Hayatımıza yön veren anlar vardır. Bu anlardır ki sonraki pişmanlıklarımızın tamamının, başarıların ise sadece küçük bir kısmının atasıdır.
Deniz, birazdan yapacağı şeyden pişman olacağını biliyordu. Çünkü tereddüt ettiğiniz bir şey var, risklerin varlığını kabul ediyor ama yine de kendinizi durduramıyorsanız, felaket zaten kapınızdadır.
Ceren'in apartmanının önündeydi. Kalabalık bir cadde sayılmasa da sağından solundan geçenlerin yarattığı hareketlilik, zihnindeki karmaşa ile eş değerdi.
Sıla'yı bıraktıktan sonra eve gideceğini söylemişse de bunu yapamamıştı. Konuşmak zorundaydı. Telefonu kulağına dayamadan önce son nefesini aldı, cevap alana kadar da bırakmayacaktı. Uzun bir çalış... Belli ki Ceren, kimin aradığına bakıp açmamak için diretmekteydi.
Tam kapatacağı sırada duygusuz bir "Alo" duydu.
Bir kadın, hatta bir insan için tekrar bu kadar heyecanlanabileceğini düşünmezdi. Ne olmuş nasıl olmuştu da "sadece tensel çekim duyulan insanlarla bir ömür geçmez" tezini rafa kaldırabilmişti. Henüz "bir ömür" safhasına geçmeyi bırakın, "bir an" için bile, istediği şekilde göz göze gelememişlerdi ama yine de buradaydı işte. Saçmalamak üzere sırasını bekliyordu.
Sahne senin Deniz Hanım, performansın göz kamaştırsın.
"Aşağı iner misin? Konuşmamız gerek."
Bıkkın bir nefes alındığını duyunca hemen bastırdı.
"Lütfen. Konuşmadıkça-"
"Geliyorum."
Yüzüne kapatılan aramayı görmezden geldi. Sonuçta kabul etmişti. Üzerine çekidüzen vermek istercesine elini oynattı usulca. Avuç içleri terlemişti. Saçlarına sürtünce minik bir aydınlanma yaşamaya başlamıştı fakat tam o sırada Ceren apartmanın kapısında göründü.
Bakışlarını ayıramadan izlediği kadının her adımında kafasında bir soru işareti oluştu:
Niye buradasın?
Ondan ne istiyorsun?
Ne hissettiğine karar vermeden ona ne diyeceksin?...
"Lale size ne anlattı bilmiyorum ama saçmaladığınızın farkında mısınız?" değildi elbet.
Kendiyle verdiği savaşı bir kenara bırakıp Ceren'e baktı.
"Tamam, saçmaladığımı düşünmen çok doğal çünkü inan ben de ne yaptığımı bilmiyorum."
Kollarını önünde birleştiren Ceren, devam etmesi yönünde emri vermiş sayılırdı.
"Bak Ceren. Seni şok ettiğimi biliyorum ama bu benim de her gün yaptığım bir şey değil. Sadece-"
"Sadece denemiş oldunuz. Zaten Lale'ye de bir çift sözüm olacak. Ne sanıyorsunuz? Böyle yapınca eğlenmiş mi oluyoruz?"
Ne dediğini anlamamış olması bir yana, öfkesinin öpülmesinden çok bahsettiği konuya yönelmesi Deniz'in şaşırmasına neden oldu.
"Anlamadım. Ne eğlenmesi ne Lale'si?"
Ceren şimdi daha da donuktu. Birbirlerine bakıyor ve muhtemel bir açıklama bekliyorlardı. Neyse ki Deniz, kördüğüm çözmeye bayılırdı. Fakat aydınlanmakta olan zihni, Ceren'in dudaklarında dolaşan tutkusunu bastırmaya yetmemiş olacak ki konuya bir türlü dönüş yapamıyordu.
"Deniz Hanım. Ne istiyorsunuz benden?"
Gözlerini kırptıktan sonra bir nebze de olsa gerçekliğe dönmüştü. Kendine kızdı. Ne oluyordu yahu? Bir çift dudak aklını başından almış, duyularının tıkanmasına neden olmuştu.
"Denemek istiyorum."
Ceren aldığı sık nefesten ötürü inip kalkan göğüs kafesini tuttuktan sonra kafasını hafif sallayarak minik bir gülümseme bahşetti.
"Ben ne diyorum, siz ne diyorsunuz..."
"Oradan bakınca saçma görünüyor olabilir Ceren. Belki gerçekten öyledir de."
Bir adım atarak aralarındaki mesafeyi en aza indirdi Deniz. Şimdi Ceren'in göz kapakları daha açık, çenesi ise hafifçe kalkıktı. Yakınlaştıkça genişleyen görüş açısından dolayı bakışmak için önce bir göze, ardından diğerine geçmeleri gerekiyordu. Çok dokunulası, çok çekiciydi.
Deniz sol elinin parmaklarını Ceren'in çenesine götürüp onu yumuşakça kavradı. Onun da karşı koyamadığını daha ilk dakikada anlamıştı. Sözlerinin içeriği bu yüzden hiç ama hiç umurunda değildi. Sıla'nın "Değmez." telkinleri bile şu an sadece fısıltıdan ibaretti.
Karşısında öylece duran bu kadını bir kere daha öpmek, her şeye değerdi. Her şeyine değmeliydi...
"Bana bir şans ver. Denemek istiyorum."
Düşük şiddette bir öksürükle birleşen sözler, onu engelleyemeyecekti.
"Deneme tahtası değilim ben. Ayrıca tanımıyorsunu-"
Buraya kadardı! Konuşmak hangi sorunu çözmüştü de şimdi onların önünü açacaktı? Deniz'in ince dudakları Ceren'inkilerle temas ettiği an başka hiçbir şey önem arz etmez olmuştu. Dudak ve sıcak... An itibari ile hayat, bu ikilinin dengesinden ibaretti ve göründüğü kadarıyla ikisi de bundan şikayetçi değildi.
Kendini çeken taraf Ceren oldu. Zaten Deniz'e kalsa birkaç yüzyıl kadar orada dururdu. İnsanlığın son yerleşim biriminin Cerenhöyük olmasına kim itiraz ederdi ki?
"Bunu tekrar..."
Lafını bilerek tamamlamamış olacak ki yutkunduktan sonra etrafı kolaçan edip sustu. Neyse ki yoldan geçen arabalar dışında onları görebilecek kimse yoktu.
"Tekrarlamak istiyorum. Bir şans versen."
Sessizlik her zaman hayra alamet olmazdı. Ama bu defa çanlar, umut için çalıyordu. Zira Ceren'in kafası sağa sola sallanırken dudaklarında oluşan gülümseme, Deniz'e istediği cevabı vermişti. Sadece duymak istiyordu.
"Gitmem gerek."
Elini tekrar çenesine götürünce Ceren nazik bir tavırla onu oradan uzaklaştırdı. Artık daha az hırçındı.
"Verecek misin?"
"Bunu sonra konuşsak. Şimdi cidden içeri girmeliyim."
Hava soğuktu lakin Ceren'in bu talebi olmasa Deniz saatlerce öyle dikilmeye razıydı. Kalbinin atma hızı değişmişti resmen, esemenin ise esamesi yoktu. Tek bildiği karşısındaki bedene dokunmadığı her an nöronları can çekişiyordu.
"Tamam. Nasıl istersen."
Ne Ceren dönüp giderken saçlarının oluşturduğu minik girdaba ne de topuklarından çıkan tıkırtıya takıldı. Deniz'in o an tek hissedebildiği, başarının damarlarında yarattığı titreşimdi. Her dalgayı saygıyla karşılayıp o andan sonra ne istediğini bilen bir kadın olarak arabasına bindi. Belirsizlik yok olmuş, sorular yanıt bulmuştu. Sonuç olarak hastanın raporunda şunlar yazacaktı:
Deniz Ceren'e fena tutulmuştur.
Ceren Deniz'e karşı koyamamıştır.
Deniz'in acilen, kadın orgazmı konusunda bilgilerini tazelemesi gerekmektedir. Yoksa avcunu yalasındır.