İnsanlar ilginç varlıklardı. Sosyal hayatta oluşturduğumuz kabuk aslında kişiliğimizin bir tezahürü iken, aynı zamanda ondan kurtulmaya çalışır gibi bir halimiz vardı. Yani hem olmak istediğimiz kişi olmaya çalışıyor hem de bu değilmiş gibi davranmaktan geri duramıyorduk.
Deniz, yüzündeki aptal gülümsemenin kaynağını bulmuştu. İçinde yıllardır tuttuğu çocukçalığın bulduğu ilk gedikten dışarı kaçışıydı bu.
Kötü bir çocukluk geçirmemişti. Hatta birçoğuna göre "gül gibi" olarak nitelendirilebilirdi. Ergenlikte ise sapıtmaktan kaçınmamış olsa da içinden, bunu yapacak bir kahraman çıkaramamıştı. Sakin ve dingindi. Şimdiki karakterinin temeli yani.
Fakat içinde uzunca süre tuttuğuna inandığı bu "kendiliğinden gülümseme"lerin de sebebini biliyordu. Elde edilmemiş ne varsa insanın aklından bir parça, gönlünün ise tamamı orada kalırdı. Deniz de elde edemediğini fark ettiği gün içten gülümsemeyi bırakmıştı. Belki erken, belki de geç bir vakitti olgunlaşmak için, ki buna olgunlaşmak da denir miydi bilmiyordu fakat kendine hâkim oluşu tam olarak o âna denk geliyordu.
"Peki ya senin?"
Ceren'in sorusu, daldığı düşüncelerden çekip çıkardı onu. Gülümsüyordu çünkü bir dakika önce ona evden ilk kaçışını anlatmıştı. Komik değildi fakat kendi de gülüyordu.
"Ben hiç kaçmadım."
Dünyaları arasında dağlar kadar fark vardı. Ceren duygularının peşinden koşan biriydi. Bu uğurda çok yara almış, yenilerini almaktan da geri durmamıştı. Ailesi ile de çarpık bir ilişkisi vardı. Satır aralarında edindiği bilgilere dayanarak anne babasının ayrı olduklarını söyleyebilirdi. Zaten tüm sorunları da muhtemelen bu anda başlıyordu. Sorunum var, dememişti fakat Deniz anlardı, böyle bir kişilik anca çiziklerle oluşurdu.
"Kaçmaktan bahsetmiyorum ya! Beni dinlemiyor musun sen?"
İçtiği şarabın etkisinden midir bilinmez Ceren'in dili bazı harflere dönmüyordu artık. Yedikleri hafif yemekten sonra masada oturmaya devam etmiş ve ellerindeki şarap kadehleri ile birbirlerine kur yapmaya başlamışlardı. Deniz daha sağlamdı. Alkol herkesi etkilerdi de bazılarını daha geç yıkardı. Kadın olmasına rağmen sağlam iradesi, onun sarhoşluğa da geç teslim olmasını sağlıyordu. Eh, bu gece birilerinin ne yaptığını bilecek kadar ayık olmasına ihtiyaç vardı.
Ceren göz devirdikten sonra sorusunu daha anlaşılır şekle sokup bir yudum daha aldı:
"Senin de bir yerlerin kırıldı mı?"
Cevabı biliyordu. Yine de düşünmek için bekleyip Ceren'in gözlerine odaklandı. Her geçen dakika ona olan susuzluğu katlanıyordu. Ev sahibeliği işini abartıp ona hizmet edeyim derken asıl amacını çoktan unutmuş görünse de gecenin esas noktasını yok sayması mümkün değildi.
"Evet."
Oluşan sessizlik, devam etmesi içindi. Deniz ise dalmak üzere olduğu gözlerin sahibinin soluğunu dinliyordu. Kesik kesik, kalp ritmi ile uyumlu...
"Evet?"
Tek kaşını kaldıran bir Ceren ise artık tüm iradesini yok saymasına neden olmuştu.
Masadan usulca kalkıp köşesinden dönerek Ceren'e doğru ilerledi. Bu sırada Ceren ise hipnotize olmuş gibi onu izlemekteydi. Bardağı ise dudağına yakın bir yerlerde, havada durmuştu.
Yanına vardığında gözlerini ayırmadan elindeki kadehi tutarak masaya bıraktı Deniz.
"Gel benimle."
Elinden tutup onu, kalkmasını beklemeden peşinden sürükledi. Sertlik içermeyen bu hareket, Ceren'in bir itirazı varsa bile, istemsizce ona ayak uydurmasını sağlamıştı. Gidiyorlardı... Yarım kalanı tamamlamaya...