Kıskançlık... İnsanın en hastalıklı duygusu. Yeterli sevgi depolamadan ve öz güvenin sürekli aşağılanarak örselendiği dönemlerin insan davranışlarındaki yansıması. Deniz onları tanır ve bilirdi. Herkes kendindeki gedikleri en iyi şekilde kapadığını düşünse de yanıldıkları, saldırı altında oldukları ilk anda ortaya çıkardı.
Şu an hissettiği şey kesinlikle kıskançlık değildi. Zira onun bünyesinde, bir başkasını tekeline alıp davranışlarını kısıtlayarak yücelteceği bir sevgiye yer yoktu. Kendi de bundan hiç hoşlanmazdı. İnsanlar bu konuda da çok ikiyüzlüydüler. Herkesin dikkatini çeken, alımlı ve sosyal insanları ister ve ona sahip olmak için bütün prensiplerini çiğnerlerdi.
Sonra ne mi olur? Elde ettikleri ve uğruna belki de "asla" dedikleri halde her yöntemi kullanmayı mübah saydıkları kişiyi kısıtlayıp dururlardı. Gelsin "Onunla görüşme!"ler, gitsin "Meşguldün, kiminle konuşuyordun?"lar... Ta ki histerik dalgalanmalar ve kavga dövüş, altta kalan sevgiyi mahvedene kadar.
Son birkaç gündür, son temaslarından beri ondan özellikle uzak duran bir Ceren vardı. Üstüne üstlük gün boyu sürekli telefonu ile uğraşmış ve hastaların olmadığı dakikalar dışında hep biri ya da birileriyle konuşmuştu.
Deniz ise onu takip etmekten sıkılmıştı. Bu kıskanmak değil, kapısına dayandığı ve içeride ne olup bittiğinden haberdar olmak istediği gizemli evin kilidini açmaya çalışmaktı. Şu an ise ev sahibesi derin bir uykudaydı. Kapıyı açmak bir yana, çalındığını dahi duymamıştı.
"Öğleden sonraki hastaları hallettin mi?"
"Evet, hepsine ameliyatta olacağınızı söyleyip randevuları erteledim."
Soğukluk... Deniz kendi de pek sıcakkanlı bir hayvan sayılmazdı fakat Ceren'in ona reva gördüğü bu tavır onu zorlamaktan başka bir işe yaramıyordu.
"Neyin var?"
Bilgisayara sabitlediği gözlerini çevirmemişti.
"Yok bir şey Deniz Hanım."
Elini yıkama işini bitirip kurulamak için aldığı kağıt havluyu neredeyse derisini aşındıracak kadar sert sürtüyordu kendine. Sınırları zorlaması gerekiyordu, yoksa içine düştükleri belirsizlik koca bir sessizliğe dönüşecekti.
"Güzel. O zaman bu akşam nerede yemek yiyeceğimize sen karar verirsin."
Şimdi oldu.
"Yemeğe mi çıkıyormuşuz?"
İstediğini elde eden Deniz, çöpün kapağını serbest bıraktıktan sonra tüm sakinliği ile ona döndü.
"Evet. Biraz konuşuruz diye düşündüm."
"Ne konuşacağız?"
Başını hafifçe yana eğip mavi olsa da güzel olduğuna inanmadığı gözlerini Ceren'e dikti. Deniz'in öz güveni tipinden kaynaklanmıyordu ki bu özelliğinin çok da destek olmadığını zamanla test etmişti. Onun asıl silahı sakinliği ve umursamazlığıydı. Nedense insanlar bunu bile çekici buluyorlardı.
"Senden bahsederiz biraz. Şu sıralar kafanı meşgul eden şeylerden."
Ceren'in titreyen parmaklarını görmemek için o kısma hiç bakmadı. Zira onu yakaladığını bilirse kaçmaya başlayabilirdi.
"Konuşacak bir şey yok aslında. Sadece biraz yoruluyorum."
"İyi ya işte, biraz dinlenmiş olursun."
Kapı aniden açılınca Deniz konuşmaları bölündüğü için öfkeli, Ceren ise iş üstünde basılmışlar gibi tedirgindi. Gelen anestezistleri Murat'tı.
"Ben giriyorum."
Karşısındaki kadınların sessizce ona bakmalarını garip karşılamış olacak ki sırıtarak:
"Bir şeyi mi böldüm?"
Neyse ki Deniz vardı ve toparlamakta üstüne yoktu. Bir de açıklama mı yapacaktı?
"Hemen geliyorum."
Arkasını dönüp, beyaz dar mermerden yapılmış masaya dizdiği ria seti ve bistüri uçlarıyla ilgilendi.
"Bunu neden kendin yapıyorsun anlamış değilim."
Murat henüz gitmemişti ve meraklı soruları da en az onun kadar sıkıcıydı.
"Senin fentanil ile nasıl oynaştığına karışan oluyor mu Murat?"
Arkasında oluşan sessizlik, kapı kapanması ile sonuçlandı. İşine karışılmasından hiç hoşlanmazdı. Cerrahî operasyon Deniz için şakasız alandı ve kullandığı her malzemeyi kendi taşır, sterilizasyonları ile bizzat kendi ilgilenirdi. Zamanla hobiye dönüşmüş olduğunu ise kendine itiraf etmesi zaman almıştı.
"Size karşı koyabilen var mı merak ediyorum."
Yüzünü dönmeden soruya cevap verdi:
"Kimseye karşı koyabileceği tekliflerle gitmiyorum."
Ceren'den duyduğu kıkırtı kulağını okşadı. Bu sese alışmanın çok hoş olabileceğini düşündü. Her an, her saniye duymak isterse ne kadar sürede sıkılabileceği ise ayrı bir hesap konusuydu.
"Doğru. Yöntem bu demek ki."
Klavyeden yükselen seslere aldırmadan alet çantasının kapağını örttü. Fermuarı çektikten sonra eline alarak ona döndü.
"Doğru olduğunu onaylamak için yemek teklifime olumlu yanıt vermen gerekmez mi?"
Kaçırma gözlerini Ceren, bak son birkaç gündür Deniz onlara bakmak için nasıl çırpınıyor, kaçırma!
"Yalnız çok kalamam. En fazla bir saatlik vaktim olabilir."
Konuşurken ensesindeki saçları çekiştirip bağından kurtarma çabası göz kamaştırıcıydı. Deniz ona, kendine dokunur gibi dokunmak istedi o an. Ne ara bu kadar temas delisi olmuştu ki? Düşüncelerini bir dolaba tıkıp kapıya doğru hareket etti.
"Şunu bir buçuk yapalım. İki hasta var. Saat beş gibi işim biter. Beraber gideriz sonra seni bırakırım."
Ceren hâlâ gözlerini kaçırıyordu. Yine de ağzından dökülen sözler Deniz'in çabasının boşa gitmediğinin resmiydi. Bu kız kesinlikle ona karşı koyamıyordu.
Görmek istediğimiz hareketler! Ne yapıyorsan devam et ey dümen ehli!
"Tamam."
Odadan çıkarken ona hiç bakmadı. Ne de olsa üç saate çıkaracağı yemek olayında onu bol bol dikizleyebilecekti. Küçük prensesi bugün de mini etek giydiği için bunda hiç ama hiç zorlanmayacaktı.