalıydı...

...

"Gözlerime inanamadım ya!"

Ceren etraftan geçip gidenlere bakarak elini Lale'nin ağzına kapadı.

"Sessiz ol Lale!"

Kolundan tutup katlarında bulunan tuvalete soktu. Sadece personelin kullandığı bir yerdi, o yüzden giren çıkan çok olmuyordu.

"Şimdi anlat."

Çok meraklı görünmemek için yırttığı kaba etinden özür diledi. Fakat duyacaklarının içeriğinden çok, haberdar olmadığı için hevesli görünmek istemiyordu açıkçası. Hele bir de Lale gibi hayatının birçok ayrıntısını zaten bilen ve yaşadıklarına rağmen ondan kopmayan bir arkadaşa karşı. Çünkü heveslilik destek beklerdi, destek ise hep bela demekti. Tecrübeyle edinilmiş bu bilgi, insanı hep ihya ederdi.

"Saat bir miydi bir buçuk muydu hatırlamıyorum."

"Biri çeyrek geçiyordu. Eee?"

Lale ağzını açmış onu dinlerken Ceren anlatması için sustu.

"Ben yokken neler olmuş ya! Çıkışta oturuyoruz ve her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatıyorsun Ceren. Kurtulamazsın benden!"

"Eee dedim Lale."

"Neyse, kapı çaldı. Ben de yusuf yusuf gidip baktım delikten. Deniz Hanım'ı görünce önce minik bir şok yaşadım tabii. Sonra kapıyı açtığım an beni görmeyi beklemiyormuş gibi şaşırdı."

O sırada kabinlerden biri açılıp da içinden Deniz'in çıkması evrenin tatlı bir oyunu olmalıydı.

Üç kadın... Birbirine bakan ve haklarında hem çok hem de çok az şey bilen...

Ceren ve Lale saç spreyi ile dondurulmuş gibi az önce nasıl duruyorlarsa öyle kalmaya devam ettiler. Becerebilseler nefes dahi almayacaklardı. Deniz ise her zamanki gibi sakinliğini koruyarak önce ellerini yıkamış, ardından kuruladığı peçeteyi çöpe atarken aynada son kez yüzüne bakmıştı.

Uzun sarı saçları yine örülmüştü. Ceren'in bastırdığını düşündüğü dün gece gelen sızı yine yerindeydi. "Hey kızım! Buradayım ve bir yere gitmeye niyetim yok." diyordu.

Yanlarından geçip gideceğini düşünseler de yanılmışlardı. Deniz ikisinin birbirine dönük yüzlerinin tam yanında durup gözlerini Ceren'den ayırmadan onlarla konuştu.

"Lale ben çıkıyorum, sen de oyalanma."

"Pe-"

Bakışları hâlâ Ceren'deydi. Ceren ise ona bakmamakta kararlı...

"Öğle çıkışında beni bekle lütfen."

Sözlerinin ardından çok beklemeden kapıya ilerledi. Konuşması bitmemişti.

"Madem konuşacaksınız, malzemeniz bol olsun bari."

Deniz gözden kaybolana kadar ikili kendine gelemedi. Gıybet üstünde yakalanan tüm dedikodu erbapları gibi onlar da önce binlerce tövbe etmiş, iki saniye sonra ise yenisine geçmişlerdi.

"Bu kötü oldu."

Ceren hâlâ kendine gelememişti. Neden işler hiç yolunda gitmiyordu ki!

"Lale... Bunu kimsenin bilmemesi gerekiyor. Farkındasın değil mi?"

Lale bir elini Ceren'in yanağına değdirip çekti.

"Ah be kuzum! Tabii ki kimse bilmeyecek. Hadi çıkalım da daha çok dellenmesin seninki."

Bu lafa gözlerini deviren Ceren ise bir kolunu Lale'nin beline geçirip dışarı doğru yürüdü.

"Nasıl gidiyor? Anlaşabildiniz mi Doktor Tekin'le?"

Tekin, yanında işe başladığı cildiyeciydi. Emekli olmak için gün sayan tembelin tekiydi ama çok minnoş adamdı da. Ceren oyuncu bir şaşkınlıkla Lale'ye bakıp:

"Deniz gibi biriyle üç haftayı yarasız beresiz atlattım. Tekin Bey vız gelir be Lale!"

Kıkırtılar eşliğinde odalarına gittiler. Ceren'in aklında, kendine hâkim olmasını öğütleyen iç sesi bastırmanın yolları dolanıyordu. Adı gibi emindi ki bunun için bahaneye ihtiyacı yoktu. Deniz'le olan neydi bilmiyordu ama yüksek hızda ona çekiliyordu ve ilk çarpışmanın etkisi ne kadar acıtırsa acıtsın bir sonrakini bekler hâle gelmişti.

Hayatını yoluna koymak isterken kendinde böyle bir badireyi atlatacak gücü nasıl oluyor da buluyordu hayret doğrusu...

1+1 = -1 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin